GELİR…

TÂLÎ (Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI)

Baş eğmeziz edâniye dünyâ-yı dûn için
Allâh’adır tevekkülümüz, îtimâdımız. (Bâkî)

Haç saplanan şu toprağa gökten hilâl gelir…
Dâvûd’u susturanlara bin bir Bilâl gelir…

Bambaşka bir geliş ki bu, simyâyı andırır,
Toprak vatan olur, göğe bir başka hâl gelir.

Hakkāniyet ki şöyle dedirtir Bizanslıya;
«Türk gelsin aksi hâlde haşin kardinal gelir!»

Efsâne sanma ey çocuk! Ah sen de haklısın!
Târih de yazmış olmasa her şey masal gelir.

Osmanlı’dır, cihâna asırlarca hükmeden,
Bir dağ misâli devlete çökmek muhal gelir.

Bin bir çeşit tecelliye mazhar şu kâinat;
Bir gün cemâl olursa öbür gün celâl gelir.

Ölmez fakat ölüm gibi bir hâl sarar onu,
Fânî cihanda böyledir, er-geç zeval gelir.

Kim derdi ah krallara taç giydiren başa,
Küstahça bir sığır çobanından çuval gelir?

Nostalji yetmiyor ki, hayıflanma çâre mi?..
Gitmişse haysiyet, vakar ancak melâl gelir…

Lâkin ümîdi kesmedi, kesmez torunları,
Kök aynı kök, kesilse de, dal aynı dal gelir!..

«Sönmez!» dedikçe; «Söndü» deyip feth ümîdini,
Söndürmek isteyenlere elbet vebal gelir!..

Birkaç şiir ki anlatır âtîye mâziyi,
Yorgun atan nabızlara tekrar mecal gelir…

Mısrâlarında dün ve bugün irtibat bulur,
Yârın için gönüllere bin bir hayal gelir…

Âtîye şanlı mâziyi nazmeylesin diye;
Şi’rin füsunlu kandili Yahyâ Kemal gelir.

Allâh’a îtimâd ile etmiş vedâsını,
Tâlî, bu îtimâda mukābil visal gelir.

Vezni: mef’ûlü / fâilâtü / mefâîlü / fâilün