«RAHMET» YAĞIYOR ÜZERİMİZE!

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Evimizin senelik temizliğini yaptık mı hanımlar? Yataklar-yorganlar havalandırıldı; mutfak dolapları silindi; gardıroplardaki çamaşırlar elden geçip, ayıklandı mı? Gerekli idiyse boya-badana işleri de olmuştur herhâlde!

Ya siz beyler, arabanızın yıllık bakımını yaptırdınız mı? Kaportasının olmasa da motorunun bakımı, yağ değişimi ilh. önemlidir sanırım? Aman ha boş vermeyin, kim bilir nerelere ne canlar taşıyorsunuz!

Ya siz gençler! Defterlerinizi, kitaplarınızı, özel eşyalarınızı gözden geçirip dolabınızı, kitaplığınızı yerleştirdiniz mi? Yeni bir ders yılında lüzumsuz olanların elinize-ayağınıza dolaşıp sinirinizi bozmasını istemediğiniz için sanırım her şeyiniz hazırdır yeni bir ders yılına.

İnsanoğlu bahar gibi, sene sonu gibi bazı zaman dilimlerini kendine başlangıç kabul ederek kendini gözden geçirir. Eskiyenlerin ya da fazlalıkların temizlenmesiyle daha iyiye, daha güzele doğru adımlar atılır. Tıpkı Ramazân’ı kendimize başlangıç kabul edip rûhî kıvamımızı gözden geçirerek Rabbimizle ve insanlarla olan ilişkilerimize O’nun rızâsına uygun yeni bir şekil vermemiz gibi.

Ne güzel bir zaman dilimidir şu Ramazan! Allâh’ın rahmetinin sağanak sağanak yağdığının farkında olmak, merhametinin bizi çepeçevre kuşattığını hissetmek ne güzeldir! Af ve mağfiret ayı, oruç ve Kur’ân ayı olan şu Ramazan’da oruç tutup Kur’ân’ı bol bol okurken kendimizi revize etme imkânı da buluruz. Rabbimize ve insanlara karşı olan şuurumuzu ve amellerimizi gözden geçirme imkânı… Ve bu revizyonda en çok kontrol etmemiz gereken belki de her şeyin başı olarak kabul edeceğimiz «merhamet» duygumuzdur.

Oruç gibi zor bir ibâdeti îfâ etmek bize «ne kadar çok sevap» kazandığımız hissini vermekle birlikte «merhamet duygusu»na ne kadar sahip olduğumuzu da düşündürür. Zira Ramazan sadece Rabbimizin bize değil bizim de kendimize ve tüm çevremize merhamet dolu olduğumuz bir aydır. Ramazan’da yapılan ibâdetlere, sadakalara ve iyiliklere sınırsız sevap vaat edilmesinin bir sebebi de oruç gibi zor bir ibâdetin merhamet duygusunu ne kadar canlandırmasıyla alâkalı olmasıdır. O -celle celâlühû-’nün bize, bizim de kendimize ve çevremize merhametimiz yoksa ne kıymeti olur ki amellerimizin?

Kendimize merhametimiz varsa sadece bu dünya için değil âhiretimiz için de yatırım yapmayı düşünürüz. Meselâ, kendimizi geliştirirken “kişisel gelişim” metotlarını değil «Rasûlullâh’ın ahlâkını» şiar ediniriz; zira ikincisi zaten bu dünya için lâzım olanları verirken aynı zamanda «şuur farkı» oluşturarak öteki dünyayı da gözetmemizi sağlar. Dünyalık işlerimizle uğraşırken O’nun ve Rasûlü’nün çizgisini takip etmek kendimize merhametimizin en büyük göstergesidir.

Çevremizdekilere merhametimiz varsa kör bir kediye, topal bir köpeğe, penceremizin önüne konan bir güvercine acırız ve vereceğimiz bir-iki lokmayla merhamet duygumuzu amele dönüştürürüz. Otobüste gördüğümüz bir ihtiyara aklı bir karış havada gençlere inat, yer veririz. Düşen bir çocukla ilgilenmek, yanlış olduğunu bile bile sokaktaki dilenciye birkaç kuruş vermek, fakir-fukarâyı gözetmek hep merhamet duygumuzun tezâhürüdür.

