YÜZ YIL SONRA YEMEN

CELİL (Halil GÖKKAYA)

-Dr. Ahmet FEDAİOĞLU’ya-

Nasip oldu, yolum düştü Yemen’e,
Osmanlı’nın izlerini aradım…
Biz yurda döneli geçmiş yüz sene,
Kışlaları, sokakları taradım…

Sebe diyârında, sabâ rüzgârı,
Ne Belkıs’ı kalmış, ne de Süleyman!
İsyan edenlerin ne olmuş kârı?
Ümmet paramparça, ümmet perişan…

Taçlı penceresi, renkli camları,
Taşların üstüne tünemiş evler,
Kaktüs çiçeğinden bal toplar arı,
Kahvenin kokusu ben buradayım, der!

San’a’da her duvar ateş tuğlası,
Osmanlı’dan kalma boy boy binalar…
Yemen türküsünde feryâdın hası,
Yaslı dul kadınlar, yaslı analar…

Çalınan her kapı, gidilen her yer,
Osmanlı denince kalkar ayağa,
Burda kalanlar da bizi çok sever,
Ecdat mührümüzü vurmuş her çağa…

Rasul, Gıyn dağını işaret etti,
Rüyasında Vebir İbn-i Yahna’sa;
Kıble tam yerini bulmuştu elbet,
Cami-i Kebir’de kalmadı tasa…

Bu mâbedin ortasında avlu var,
Avlusunda Ebrehe’nin binası,
O kadîm yapıya dokunmamışlar
Âşikârdır hoşgörünün mânâsı…

Çoğunluk içinden «gat»ı sayıklar,
Öğle saatinde duran bir hayat!
Cenbiyeli beller, şişmiş yanaklar,
Uçuyor insanlar çiğnedikçe gat…

Bu yerler Karânî diyârı derler,
Bir «kutub» hiç eksik olmazmış burda,
Bir tek taşı bile kalmamış erler,
İnşâallah ak-pak olur huzurda…

Kartal yuvasında bir Türk kalesi,
İhtişamla, Celil, bizi bekliyor!
Duyulur gibidir Mehmetçik sesi,
Bu topraklar kaç bin şehid saklıyor?