Cevrî Kalfa Sıbyan Mektebi – Sultanahmet İSTANBUL

Can ALPGÜVENÇ alpguvenc@gmail.com


OSMANLI TAHTINI FELÂKETTEN KURTARAN CÂRİYE!
Cevrî Kalfa, Çerkes asıllıdır. Câriye olarak saraya alınmış, 28 Temmuz 1808’den sonra Harem-i Humâyun hazinedarlığı görevine getirilmiştir. Bu görevde bulunanlara «Hazinedar Usta» unvanı verildiği için, «Cevrî Usta» ismi ile de tanınır. Sultan II. Mahmud’un Cevrî Kalfa’nın rûhu için inşa ettirdiği, Sultanahmet Dîvanyolu’ndaki Sıbyan Mektebi’nin çeşme kitâbesindeki tarihten, kalfanın hicrî 1235, mîlâdî 1819-20 yıllarından kısa bir süre önce vefat ettiği söylenebilir. Cevrî Kalfa’nın kabri, Fatih Sultan Mehmed’in türbesinin bulunduğu hazîrenin bitişiğinde, Sultan II. Mahmud’un annesinin Nakşidil Sultan türbesinin içindedir.
TALİHSİZ HÜKÜMDARIN ŞEHÂDETİ
Sultan III. Selim tarafından «devlet kurumlarının yeniden yapılanması» şeklinde vasıflandırılan Nizâm-ı Cedid hareketi ve bu alandaki reformlar, 1805’ten sonra gelişen isyanlarla sarsılmaya başladı. Bu tepkiler, 29 Mayıs 1807’de, Sultan III. Selim’in tahttan indirilmesine kadar devam etti. Neticede Osmanlı tahtına, baştan itibaren isyanı destekleyen, sultana ve Nizâm-ı Cedîd’e karşı girişilen tertiplerde mühim rol oynayan, Selim’in amcaoğlu Sultan IV. Mustafa geçti.
Sâbık sultan, Topkapı Sarayı’nda bir dairede oturmaya mecbur edildi. Olaydan bir yıl sonra, Rusçuk Âyânı Alemdar Mustafa Paşa, III. Selim’i tahta çıkarıp, Nizâm-ı Cedîd’i yeniden ihya etmek üzere harekete geçerek, emrindeki sâdık kuvvetlerle İstanbul’a yürüdü, Topkapı Sarayı’nın kapılarına dayandı. Bu esnada Sultan Mustafa’ya, tahtın vârisleri olan Sultan Selim ile Şehzade Mahmud’un idam edilmesi tavsiyesinde bulunuldu. Ona;
“Tahtınız ancak bu sûrette devam eder!” denildiğinden, yeni padişah ikisinin de öldürülmesi emrini verdi. Bunun üzerine âsîler, III. Selim’in dairesine giderek, bu talihsiz hükümdarı şehid ettiler; cesedini Arz Odası’nın önüne koydular. Sıra Şehzade Mahmud’un ortadan kaldırılmasına gelmişti.
SELİM’İN KANIYLA
VAHŞÎLEŞTİLER
Sayıları on dokuzu bulan âsîler, yolda rastladıkları Lala Tayyar Ağa’yı iterek, yalınkılıç haremin Kuşhane Kapısı’na üşüştüler. Az sonra kendini toparlayan Lala, yanına iki yardımcı daha bulup kātillerin peşine düştü. Fakat Enderunlu oldukları için hareme giremez, her şeyi göze almış kātillerin gösterdikleri pervasızlığı gösteremezlerdi. Harem muhafızı zenci hadımlardan Amber, Kasım ve Hâfız İsa ağaları bularak yardım istedi. Zencilerin üçü de iri-yarı, dev yapılı, kuvvetli adamlardı. Vakit geçirmeden kılıçlarını çekip Sultan Selim ile Şehzade Mahmud’u kurtarmaya koştularsa da Sultan Selim için geç kalmışlardı.
Bu defa şehzadenin dairesine yöneldiler, lâkin şehzade ortada yoktu. Yirmi üç yaşındaki genç şehzade, Cevrî Kalfa tarafından Altın Yol’dan üst kata, kalfanın kendi dairesine kaçırılmıştı. Zenci ağalar, üst kata çıkılan taş merdivenin başına ulaştıklarında kātiller güruhu da yetişti. Sultan Mustafa’nın adamlarından Ebe Selim;
“Ağalar yol açın! Şehzade fermanlıdır,* size zarar gelmesin!” diye bağırınca, Kasım Ağa;
“Geçemezsiniz!” diye kükreyerek, onlara engel olmaya çalıştı. Bu arada âsîlerden Zenci Nezir, bostancılara;
“Bre ne durursunuz? İşi yarım koyup canınızdan mı geçersiniz, şehzade yukarıda! Tepeleyin çabuk şunları!” diye haykırdı.
