60. Sayı Takdim

Kıymetli Okuyucularımız,

Yaşadığımız şu âlem; hiç şaşmadan, kusursuzca çalışan bir saate ne kadar da benzer. Fennin tespitlerine göre yüz milyonlarca yıldır tıkır tıkır çalışan bu intizamlı tik-takın bir de kurulu olduğu saat var. Kur’ân lisanınca «es-Sâat: Kıyâmet…»

İnsanın değişmez hakikati ölüm… Varlığın, kâinatın değişmez hakikati de kıyâmet… Ebediyet âlemine geçişin başlangıcı…

Yarın diye adlandırılabilecek en kesin hakikat bu… Öyle ki; Cenâb-ı Hak, «Herkes yarına ne hazırladığına baksın!» ikazında bulunarak, kıyâmeti yarın diye isimlendiriyor. Dünya hayatının sürüp gidiyor görüntüsü kimseyi aldatmamalı… Bu, ruhlarımızı tatmin etmeyen fânî hayatın ötesinde bir ebediyet âlemi bekliyor bizi…

O âlemdeki gidişat, burada tutulan yol istikametinde… O hâlde sormalı, hatırlamalı, düşünmeli:

Ebediyet Âleminde

«Nereye Gidiyorsunuz?»

Tuttuğumuz yol, bizi cennete mi, cehenneme mi götürüyor?

Devamlı kötülüğü isteyen doyumsuz nefsin arzuları peşinde, yolun sonu; «Daha yok mu?!» diyen cehenneme çıkıyor. Rûhu, kalb-i selîmi kılavuz edinenler ise, kapısında meleklerin; «Selâmetle giriniz, işte ebediyet âleminiz!» diye selâmladıkları cennete varacaklar.

Şuursuzca bir sürükleniş, farkına varmadan kalabalıkların peşinde yanlış bir gidişat içinde miyiz?

Bütün yollar ukbâya, mahşer meydanına dökülüyor. Fakat oradan sevkiyat nereye?

Kur’ân-ı Kerim, bir akış hâlindeki insanlığa soruyor:

«Nereye Gidiyorsunuz?»

Hiç değişmeyen bu gündemi, kıyâmeti taşıdık bu ayki gündemimize. Sahte geleceklerin, bilim kurguların, asılsız efsânelerin vizyonları ve gündemleri işgal ettiği, meşgul ettiği bu günlerde sorduk kendimize;

«Nereye Gidiyorsunuz?»

Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ, bu sorunun ve zamanlamasının önemini hatırlattı:

“Sonra değil, bir meseleyi ele alırken önce sormalı:

Nereye?

Ömrün rotasını belirlerken yine önce sormalı:

Nereye?

Dünyada da ebediyet âleminde de iki sonsuz son durağın doğrusu için yine önce sormalı:

Nereye?”

Mahkeme-i Kübrâ’nın hassas ölçü birimi hardal tanesi üzerinden, küçük ve büyük telâkkimiz üzerine düşünmeye çağırıyor Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI… Yard. Doç. Dr. Harun ÖĞMÜŞ, edebiyatımızın o büyük infilâkı nasıl bir malzemeye dönüştürdüğünü ele alıyor. Ayla AĞABEGÜM, meselelerimizi hatırlatmaya devam ediyor. Hadi ÖNAL, âhirzaman alâmetlerini idrâk ettiğimizin altını çiziyor. H. Kübra ERGİN; 2012 gibi efsanelerin izini, insanın yaratılış gayesinden uzaklaşmasında sürüyor.

Muhterem Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi, «Âhirette Korku ve Hüzünden Emîn Olmanın Şartı»nı, hayatı, «Kıyâmet Şuuruyla Yaşamak»ın ehemmiyetini kaleme aldı.

İrfan ÖZTÜRK ibretli bir hâtırasını; Ahmet ZİYLAN, yeni nesillerin «fren» eğitimini anlatıyorlar.

Şiirler… Şiirde geleneği ve geleceği kucaklayan Yüzakı şairleri, kalbî ürperişlerini, münâcatlarını, yakarışlarını fısıldadılar nazmın sihriyle…

Kıyâmete ve âhirete dair uyarma ve müjdeleme vazifesi, peygamberlerin uhdesindeydi. Hâtem-i Enbiyâ -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den sonra bu vazife, sözün tesir ve kudretine hükmedecek ediplerde… Sözü, insanı ebedî âlem yolculuğundan oyalamaya yönelik kullananlardan daha güçlü kullanmak, sözün özüne hizmet…

Unutturmamak ve unutmamak için…

Yüzakıyla…