Kurtuluş Savaşı’nın Hârika Kızı ONBAŞI NEZAHET

Can ALPGÜVENÇ alpguvenc@gmail.com

“BABAMIN YANINDA
ÖLMEYE GİDİYORUM!”

İkinci taburun tam karşısındaki siperlerde sıçramalar görüldü. Yunan askeri süngü takmış, büyük bir hızla, Türk siperlerine doğru mesafeleri yutarcasına koşuyordu. 70. alayın ihtiyat birlikleri de Yüzbaşı Salih’in gür sesiyle süngü hücumuna kalktılar.

“Hurra!” sesleri, “Allah! Allah!” nidâlarına karışıyordu. Az sonra siperler arasındaki saha kanlı cesetlerle dolmuştu. II. tabur, kalabalık düşman karşısında geriliyor, saflarında gevşemeler görülüyordu. Siperlerin bazı bölümleri Yunan birliklerinin eline geçmişti. O sırada beklenmedik bir şey oldu…

Elinde silâhıyla gerilerden koşup gelen on iki yaşlarında bir kız çocuğu, onlarca cesedin üzerinden sıçrayarak cepheye koşuyordu. O hengâmede küçük kızın tiz haykırışları işitildi. Kızcağız; geri çekilme belirtisi gösterenlerin önüne kahramanca fırlamış, onların dînî ve îmânî duygularına sesleniyordu:

“Durun amcalarım durun! Allah aşkına, Rasûl aşkına geri dönün!”

Çok iyi silâh kullanıyordu. Tüfeğinden çıkan tek kurşunla üzerlerine doğru koşmakta olan iri yapılı bir Yunan askeri, koca bir kütük gibi devrilivermişti. Kızcağız yeniden haykırdı:

“Haydi amcalarım! Gelin beraber çarpışalım!”

Önce birkaç kişi, ardından geri çekilmekte olanların tamamı durakladılar… Herkes yeniden siperlere girmiş, taze bir şevkle düşmana ateş yağdırmaya başlamıştı.

Kritik an atlatılmıştı.

Bu kahraman kız, 70. alay onbaşılarından Küçük Nezahet’ti.

“NEREYE
GİDİYORSUNUZ?”

Nezahet Onbaşı’nın hikâyesi aslında Çanakkale Savaşı günlerine kadar uzanır.

1915 yılı ortalarıdır. Nezahet; İstanbul’da annesi ile birlikte oturmakta, babası Hâfız Hâlid Bey ise, cepheden cepheye koşmaktadır. 1908 doğumlu olan küçük kız sekiz yaşına henüz ulaşmıştır ki; hayattaki en kıymetli varlığını, 24 yaşındaki annesi Hâdiye Hanımı kaybeder. Genç kadın vereme yakalanmış, Kızcağız, ana şefkatiyle büyüyeceği dönemde öksüz kalmıştır. Hâfız Hâlid Bey; emniyet ve emânet edeceği bir yakını olmadığından, biricik kızını yanına almak zorunda kalır. Nezahet böylece, Çanakkale muharebelerinin kan ve ölüm cehenneminde; askerlerden at binmeyi, silâh tutmayı öğrenerek yetişmeye başlar. Sonrasında da cephelerde babasının katıldığı her muharebeye katılır.

Mütârekeden sonra Albay Hâlid Bey’in emrine verilen 70. alay, Çanakkale’de büyük hizmet ve kahramanlıklar gösterdikten sonra, önce İzmit’e gönderilir; ardından Kütahya’nın Çavdarhisar (Efendi Köprüsü) kasabasında mevzilenen 11. tümenin emrine verilir.

***

Düşman kuvvetleri 9 Ocak 1921 günü şiddetli bir saldırıya geçerler. Bu şiddetli taarruzlar karşısında Gediz cephesinde korkunç muharebeler cereyan eder. Bölgede mevzilenen 58. ve 70. alaylar asker ve ateş kuvveti bakımından kendilerinden en az beş misli üstün Yunan kuvvetlerine karşı kahramanca karşı koyarlar. Fakat düşman o kadar kalabalıktır ki, askerimiz Yunan saldırıları karşısında zor anlar yaşar, hattâ cepheden kaçmayı düşünenler bile olur. Fakat alayının başında bu zor imtihanı başarmaya çalışan Hâfız Hâlid Bey’in yanında, onunla aynı yüreği taşıyan bir kahraman daha vardır. Bu, küçük kızı Nezahet’tir. Umutların tükendiği anlarda; atıyla cepheden cepheye koşar, geri çekilmeye yeltenen askerin önüne çelik bir iradeyle dikilerek şöyle haykırır:

“Ben babamın yanında ölmeye gidiyorum! Sizler nereye gidiyorsunuz?”

Onun bu azim ve gayreti, babasına destek olmak isteyen bir çocuğun çırpınışlarının ötesindedir. Atının üstündeki küçük kız, geri çekilmeye çalışan askerin yüzüne tokat gibi bir gerçeği; «Vatan sevgisi ve şehâdeti» hatırlatmıştır. Asker yeniden cepheye döner ve büyük bir şevk içinde kahramanca çarpışır, bu arada birçoğu şehâdet şerbetini içer. Nezahet askerle aynı siperde ölümüne dövüşmektedir. Tüfeğinin kurşunlarıyla saf dışı olan düşman sayısı yüze yaklaşır. Sonunda Yunan’ın Anadolu içlerine sızması durdurulur.

