Karanlıklar ve Şimşekler Ortasında BİR YAĞMUR MİSALİ

Prof. Dr. Ömer ÇELİK

omercelik08@hotmail.com

Şimdi size şiddetli yağmurun yağdığı bir ortam ve o yağmura tutulanların hâllerini kelimelerle resmetmeye çalışacağım.

Gerçi metropol şehir hayatı bizi tabiattan kopardı. Köyde-kırdaki bir insanın tabiatla iç içe yaşadığı o zengin tabiî hayattan bizde eser kalmadı. Hâlbuki tabiattan kopuk olmadığımız zamanlarda güneşin doğuşu insana ayrı bir güzellik, bulutun hareketi ayrı bir âhenk ve estetik hissettir, yağmurun yağışı ayrı bir heyecan verirdi. Gecenin karanlıkları ayrı bir sükûnette ve derinlikte, gündüzün aydınlığı apayrı bir netlikte ve canlılıkta olurdu.

Şimdi sunacağım manzara da daha böyle köy-kır hayatı içinde, özellikle bahar yağmurlarında sık sık âşinâ olduğumuz, heyecanlanıp korktuğumuz, koşup bir yerlere sığındığımız bir şiddetli yağmur manzarasıdır.

Getirin gözlerinizin önüne; bardaktan boşalırcasına yağan bir yağmur, simsiyah bulutların oluşturduğu zifirî karanlıklar içinde bir taraftan şimşekler, bir taraftan dehşetli gök gürültüleri ve yıldırımlar. Göğün dört bir tarafı kulakları sağır edercesine çınlıyor. Gerçi o müthiş sesler de Kur’ân’ın ifadesine göre; «Allah!» diye zikrediyor. (bkz. Ra’d 13/13)

Pek çok kereler, zarı patlamasın diye âdeta parmaklarımızı kulaklarımıza tıkadığımız olmuştur. Şimşekler ise, neredeyse gözlerimizi kör edecek şiddette çakıp geçmiştir.

Hiç çakan şimşeğin oluşturduğu aydınlığın altında yürüyüp, karanlıklardan koşmaya çalıştınız mı? Çaresiz kalınca ona da mecbur oluruz. Çünkü yağmurdan, yıldırımdan kaçmak istiyoruz; fakat etraf kapkaranlık. Adım atacak gibi değil. Böyle olunca korkmamıza rağmen şimşek çakınca aydınlığında yürümeye çalışıyoruz. Işık kaybolunca olduğumuz yerde kalakalıyoruz.

Ne kadar az bir süre!..

Ne kadar az bir ilerleyiş!..

İşte mealini verip izahını yapacağımız şu âyet-i kerîmelerde dinî bir mesajı iletmek üzere böyle bir manzara kullanılmaktadır:

“Veya (o münâfıkların misali), gökten boşanan ve içinde karanlıklar, gök gürültüsü ve şimşek bulunan sağanağ(a yakalanmış kimselerin hâli) gibidir. Yıldırımların saçtığı dehşetle ölüm korkusundan parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Hâlbuki Allah, kâfirleri çepeçevre kuşatmıştır. O şimşek, neredeyse gözlerini alıverecek! Önlerini aydınlattıkça ışığında yürürler; üzerlerine karanlık çöktüğünde ise dikilip kalırlar. Allah dileseydi, onların işitme melekelerini ve gözlerini yok ederdi. Şüphe yok ki Allah, her şeye kādirdir.” (Bakara 2/19-20)

Bu örnekte:

İslâm dini, verimli toprağa benzeyen mü’min gönüllerde mânevî hayatın canlanmasının sebebi olmakta kuvvetli bir yağmura,

Peygamberimiz’in gönderildiği zamanda dünyanın hâli ve her zaman İslâm’a karşı olan kâfirlerin şüpheleri, karanlıklara,

İslâm dininin müjde ve uyarıları, şimşek ve gök gürültüsüne,

Kâfirleri ve münafıkları bekleyen musibetler ve cezalar ise yıldırımlara benzetilir.

Bu tabloda münafıklar, İslâm’ın kendilerine yönelik uyarı dolu buyruklarına ve içinde öldürülme tehlikesi bulunan cihad gibi ilâhî emirlere karşı kulaklarını tıkıyorlar. Yine bir taraftan namaz, zekât, oruç ve hac gibi ibadetlere, diğer taraftan da, gerektiğinde, ellerinde bulundurdukları makam, mevki ve dünyevî menfaatleri terk edip her konuda Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’e uymak gibi nefislerine zor gelen sorumluluklara karşı da aynı tavrı sergiliyorlar. Fakat böyle yaparken Allâh’ın onları her taraftan kuşattığını, içlerinden geçenleri bile bildiğini ve kendilerine istediğini yapabileceğini unutuyorlar.

Ancak can ve mallarının korunması, ganimetlerden kendilerine pay verilmesi ile ilgili hükümleri görünce de bunlara arzu duyuyorlar. İşte; «şimşeğin ışığında yürümeleri» buna benzetilir. «Başlarına karanlık çökünce ise dikilip kalırlar.» sözü ise, bu gibi menfaatlerinin bitip yok olması hâlinde eski îmansız ve şaşkın hâllerine dönmelerini anlatır.

Görüldüğü üzere tabiattan alınan bu canlı örnek; özellikle münafık karakterli kimselerin, İslâm dini karşısında takındıkları olumsuz tavırları sebebiyle içine düştükleri sıkıntıları ve yaşadıkları zehir dolu hayatı, daha kolay anlayabileceğimiz bir tarzda açıklar. Bilgisizlik ve inançsızlığın bir neticesi olan bu tür rûhî bunalımlardan kendimizi korumamız noktasında bizi uyarır. Bereketli bahar yağmuru gibi olan feyizli İslâm suyuyla gönül toprağımızı sulayarak, daha canlı bir dinî hayata doğru ilerlememiz için bize ufuk açar.

Cenâb-ı Hak bizleri, Nurlu Furkan’ı vesilesiyle karanlıklardan nûra çıkardığı kullarından eylesin.

Âmin…