Ya peki çok yakınımızdakilere de aynı merhamet duygumuzla bakabilir miyiz? Öfkelendiğimizde çocuğumuza kızmaz, bağırmaz, vurmaz mıyız? “O kadar da değil, veletler öyle şeyler yapıyorlar ki bağırma da göreyim!” dediğinizi duyar gibiyim. Haklısınız, şimdikiler öncekilere benzemiyor. “Hem haddinden fazla merhamet maraz da getirir.” Fakat ne kadarının haddinden fazla olduğuna karar verecek olan bizler değil bu dînin sahibinin bize model olarak gönderdiği Hazret-i Rasûl’dür. Öfkeyle kalkıp bağırıp-çağırdığımızda çok şey değişti diyebilir miyiz? Belki pusarlar ama terbiye olmazlar. Üstelik sevgilerini kaybedebilir, onların aile dışına kaymalarına da sebep olabiliriz. Efendimiz’in çocuklara gösterdiği kadar merhametli olmaya ihtiyacımız var. Çocuklarımıza karşı daha merhametli fakat kararlı, istikrarlı bir duruşa sahip olmamız gerekir.

Eşimize, akrabamıza, arkadaşımıza, komşumuza karşı göstereceğimiz merhamet de; kediye, köpeğe, tanımadığımız bir dilenciye, sokakta gördüğümüz bir ihtiyara göstereceğimiz merhametten daha azsa şu merhamet ayı Ramazan kendimizi gözden geçirmemiz için iyi bir fırsattır. Bazen gözümüzün önündekilere onları terbiye etmek, bir ders vermek adına daha acımasız, daha merhametsiz olabiliriz. Böyle davranırken Allâh’ın rızâsını kaybetmekten başka onların sevgisini de kaybedebiliriz. Kendimize model aldığımız Hazret-i Peygamber gibi çocuğumuza, eşimize, akrabamıza, arkadaşımıza, komşumuza, yabancıya, börtü-böceğe, hayvanlara, bitkilere merhametli olmaya çalışmak müslümanlığımızın, iyi insan olmamızın gereğidir.

O -sallâllâhu aleyhi ve sellem- sadece Allah adına öfkelendiyse, çocuklara, kadınlara, kendini bilmezlere, medeniyetsizlere olabildiğince yumuşak ve merhametli davrandıysa bizim terbiyede ve tebliğde daha farklı bir metot takip etmeye ihtiyacımız var mıdır? Birbirlerini kıskandıklarında eşlerine; çirkin bir iftiraya maruz kaldığında Hazret-i Âişe’ye (ki Allah doğrusunu bildirene kadar onun bir iftira olduğundan emin değildi); yaramazlık yaptıklarında çocuklarına ve torunlarına; bedevîlerin mescide küçük abdestlerini yapmalarına ve tükürmelerine bile olan merhamet dolu hüsn-i muâmelesini bilip dururken bizim uzak ya da yakın çevremizdekilere karşı (hâşâ) daha iyi biliyormuş gibi kaba, sert ve haşin olmaya hakkımız var mıdır? İyi müslümanlar olmak istiyorsak hem Allâh’ı hem de O’nun kullarını memnun etmek gibi bir gayretimiz olmalı değil midir? Merhamet duygusu bizi O’na yaklaştıran ilâhî bir cevherdir.

Tıpkı şu mübarek oruç ayında yaptığımız gibi öfkelendiğimizde susmak, elimize-dilimize sahip çıkmak, ya hayır söyleyip yahut da susmak, uzak-yakın herkese ama herkese ve her şeye merhametle muâmele etmek, sahip olmamız gereken her şeyin başı olan bir haslet olsa gerek, ne dersiniz sevgili dostlar?

Şu Ramazan’da rahmet yağıyor üzerimize. En güzel amellerin ve duyguların pratiğini yaptığımız şu mübarek ayda semâdakilerden ve yeryüzündekilerden gerçekten «rahmet» yağıyor üzerimize! Bu rahmetin tüm bir seneyi kuşatması dileğiyle…

Ramazan’da yapılan ibâdetlere, sadakalara ve iyiliklere sınırsız sevap vaat edilmesinin bir sebebi de oruç gibi zor bir ibâdetin merhamet duygusunu ne kadar canlandırmasıyla alâkalı olmasıdır.