***

Kurmay Yarbay Selışık, İnönü Muharebeleri’ni anlattığı eserinde;

“Yunanlıların bugünkü şiddetli saldırılarına karşı sîneleriyle aşılmaz bir set çekerek Türk istiklâl tarihi temelinin metin ve sağlam kurulmasına yardım eden 58. ve onunla aynı safta gelen 70. alayın büyük kahramanlarını sevgi ile anmak ve ulu şehidlerini minnetle yâd etmek ne şerefli bir görevdir.” der.

“70. alay, daha Bursa düştüğünde bile duygu ve sıkı düzeni itibarıyla en yüksek alaylarımızdandır.” ifadelerini kullanır. Aynı eserin 57. sayfasında da;

“… şehidlerimizi şerefle anarken, 9 Ocak 1921 günü gösterdikleri yiğitlik ve kahramanlıkla İnönü mevzilerindeki müdafaa gücümüzü yükselten 58. ve bunu takip eden müdafaalarda kahramanlık ve fedâkârlıkta ondan geri kalmayan 70. alayın gazilerini yüceltir, …” demektedir.

“BEN ASKERİM!”

Küçük Nezahet ilk asker üniformasını 1920’de giyer. Minik kıza; erlerin kullanılmayan kıyafetlerinden hâkî bir elbise dikilir, bir de şapka uydurulur. Alaydaki asker elbiseli bu küçük kızı merak eden Millî Mücadele’nin ünlü çetecilerinden Çerkez Ethem Bey; kendisine, bu kıyafeti neden giydiğini sorar. Nezahetin cevabı şu olur:

“Ben askerim!”

“Askerin silâhı olmazsa asker olmaz!” diyen Çerkez Ethem Bey, çatışmalarda ele geçen bir Yunan filintasını küçük kıza silâh olarak verir. Bundan sonra 70. alayın adı «Kızlı Alay» olarak anılmaya başlar.

***

Savaş sırasında büyük kahramanlıklar gösteren Küçük Nezahet’e onbaşı rütbesi verilir. Adı, Fransız İhtilâli’nin sembol isimlerinden Jeanne D’Arce (Jan Dark) ile özdeşleştirilir.

İstiklâl Harbi’nin sona ermesi üzerine babasıyla birlikte İstanbul’a yerleşen ve daha sonra Kumkapı’da açılan Jan Dark Enstitüsüne kaydolan Nezahet, enstitünün en başarılı öğrencisi olur. Ancak babasının ısrarı üzerine ortaokulu bitirdikten sonra öğrenim hayatından çekilir.

LÂFTA KALAN İSTİKLÂL MADALYASI!

Tarih 30 Ocak 1921’i gösterdiğinde TBMM’de ilgi çekici bir olay yaşanır. Bursa mebusu Operatör Emin Bey2 meclise, Nezahet Onbaşı ile ilgili şöyle bir önerge verir:

“TBMM Riyâseti Celîlesine;

İnönü Meydan muharebelerinde bilfiil müsâdemata (çarpışmalara) iştirak ve hattâ zâbitânı teşçî eden (subayları şevke getiren) 70. alay kumandanı Hâfız Hâlid Bey’in kerîmesi (kızı) on iki yaşlarındaki Nezahet Hanım’a ilk İstiklâl Madalyası’nın îtâsını (verilmesini) teklif ve vâkî teklîfin Hey’et-i Umûmiye’nin tasdîkine arz edilmesini ricâ ederim.”3

Kendisinden bu konuda izahat istenmesi üzerine kürsüye gelen Emin Bey, Nezahet Hanım’ın hizmetlerini anlatır ve teklifini tekrarlar. Daha sonra söz alan İzmit mebusu Hamdi Namık Bey, Nezahet’e madalya yerine ileride çeyizini temin edecek bir hediye takdim edilmesini, Bolu mebusu Tunalı Hilmi Bey de, kendisine yalnız nişan değil, bir de; «Mîrimîran» rütbesi verilmesini teklif ederler.

Ne var ki, kendisine İstiklâl madalyası veya çeyiz verilmesi hakkındaki önerge;

“Hay hay!..” sesleri arasında tasvip edilip meclis başkanlığına havale edildikten sonra, o günlerin havası içinde unutulup gider. Böylece Kurtuluş Savaşı’nın hârika kızı, Türk Jan Dark’ı Nezahet, ne İstiklâl Madalyası ne de çeyiz alabilir!

Onbaşı Nezahet, yıllar sonra (1967’lerde) İstiklâl madalyası mevzuu kendisine sorulduğunda düşüncelerini şöyle ifade eder:

“O zaman çocuktum. İçimden gelen sese kulak vererek vatan müdafaasına katıldım, kan ve ateşle boğuştum. Meclis, beni İstiklâl madalyasına veya çeyize lâyık görmüş. Sonradan unutulmasına rağmen, yine de teşekkür ederim. Şimdiye kadar bu hususta hiçbir hatırlatmada bulunmuş değilim.”4

Nezahet Hanım, bereketli bir ömür yaşadıktan sonra, İstiklâl madalyasına kavuşamadan, 84 yaşında iken (1992) vefat etti. Aziz na‘şı, Üsküdar Karacaahmet Mezarlığı’nda eşi Emekli Albay Rıfat BAYSEL’le yan yana yatıyor. Rûhu şâd olsun!

_______________

1 Kur. Yrb. Selahattin SELIŞIK, Türk İstiklâl Savaşı’nda I. İnönü Muharebesi, Ankara 2006, s. 38.

2 İstanbul’un eski belediye reislerinden Emin ERKUL.

3 Aynur MISIROĞLU, Kuvâ-yı Milliye’nin Kadın Kahramanları, İstanbul, s. 133.

4 Sâdi BORAK, Kızlı Alay, Hayat-Tarih Mecmuası, İstanbul, 1967, sa: 9, s. 43.