SAFİYYE HALA’NIN OĞLU ZÜBEYR

Âdem SARAÇ

ademsarac@yyu.edu.tr

Zübeyr bin Avvâm -radıyallâhu anh-… Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in, sevgili halalarından Hazret-i Safiyye -radıyallâhu anhâ-’nın en seçkin oğlu…

Hazret-i Zübeyr’in babası Avvâm öldükten sonra, amcası Nevfel onun velâyetini üstlenmişti. Küçük yaşta yetim kalan Zübeyr’i çok seven amcası; sevgili yeğeninin üzerine titriyor, aynı zamanda iyi yetişmesi için de elinden geleni esirgemiyordu. Hattâ annesinin, oğluna bazen ceza vermesine bile karşı çıkarak, Zübeyr’i savunuyor ve onu sürekli el üstünde tutuyordu.

Sevgili yeğenini yanından hiç ayırmayan Nevfel, önemli toplantılara bile onunla katılıyordu. İleri gelenlerin, bu durumu kınamaları üzerine şöyle cevap veriyordu…

–Sevgili yeğenim Zübeyr sizin çocuklarınıza benzemiyor. Onda gördüğüm akıl, zekâ ve üstün kabiliyet, gelecekte onun çok büyük bir adam olacağını ortaya koyuyor. Bunun için daha çok küçük olmasına rağmen, gördüğünüz gibi büyüklerin toplantılarına getiriyorum.

–İyi de toplantıdan ne anlar ki o?

–Ne anlar da ne demek? Hepinizden daha iyi anlıyor o. Göreceksiniz bak, ileride ne büyük bir adam olacak!

–Göreceğiz!

–Merak etmeyin, göreceksiniz!

Gerçekten de gün geçtikçe büyüyüp gelişen Hazret-i Zübeyr, daha küçük yaşlarda bile akranlarını geçmiş, her konuda üstün kabiliyet sahibi olduğunu göstermişti.

Amcasının himayesi altında yetişen Hazret-i Zübeyr, 13-14 yaşlarına kadar böyle gelişti. Bu arada sevgili annesi de üzerine titremiş, hiçbir şeyini ihmal etmeden mümkün olduğunca her konuda çok iyi gelişmesi için elinden geleni yapmıştı.

(İslâm güneşi doğduğu günlerde Hazret-i Zübeyr’in 10-15 yaşlarında olduğu rivâyet ediliyor. 8-16 yaşları arasında olduğu rivâyeti de var. Biz burada bu rivâyetlerden 15 yaş rivâyetini esas alacağız.)

Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’e, peygamberlik görevi verildiği ve O da insanları İslâm gülistanına davet ettiği günlerde Hazret-i Zübeyr -radıyallâhu anh-, sevgili annesiyle beraber Rasûlullâh’ın yanına giderek, her ikisi de İslâm ile şereflendiler.

Cesur, yiğit ve gözü pek bir genç olan Hazret-i Zübeyr -radıyallâhu anh-, Müslüman olduğunu gizlemedi. Daha doğrusu gizleyemedi.

İslâm gülistanı öyle güzeldi ki, içinde bulundukları olumsuz şartlar sebebiyle Müslüman olduklarını gizleyenler bile, bu güzellikleri ile hemen kendilerini belli ediyorlardı.

Olanları duyan amcası inanmak istemedi bir türlü. Zübeyr’in putları terk ederek Allah ve Rasûlü’ne îman edeceğini hiç düşünmemişti. Bu yüzden inanmaz bir tavırla yeğenini çağırtıp, onunla özel olarak konuşmayı düşündü.

Nevfel amcası tarafından çağrıldığını haber alan Hazret-i Zübeyr, hiç vakit kaybetmeden hemen onun yanına gitmek için evinden çıktı.

Çok küçük yaşlarından beri üzerine titreyen ve çok emek vermiş olan Nevfel amcasına da İslâm’ı anlatmayı düşündü. Böylesine iyi bir amca körü körüne putlara taparak cahiliyye hayatı içinde kalmamalıydı. Bu ümitle yolu tükettiğinde amcasının sert bakışları ile karşılaştı.

Yıllardır bilip tanıdığı, şefkat ve himayesi altında büyüdüğü Nevfel amcası bu değildi sanki. Öylesine sert ve haşin bakışları vardı ki, Zübeyr bile bir anda ürperdi.

–Duyduklarım doğru mu ey yeğenim?

–Ne duydun ki, ey amcam?

–Sapıtmışsın, diyorlar!

–Hayır, sapıtmadım!

–Putlarımızdan yüz çevirmedin mi peki?

–Müslüman oldum çok şükür!

–Putlarımızdan nasıl yüz çevirirsin Zübeyr? Sapıtmak değil de, nedir peki bu?

–Puta tapma sapıklığından kurtulup, Allah ve Rasûlü’ne îman etme şerefine erdim! Bunun neresi sapıklık oluyor anlamadım ey amcam?

–Sus! Sakın bir daha böyle konuşma! Sakın!

–Ey sevgili amcam! Benim çok iyi yetişmem için annem kadar özel gayret gösteren sendin. Şimdi nasıl olur da böyle kızarsın bana?

–Putlarımıza dön, ondan sonra konuşalım. Aksi hâlde sapık biriyle konuşmam ben!

–Asıl sapıklık putlara tapmak değil midir ey sevgili amcam?

–Beni kızdırıyorsun Zübeyr!

–Ey sevgili amcam! Sen kavminin en önde geleni, en bilgilisi, en görgülüsü ve en akıllısısın. Bu güzel özelliklerinle İslâm’a baksan hemen Müslüman olursun! Ne olur ey amcam, şu putperestlik saçmalığından İslâm güzelliğine gelsen!

–Sus dedim sana, sus! Yoksa bunun sonu kötüye varacak! Yazıklar olsun, bunca emeğime yazıklar olsun! Ya tekrar dönersin, ya da ne yapacağımı bilirim ben!

–Benim îman ettiğim şey, gel-geç şeyler değil ki amcam! Öyle bir güzelliğin içine girdim ki, hiçbir şey beni bu yoldan döndüremez artık!

–Göreceğiz!

Gittikçe sertleşen amcası, bir anda öfkeyle bağırmaya, küfürler savurmaya başladı. Sevgili yeğenine karşı sevgi ve şefkatle dolu olduğu hâlde, Zübeyr Müslüman olunca, bu sevgisi bir anda öfkeye dönüştü.

Öyle ki, İslâm’dan dönmesi için çok büyük baskı yapmaya başladı.

Fakat ne yaparsa yapsın, İslâm bütün gönlünü öyle bir doldurmuştu ki, bunca bağırıp çağırmalar, çok ağır hakaret ve küfürler, Zübeyr’i döndürmek yerine daha bir çelikleştirdi.

Amcası baskıyı hakarete, hakareti şiddete, şiddeti de dayanılmaz işkencelere kadar vardırdı. Fakat ne yaparsa yapsın Hazret-i Zübeyr -radıyallâhu anh-, bir milim bile gerilemeden, sürekli yeni mesafeler alıyordu.

İnanan insan, inancı uğruna her şeyi göze alırdı. Peygamber tavsiyesi buydu çünkü…

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem…-