Mü’minin Mü’mine Misali: KENETLENMİŞ TUĞLALAR GİBİ…

Dr. Âdem AKIN ademakin@yuzaki.com

Muhammed YETİM muyetim@yuzaki.com

VASİYET 33/B

Her dâim hayır yapmaya devam et. Hayır işlerken insanlar arasında fark gözetme ki hakikî mânâda hayır ehli olasın. Övülmüş sıfatlar, varlığında yer etsin. Şahsiyetin güzel ahlâk ile süslenip bezensin ve Allah tarafından övülüp, şerefli kılınmış bu sıfatların mahalli olsun.

Her fazîlete sadece fazîlet olması itibarıyla talip ol; her rezîletten (kötülükten) de sırf rezîlet olması sebebiyle sakın (yani fazîletleri talep edip rezîletlerden kaçınma hususunda niyetini hâlis tut, başka maksat gözetme). İnsanların yermesi veya övmesine bakıp da ona göre hareket etme.

Allah elçilerinin mü’minlere bildirdiği ilâhî edeple edeplenmiş hikmet sahiplerinden olma arzusunda mısın? O hâlde her zaman (hayır yönünden) tercihe en lâyık olan tavrı tercih et.

Bil ki, mü’minler sağlam bir binanın duvarında birbirine destek olup kenetlenmiş tuğlalar gibidir.

Âlem üzerinde hiçbir varlık yoktur ki, Allah Teâlâ’ya secde hâlinde olmasın. Sadece insanlardan ve cinlerden bir kısmı bu hâlden gafildir. Fakat gafil bir kulun vücudunda bile ondan habersiz, Allâh’ı tesbih edip O’na secde hâlinde bulunan birçok varlık vardır. Bu varlıklar içinde Allâh’a secde etmeyenler içinse azap hak olmuştur.

Şu âyet-i kerîme üzerinde dikkatle tefekkür et:

“Ey îman edenler, Allâh’a, Peygamberi’ne, Peygamberi’ne inzal etmiş olduğu kitaba ve daha önce inzal buyurmuş olduğu kitaplara îman ediniz.” (en-Nisâ, 36)

Görüyorsun ki, Allah Teâlâ hem; «Ey îman edenler!» diye hitap ediyor hem de bu hitabın muhataplarına; «Îman ediniz!» diye emir buyuruyor.

İlk zikredilen îmandan maksat, îmanın umumî mânâsıdır. Nitekim başka bir âyette geçen «bâtıla îman edenler» (el-Ankebût, 52) ifadesinde de bu mânâ vardır. İkinci «îman» kelimesinden maksat ise hususî mânâdır ki kendisiyle emrolunan îman budur. Birincisinde mükellefiyet almaksızın sadece bilgi yönüyle îman mevzubahistir. Âdemoğulları bu îmâna şu âyet-i kerîmenin bildirdiği ezelî şahâdetle muvaffak kılınmıştır:

“Bir de Rabbin, Âdemoğullarından, bellerindeki zürriyetlerini alıp da onları kendi nefislerine şahit tutarak; «Ben sizin Rabbiniz değil miyim?» dediği vakit, «Pekâlâ Rabbimizsin, şahidiz» dediler. (Bu,) kıyâmet günü: «Bizim bundan haberimiz yoktu.» demeyesiniz diyedir.” (el-A’râf, 172)

İşte ezel bezmindeki bu şahitlik sebebiyledir ki, Allah onlara «mü’minler» diye hitap etmiş, ancak dünya hayatında (kendi irâde-i cüz’iyyeleriyle) îman etmelerini de ayrıca emir buyurmuştur. Onlara tevhîd-i mutlak mükellefiyetini yüklememiş olması ise rahmeti sebebiyledir. Âyet-i kerîmede:

“Onların çoğu ancak Allâh’a şirk koşarak îman ederler.” (Yûsuf, 106)

buyurulmasındaki hikmet de budur. Nitekim buradaki şirkin, gizli şirk (şirk-i hafî) anlamında olduğunu evvelce zikretmiştik.* Bu sebepledir ki; “Allâh’a îman ediniz!” buyurdu da; “Allâh’ın tekliğine îman ediniz!” buyurmadı. Çünkü Allâh’ın varlığına îman eden, şüphesiz ki îman etmiştir. Allâh’ın tekliğine îman eden kişi ise (gizli ya da açık) asla şirke bulaşmaz (bulaştığı takdirde îman etmemiş demektir).

Zira îman ispat ister. (Her neye îman ediliyorsa, bu îmanın ispatı gerekir.) Tevhid ise şerîk (ortak) koşulan her şeyi nefyetmektedir. (O hâlde kalbinde gizli de olsa ortaklar bulunduran kişinin Allâh’ın vahdâniyetine îmanı, gerçek bir îman değildir.)

Mü’min ism-i şerîfi aynı zamanda Allah Teâlâ’nın esmâ-i hüsnâsından olduğu içindir ki, o mü’min kullarına destek olmaktadır.

“Allah Teâlâ, kardeşim Lût’a rahmet etsin. Muhakkak ki o, sapasağlam bir desteğe dayanmaktaydı.” (Buhârî, Enbiyâ 19)

hadîs-i şerîfindeki sapasağlam destekten maksat da Allah Teâlâ’nın «Mü’min» ism-i şerîfidir.

Zira hatırla ki:

Mü’minler birbirine destek olup kenetlenmiş tuğlalar gibidir…

* Bkz: 18. Vasiyet