BİZE, BİZDEN BİR PEYGAMBER -Sallâllâhu Aleyhi ve Sellem-

Prof. Dr. Ömer ÇELİK omercelik08@hotmail.com

Allah Teâlâ’nın beşeriyete en büyük ikrâmı, Peygamberlerin Efendisi Hazret-i Muhammed -aleyhisselâm-’ı bize peygamber olarak göndermesi ve bizi O’na ümmet yapmasıdır. Meccânen nâil olduğumuz bu nimetin şükrünü îfâ edebilmek için; O’nu tanımak, O’nun hayatını hayatımıza mîzan etmek ve kulluğun her sahasında O’nu kendimize üsve-i hasene olarak rehber almak mecburiyeti vardır. Âyet-i kerîmede buyurulur:

“Andolsun ki sizin için; Allâh’a ve âhirete kavuşmayı umanlar ve Allâh’ı çok çok zikredenler için Allah Rasûlü’nde uyulması gereken çok güzel örnekler vardır.” (el-Ahzâb, 3/21)

Cenâb-ı Hak O’nu en güzel ve en yüce ahlâk üzere yaratmış (el-Kalem, 68/4), Kur’ân’ın fiilî bir tefsiri ve canlı bir Kur’ân olan hayatı üzerine yemin etmiştir. (el-Hicr, 15/72)

Zât-ı ulûhiyetinin muhabbetine varacak ve günahların bağışlanmasına vesile olacak yolu Sevgili Peygamberi’ne ittibâdan geçirmiştir. (Âl-i İmrân, 3/31)

O’nun önüne geçmeyi, seslerimizi O’nun sesi üzerine çıkarmayı, O’nu sıradan birini çağırır gibi çağırmayı yasaklamıştır. Bu hususta en küçük bir ihmalin, farkında olmadan amellerin boşa gitmesine sebep olacağını ferman buyurmuştur. (el-Hucurât, 49/1-2; en-Nûr, 24/63)

O’nun en mühim vasfı bize; bizden, aramızdan, içimizden ikram edilen beşer bir peygamber olmasıdır. Âyet-i kerîmede şöyle buyurulur:

“Andolsun, size içinizden öyle bir Peygamber geldi ki; gayet izzetli ve şereflidir, sıkıntıya uğramanız O’na ağır gelir, üstünüze titrer ve mü’minlere çok şefkatli ve merhametlidir.” (et-Tevbe, 9/128)

Bu âyet-i kerîmede Peygam-berimiz’in beş mühim hususiyeti tâdâd edilir:

1. Kendi Cinsinizden Bir Peygamber

Hazret-i Muhammed -sallâllâhu aleyhi ve sellem-; insanlığa gönderilen diğer peygamberler gibi insanlık cinsinden, beşer nev’inden bir Peygamber’dir. Pek çok âyet-i kerîmede Allah Teâlâ Rasûlü’ne;

“Ben ancak sizin gibi bir beşerim. Fakat bana vahyolunuyor.” (bkz. el-Kehf, 18/110) demesini emir buyurmuştur. Eğer peygamber melek olsaydı, insanların işi daha zor olurdu. (bkz. el-En’âm, 6/9) Peygamber Efendimiz aynı zamanda Araplardandır. Çünkü Kur’ân-ı Kerim ilk olarak Araplara hitap etmiş; onlar vasıtasıyla bütün insanlığa mesajını sunmuştur.

Dolayısıyla âyetle Allah Teâlâ, Arapları Hazret-i Peygamber’e yardım etmeye ve O’na hizmete koşmaya teşvik etmekte ve onlara:

“Bu dünyada o Peygamber için tahakkuk edecek her türlü devlet, şan ve şeref; sizin için de bir övünç vesilesi olacaktır. Çünkü o sizin soyunuzdandır.” demek istemektedir. (Râzî, XVI, 236)

2. Azîz

Bu vasıfla, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in, izzet, şeref ve yücelik sahibi bir peygamber olduğu beyan edilmiş olmaktadır. Allah Rasûlü’nün hayatı, sayısız izzet ve şeref örnekleriyle doludur. O; en büyük şerefi, Rabbi’ne ihlâsla kulluk etmekten alıyordu. İzzet ve şerefine leke sürecek en küçük bir durum bile O’nda yoktu.

3. Meşakkate Uğramamız, O’na Ağır Gelir

Buradaki «Anet» kelimesi, «kişinin içinden çıkamayacağı, helâk ve telef olmaktan korkacağı bir darlığa ve sıkıntıya düşmesi» anlamına gelir. Bu kelimenin «yorgunluk ve zorluk» anlamları da vardır. Bizim kötülüğe uğramamız, üzülmemiz ve şekavete düşmemiz O’nun aleyhine olur, O’na zor ve ağır gelir. O yüksek izzet sahibi Peygamber, kendi cinsinden evlâtlarının zor durumda kalmasına râzı olmaz. Sizin cinsinizden olması ve izzet sahibi bulunması sebebiyle bütün dertlerinizi ve kederlerinizi yüreğinde duyar, acınızı hisseder.