Sultan Selim’in kanıyla bir kat daha vahşîleşen cânîler, hadımların engellemeye çalışması üzerine, öfkeyle üzerlerine atılırken, zenci ağalar basamakları ikişer ikişer atlayarak yukarıya çıktılar. Kasım Ağa merdivenin üst başındaki sahanlıkta, kendine uygun bir yer seçerken, Amber ile Hâfız İsalar daire kapısını tuttular. Fakat üç kılıç dokuz kılıca karşı ne kadar dayanabilirdi? Kasım Ağa, cânîleri ancak beş dakika oyalayabildi; sonunda bostancılardan birinin fırlattığı mızrakla yaralanıp devrilince, merdivenin başı savunmasız kaldı.
İNANILMAZ KÜL SAVAŞI!
Her şey bitti sanıldığı bir sırada sahneye Cevrî Kalfa çıktı. Bu uzun boylu, dev cüsseli ve çok kuvvetli Çerkes kızı entarisinin eteklerini belindeki kuşağa sokarak, yalınayak, bir dişi kaplan gibi yerinden fırladı. Elinde büyük bir kül çömleği vardı. İsa ve Amber ağalara;
“Haydi durmayın! Şehzadeyi kaçırın!” diye bağırdı. Tepedeki baca penceresini işaret ederek; «Damdan!» diye ilâve etti. Ardından iki adımda merdivenin başına yetişerek, hamam külhanından aldığı kızgın külleri, koşarcasına basamakları çıkmaya çalışan, gözleri kararmış kātillerin yüzlerine avuç avuç savurmaya başladı. O hengâmede gözlerine sıcak kül dolan cânîler duraklayınca, birkaç dakika daha kazanılmıştı.
Zenci ağalar, Şehzade Mahmud’a omuz vererek, onu «baca» adı verilen, tepe penceresinden çıkarmaya çalışıyorlardı. Cevrî Kalfa’nın hem gücü, hem de külü tükenmişti; adım adım geri çekilmeye çalışırken, karnına yediği tekmeyle yuvarlanıp bayıldı. Sahanlığa ulaşan cellâtlardan Ebe Selim, usta bir bıçak atıcısıydı. Dama çıkmak üzere bulunan Şehzade Mahmud’a hızla fırlattığı hançer, onun koluna saplandı; fakat genç şehzade buna rağmen dama çıkmayı başarmıştı.
ŞEHZADE KURTULUYOR!
Saray içindeki bağrışmalar giderek çoğalıyordu; zira Alemdar Mustafa Paşa, Bâbüssaâde’yi kırdırıp saraya girmişti. Arz Odası’nın önünde Sultan Selim’in cesediyle karşılaşan Alemdar, na’şın üzerine kapanarak;
“Vah efendim, seni tahta çıkarmak için bunca yerden koşup gelmiş iken, gözlerim seni bu hâlde mi görecekti?” diye gözyaşı döktükten sonra, askerlerine emretti:
“Koşun, Sultan Mahmud efendimize bakın, ona zarar gelmesin, damlara çıkın, kapıları kırın!” diye bağırdı. Gürültülerin çoğalması üzerine Sultan Selim’in kātilleri, can kaygısına düşüp sarayın dört bir yanına dağıldılar. O hercümerç içinde Şehzade Mahmud ile Cevrî Kalfa kurtulmuştu.
KALFA’YA HAZİNEDARLIK VERİLİYOR
Az sonra damdan indirilen genç şehzade, önde Hâfız Ahmed Efendi, arkada Lala Tayyar Ağa ile Mehmed Ağa’nın korumasında Alemdar Mustafa Paşa’nın yanına getirilince; Paşa, Rumeli şîvesiyle;
“Ah efendim, ben amcanı tahta çıkarmak için gelmiştim, kör olası gözlerim onu bu hâlde gördü, bari seni cülûs ettirerek, teselli bulayım.” dedi.
Cevrî Kalfa’nın dairesindeki tepe penceresinden dama çıkarken hançerle kolundan ve telâş arasında alnını duvara çarparak kaşının üstünden hafifçe yaralanan Sultan Mahmud, bu sözlerin ardından padişah ilân edildi.
CEVRÎ USTA’NIN RÛHU ŞÂD OLA!
Kendisine canı pahasına yardım eden bu cesur kadına hürmette kusur etmeyen sultan, gösterdiği kahramanlığın şânına lâyık mükâfatlar ihsan ederek gördüğü iyiliği karşılıksız bırakmadı. Kalfa’ya Harem-i Humâyun hazinedarlığı verildi.
Sultan II. Mahmud, Cevrî Kalfa’ya sadece makam vermekle kalmadı; Büyük Çamlıca’da ona güzel bir köşk yaptırdı, çevresindeki geniş araziyi de bağışladı. Ayrıca aynı araziden çıkan kaynak suyunu «Cevrî Kalfa Suyu» adıyla Üsküdar’a getirtti; İcâdiye’de bir çeşme yaptırarak oradan akıttı.
Sultan Mahmud, büyük bir kadirbilirlik göstererek, Hazinedar Kalfa’nın 1818 veya 19’da vefatı üzerine, onun adına Sultanahmet’te, Dîvanyolu Caddesi’nin başında bir sıbyan mektebiyle bir de güzel çeşme yaptırdı. Firuz Ağa Camii’nin karşısına inşa edilen bu mektep, «Cevrî Kalfa Sıbyan Mektebi» adını taşır.
________________
* «Hakkında idam fermanı vardır!» anlamına.