Milletimizin Yüzakı: TARİHÎ GENÇLİĞİMİZ…

SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)

Bütün ufukları, «Allah» deyip, bitiştirdik,
Cihanda en ideal genci biz yetiştirdik!
Semâya dek o yiğit, başka bir değer kattı,
Bütün asırlara târîh, o merdi anlattı…
Ya yıldırımdı, ya rüzgâr gibiydi her koşuda,
Ya gökte dalgalanan bir deniz gibiydi, ya da;
Göğüs göğüs o ne yalçın kayaydı tıynetten,
Dönerdi fâreye aslan, o güçlü heybetten…
Bir eşsiz âbide, seçkin, yiğitlerin yiğidi,
Yarış içindeki dünyâda hep birinci idi…
Ataktı, düşse yıkılmazdı, harcı îmandı,
Hayâtı özlü, liyâkatli, hâli Kur’an’dı.
Çelik irâdesi kurmuştu öyle bir denge,
Cihân onunla kavuşmuştu renge, âhenge.
Onunla yâr olanın gönlü yâre bağlandı,
Şaşıp hasım olanın bağrı ahla dağlandı…
Hilâle, yıldıza sor; haçlı, dardağan oldu,
O rûhun engeli dağlar da toz-dumân oldu.
Fazîlet üstü diğergâmdı, en fedâkârdı,
Açan çiçekle gülerken, gariple ağlardı…
Sanatta goncayı hayrân eden zarâfeti gör,
Rakik nezâketi, îmâna has nezâfeti gör!
Kalın kalın kişiden kopsa keyfiyet kanadı,
O inceden daha inceydi, ölse kopmazdı.

Çorak harâbeyi cennet yapan edâlar onun,
Şu mâvi kubbede bâkî kalan sedâlar onun.
O bir şiir ki; gazelden, kasîdeden su sesi,
O bir beyit ki, hayat yüklü mesnevî nefesi.
O öyle kāfiye, tüm kıt’alar, peşinde redif,
Bu denli haşmeti, destân olur biraz târif…

Azim, sebat ve hasat, benliğinde üçlü maya,
Güneş misâli karakter, nümûne oldu aya.
Başak başak bu kemâlâta yaydı seccâde,
Öğüttü hamlığı en mûtenâ değirmende.
Açık basîreti, hoş görmüyordu ihlâli,
Ölüm sayardı, ne azcık da olsa ihmâli.
Karaydı gözleri, mil çekseler kararmazdı,
Yenerdi devleri toptan, fakat şımarmazdı…
Giyip de tâc-ı şehâdet, vatan için o yiğit,
Devamlı pür heyecân, ülke ülke attı cirit…
Onunla genç adı destan gibiydi her yörede,
Hüküm hüküm iyilikten yanaydı öz törede.
Bu veçheden yedi iklîme çâreler saçtı,
Kilitlenen sayısız gönlü fethedip açtı…
Yazın, kışın demeden, dâimâ bahar oldu,
Zeminde ölmüşe dek can veren damar oldu.

Ne muhteşem kızılelmaydı feth-i İstanbul,
Aşıldı dev gibi surlar, duâlar oldu kabul…
Ve başka bir kızılelmayla doldu can sarayı,
«Kararlıyım!» dedi almakta pâdişah, Roma’yı…
Devirdi dağ gibi düşmânı fâtihan bileği,
Yaşattı dostunu omzunda alperen yüreği…
Murâdı yerde değil, gökyüzünde oldu safâ,
Şiârı haşre kadar yeryüzünde Hakk’a vefâ…
Akıl akıl o yiğit, nûr içinde pervâne,
Ezelden aşka düşen en akıllı dîvâne…
Gönül gönül iki âlemde çağlayan Yûnus,
Yanık yürekleri candan kucaklayan fânus…
Sefer sefer o yiğit, bir Yavuz Selîm oldu,
Hicâza hizmet eden gönlü hep selîm oldu.
Çınar çınar o yiğit, kök salan bir Osman’dı,
Zafer zafer büyüyen Muhteşem Süleyman’dı.
Fikir fikir o yiğit, zirveler binâ etti,
Onun binâsını düşman dahî senâ etti.
Dehâ dehâ o yiğit, bende etti dünyâyı,
Eliyle gerçeğe döndürdü çünkü hülyâyı…

İlim ilim o yiğit, keşfedip bilinmeyeni,
Ebussuûd olarak yazdı hiç silinmeyeni…
Zikir zikir o Hüdâyî isimli bir kuldu,
Gönül sarâyı makāmında pâdişâh oldu.
Kalem kalem o yiğit, tam elif misâliydi,
Güzelliğin, sanatın, hikmetin hilâliydi.
Kılıç kılıç o yiğit, saldı nâm adâlette,
Edindiler onu örnek, huzurlu devlette…
Edep edep o yiğit, oldu halk için ihyâ,
Minârelerde mehâbetle sönmeyen mahya.
Aziz şehîdi ve gāzîsi hem Çanakkale’nin,
Bu kahramânı cihangirliğiyle andı zemin!
Asır asır şerefin tahtı oldu şahsiyeti,
Cihanda kıt’aların bahtı oldu şahsiyeti.

Satılmayan ve de hiç satmayan büyük kişilik,
Pırıl pırıl yüce vicdan, tavırlarında ilik…
Işıl ışıl nice yıldız misâli hizmette,
Nefes nefes gece-gündüz devamlı gayrette.
Adım adım yürüyüp aştı kat be kat feleği,
Huzurda yükselerek geçti en büyük meleği…

Yazılsa, anlatacak söz de yok lügatlerde,
Yerinde vasfedecek cümle, belki cevherde.
O şanlı cevheri bildin mi nerdedir hâlâ?

Uyan, içindeki mâlûm hünerdedir hâlâ;
Sıfat sıfat o hüner, mâhirâne işlensin,
Bugün yarın yine devranda en yiğit sensin!
Fakat yegâne karakterde, sen, sen olmaya bak,
Bütün gönüllere dünyâda yelken olmaya bak!

Bütün ufukları «Allah» deyip bitiştirelim,
Cihanda yüz akı, Seyrî, nesil yetiştirelim.

Vezni: mefâilün / feilâtün / mefâilün / feilün