Rasûl-i Muhterem, özellikle, kendilerine rahmet olarak gönderildiği insanların inanmamalarına, kendini helâk edecek derecede üzülürdü. Bu sebeple;

“(Rasûlüm!) Şimdi, bu söze inanmazlarsa, demek Sen onların ardına düşüp neredeyse kendi kendini yiyip tüketeceksin!” (el-Kehf, 18/6) gibi âyetlerle teselli ve teskin edilirdi. Bu yüce ahlâkı sebebiyle ümmetine karşı son derece rıfk ve mülâyemet sahibi olmuş; onları dünya ve âhirette mâruz kalabilecekleri azaptan sakındırmıştır. Hususiyle onların Allâh’ın azabına müstehak olmalarına mânî olmaya çalışmıştır. O, bu vasfı sebebiyle mahşerde şefâate lâyık bütün insanlara şefâat edecek; bir an önce hesaplarının sona erip cennete girmelerine vesile olacaktır. O’nun getirdiği şerîat de, O’nun ahlâkına münasip olarak gelmiş; O’nda zorluk ve meşakkat olmadığı ifade buyurulmuştur. (el-Bakara, 2/185)

4. Size Çok Düşkün

Hırs, bir şeye karşı aşırı istek ve irade duymaktır. Harîs ise böyle bir vasfa sahip olan kimseye denir. Dolayısıyla bu kelimeyle beyan buyurulan mübalâğa üslûbunun ne kadar büyük bir arzu, istek ve düşkünlüğü ifade ettiği açıktır. Şüphesiz o Peygamber, ümmetinin hidâyet, dünyevî-uhrevî ve maddî-manevî iyiliğine, faydasına ve hayrına düşkündür. Onların üzerlerine toz kondurmak istemediği gibi, onları mutluluğun en yüce noktasına ulaştırmak, selâmete çıkarmak, cennete ve rıdvâna kavuşturmak için bütün hırsıyla ve var gücüyle çalışır. (Elmalılı, IV, 2653). Rahmet Peygamberi Efendimiz, ümmetine olan düşkünlüğü sebebiyle onları hiçbir zaman unutmamakta, onları havz-ı kevserin başında beklemekte ve kabulü kesin olan en büyük duâsını kıyâmet günü ümmetinin affı için yapacağını müjdelemektedir.

5. Mü’minlere Raûf ve Rahîm

Re’fet, ince bir şefkat ve derin bir merhamet anlamına gelir. Bu duyguda daha çok acınan kimseden zararlı şeyleri, musibet ve belâları defetme özelliği vardır. Raûf ise pek şiddetli re’fet sahibi demektir. Rahmet, «acınan ve merhamet edilen kişiye iyilik etmeyi gerekli kılınan bir incelik ve şefkat» mânâsındadır.

Rahîm ise pek şiddetli rahmet ve merhamet sahibi olanları anlatan bir ifadedir. Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e, Allâh’ın güzel isimlerinden ikisi olan «Raûf» ve «Rahîm» isimleri verilmiştir. Allah Teâlâ, hiçbir peygambere güzel isimlerinden iki ismi birden vermemiş, ancak bizim Peygamberimiz’i «Raûf ve Rahîm» olarak tavsif etmiştir. Zât-ı Zülcelâl’i hakkında da;

“Muhakkak Allah insanlara Raûf ve Rahîm’dir.” (el-Bakara, 2/143) buyurmuştur. Bu durum, Peygamberimiz’in Allah katındaki şeref ve yüceliğini açıkça göstermektedir. Allah Teâlâ Kur’ân-ı Kerim’de pek çok âyet-i kerîmede Peygamberi’ne, mü’minlere karşı merhametli olmasını, onlara karşı yumuşak davranmasını ve onlara kol-kanat germesini emretmiştir. (bkz. el-Hicr, 15/88; eş-Şuarâ, 26/215)

İslâm dînini tebliğ edecek kişiler, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sayılan bu hususiyetlerine mümkün olduğu ölçüde sahip olmaya gayret göstermelidirler. Çünkü bu mümtaz vasıflar, İslâm’la bütünleşip onu temsil etmede ve insanların ruhlarına girerek onları bu ulvî dîne cezbetmede anahtar vazifesi görmektedir. Başarının sırrı bu ahlâkî kemalde saklıdır.