FAHR-İ KÂİNAT EFENDİMİZ

TÂLÎ (Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI)

Âlemlerin Efendisi! «Levlâke» mazharı!
Sâyende indi insana cennet anahtarı!
Mîraçla açtın ümmete ulvî semâları,
Sen’dendir insanoğluna Cebrâilî kanat;
Sonsuz salât-selâm Sana ey Fahr-i Kâinat!

Cehlin avuçlarındaki taşlar selâmlıyor,
Mazlumların gözündeki yaşlar selâmlıyor,
Hicrette Sevr önündeki kuşlar selâmlıyor,
Kurdun gönüller içre, muhabbetle saltanat,
Sonsuz salât-selâm Sana ey Fahr-i Kâinat!

Her çağ Sen’inle asr-ı saâdet yudumlasın,
Her kul peşinde hicreti bir bir adımlasın,
Her gül, cemâl-i pâkini tekrar yorumlasın,
Zîrâ güzelliğin Sen’in, en mûtenâ sanat;
Sonsuz salât-selâm Sana ey Fahr-i Kâinat!

Her sağ adımda bizlere rehber olur sesin,
Rûyâların dahî bize rahmettir, ey Emîn,
Sen mağfiret ümîdisin ukbâda herkesin,
Ukbâda enbiyâ bile Sen’den sorar necat,
Sonsuz salât-selâm Sana ey Fahr-i Kâinat!

Tavrın edepte zirvedir, ahlâkın en yüce,
Dâim dilinde merhamet ispâtı üç hece,
Geldin Sen, «ümmetî» diyerek, doğduğun gece,
Rabbim ve tüm melekleri etmektedir salât;
Sonsuz salât-selâm Sana ey Fahr-i Kâinat!

Sıddîk Ebû Bekir gibi, Fârûk Ömer gibi,
Osmân-ı pür-hayâ gibi, nûreyn sâhibi,
Kerrâr-ı Murtazâ gibi, irfân tâlibi,
Ashab bıraktın ardına doksan dokuz kırat;
Sonsuz salât selâm Sana ey Fahr-i Kâinat!

Kılsın revâ şu na‘tımı, Allah, habîbine.
Lâyık değil şiirlerim Allah habîbine,
Bir arz-ı hâl sâdece sevdâ tabîbine,
Sen’den alır şifâsını Sen’den bütün hayat;
Sonsuz salât-selâm Sana ey Fahr-i Kâinat!

Metheylemekten âcizim elbette şânını,
Metheyliyor Hudâ nice âyette şânını,
Tâlî okur, cihâna tilâvette şânını,
Kur’ân adıyla methin için gökten indi na‘t;
Sonsuz salât-selâm Sana ey Fahr-i Kâinat!

Vezni: mef’ûlü / fâilâtü / mefâîlü / fâilün