Kusursuz EVLÂT YETİŞTİRMEK!

Aynur TUTKUN aytutkun@gmail.com

Hayırlı evlât yetiştirme arzumuzu; “Ey Rabbimiz! Bize gözlerimizin nûru eşler ve zürriyetler ihsan et ve bizi takvâ sahiplerine öncü kıl!” (Furkān, 74) meâlindeki âyeti düğün davetiyelerimize yazarak cümle âleme ilân etmiştik.

Önceleri, cicim aylarında eşimizle muhabbet edip onu yakından tanıdıkça; «Gözümün nûru bir eş bulmuşum galiba…» fikrine sahip olmuştuk. Evet, her insanın kusuru vardı ama bizimki galiba kusursuzdu! Her geçen gün onun yeni bir güzelliğini keşfediyorduk. “Aşkın gözü kördür” derler ya onun için olsa gerek olumsuz hiçbir yanı yoktu sanki eşimizin! Daha sonraları aylar yılları kovaladı ve bardağın boş tarafını da görmeye başladık. Bu adam/kadın nasıl böyle yapabilir, düşünebilir, hissedebilir diye kendi kendimizi yemeye başladık.

Fakat daha sonraları kabul ettik ki her iki tarafın da hataları vardı. Bu hataları düzeltmek yerine kabullenmek iki tarafa da mutluluk getirdi. Hatalarımızla birbirimizi kabul etmek, birbirimizi «şartsız» sevdiğimizin ispatı oldu. Şartsız sevgi ise bizi, eskisinden daha çok kusurlarımızı görüp onları düzeltmeye motive etti.

Evlâtlarımızı da ilk defa kucağımıza alıp bağrımıza bastığımızda hayırlı evlât olmalarını arzuladığımızdan dolayı onlara kusuru yakıştıramadık, tıpkı eşimize yakıştıramadığımız gibi. Evlât sevgimizi, Allah sevgisinin önüne geçirmemek için sürekli kendimizi sorguladık. Hayırlı evlât olmaları için sürekli dua ettik. İyi olsunlar, en iyi yerlere gelsinler, insanlığa faydalı olsunlar diye gönlümüzden geçirdik hep. Takvâ sahiplerine öncü olmalarını yürekten dilemenin gereğiydi belki de onların âdeta kusursuz olmalarını istemek.

Lâkin gül kokulu bebelerimiz büyüdükçe; yürümeye, konuşmaya, ellerini-kollarını özgürce hareket ettirmeye başladıkça bir korku düştü yüreğimize! Yaramazlıklar başlamıştı fakat yine de ümitsizliğe düşmüyorduk; «Öğretiriz» diyorduk. Aylar yılları kovaladı mis kokulu bebelerimiz okullu oldu. Okumayı öğrendi. İyi notlar aldı. Fakat; «İyi olmak, en iyi yerlerde olmak» sınıfında da en iyi olmayı gerektiriyordu zannımızca! Ara sıra öğretmeninden şikâyetler de duyduk. Yediremedik. Onlar da yediremediler hatalarını, hem onların hem de bizim moralimiz bozuldu. “Takvâ sahiplerine öncü olacak”ların böyle hatalar yapmaması gerektiğini düşündük. Sonra en fırtınalı döneme, ergenliğe geldik. Garip fikirleri, davranışları, tercihleri, zevkleri dikkatimizi çekmeye başladı. Ümidimizi kesmeye başladık; «Galiba» dedik «bundan adam olmayacak!»

Hâlbuki iyi olsunlar diye üzerlerine titremiştik. Koruyup kollamış, ellerinden tutmuştuk. İyiliklerini istemiştik ama galiba bir yerlerde hata yapmıştık.

Ebeveynler en büyük hatayı, hatayı kabullenememekte yaparlar. Çocuklarımızı o kadar çok koruyup kolluyoruz ki hata yaparak öğrenmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine fırsat tanımıyoruz. Peşlerinden dolaşarak her şeylerini mükemmel yapmalarını istememiz onları ya vurdumduymaz yapıyor ya da mükemmeliyetçi bir tutum geliştirmelerine sebep olarak hata yapmayı kabullenmelerini zorlaştırıyor. Sorumluluğun çoğunu; ebeveyn, üzerine aldığı için sorumsuz ve özgüvensiz çocuklar yetişebiliyor.

Oysaki ebeveynler çocuklarının hata yapabileceğini kabullenmelidirler. Önemli olan, hataları fark ederek onları kazanıma dönüştürebilmektir. Çocuklar her şeyi olmasa da bazı telâfisi mümkün şeyleri deneme-yanılma yoluyla öğrenmelidirler. Kusursuz çocuklar yetiştirmekle yükümlü değiliz, onlar peygamber olmayacaklar. Tarih boyunca da günümüzde de insanlığa faydası olan büyük şahsiyetlere baktığımızda -her ne kadar kitaplar genelde onların takdire şâyan yönlerini yazsalar da- onların hatalarının da olduğunu fark edebiliriz.

Her anne-babanın da mutlaka yanlışı olacaktır çünkü biz de bu rolü ömrümüzde ilk defa üstleniyoruz. Bizim için de çocuğumuz için de önemli olan, yaptığımız yanlışın farkına varıp çözüm aramaktır. Yüz yaşımıza da gelsek bir yerlerde mutlaka hata yapacağız. Fakat tecrübelerimiz yani eskiden yaptığımız hatalardan elde ettiğimiz sonuçlar daha az hata yapmamızı sağlayacaktır. İşte özellikle ergenlik dönemindeki çocuklarımızla kuracağımız başarılı bir iletişimde vurgu yapmamız gereken nokta da onların hatasız olmalarını beklemek değil hep yeni hatalar yapmalarını beklemek olmalıdır. Çocukların bazı doğruları bulmak için de hata yapmalarına gerek yoktur; sağlıklı bir iletişim kurabildikten sonra bizim eskiden yaptığımız hatalardan onlar da ders çıkarabilirler.

Unutmayalım; çocuklarımızın, ömürleri boyunca ellerinden tutmayacağız; çocuklar iki yaşlarında kucaktan inerler. Her şeyi kendileri yapmak isterler ama; «Sen yapamazsın!» deyip biz onlara engel oluruz. Sadece onların arkasında olacağız, yoldan sapacak gibi olduklarında onları arkalarından tutup doğru yola çekeceğiz, o kadar.

“Dua mü’minin silâhıdır.” hadî-sine de sımsıkı sarılıp Allâh’a tevekkül edebildikten sonra iki dünyada da yüzümüzü güldürecek -mükemmel olmasa da- iyi evlâtlara sahip olacağız inşâallah.