Bayram Var… BAYRAM VAR…

Dr. Harun ÖĞMÜŞ

harunogmus@yuzaki.com

Bayram kelimesinin, Farsça «bezm» ve «râm» kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiş olabileceği dile getirilir. Bilindiği üzere «bezm», «yiyip içme, sohbet ve eğlenme meclisi»; «râm» ise «hoş ve mesut» gibi anlamlara gelmektedir. Bu etimolojik tahlilin doğruluğu kat’î olarak teyit edilemese de, bayramların sevinç, neşe ve saadet zamanları olduğunu göstermesi bakımından dikkate değer.*

Dinimiz bayramların bu yönünü nazar-ı itibara alarak o günlerde oruç tutulmasını yasaklamış ve meşru ölçüler içinde eğlenilmesine müsaade etmiştir. Böylece bayramlarda donanma şenlikleri, karşılıklı ziyaretler ve ikram, hususiyle de tatlı ikramı gelenekleşmiştir.

Ramazan ve bayram denilince önce hilâl akla gelir. Çünkü İslâm’da namaz, güneşin hareketlerine bağlandığı gibi oruç ve bayramlar da ayın hilâl şeklini almasına bağlanmıştır. Bunun çıplak gözle tespit edilebilecek bir kolaylık ve sadelik sağlamasının yanı sıra belki de en büyük hikmeti, ay takviminin güneş takvimine göre on gün kısa olması sebebiyle oruç tutulacak günlerin her yıl on gün erken gelmesi ve böylece yılın her mevsiminde bu ibadetin îfâ edilebilmesidir.

Ramazân’ın gelişi hilâle bağlı olduğu gibi, onun bitişi, yani bayramın gelişi de hilâle bağlıdır. Eskiden bugün olduğu gibi astronomik usullerle ayın ne zaman hilâl şeklini alacağı hesap edilemediğinden her şehir ve kasabada gökyüzünün en iyi görülebileceği bir yerde hilâl gözlenirmiş.

Bu gözleme işinin, deniz sahilinde olan yerlerde denizde de yapıldığı anlaşılıyor. Büyük üstat Yahya Kemal’in «Süleymâniye’de Bayram Sabahı» şiirindeki şu mısralar bunu gösterir:

Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki donanmayla seferden geliyor
Adalardan mı? Tunus’dan mı, Cezâyir’den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmuş aya baktıkları yerden geliyor
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?

Fermanı kralları tahta geçirip tahtından eden kudretli sultanın ikāmet ettiği nâzenin İstanbul! Ve o İstanbul’un sakinlerinin bayram edeceği vakti tespit etmek için hilâli gözlemeye çıkmış olan muhteşem donanma! Ne heybetli bir manzara! Bu manzarada, heybet ve ihtişamın yanı sıra neşe ve coşku da var. Neşe ve coşkuyu üstadın Itrî adındaki şiirinde daha güçlü hissederiz:

Büyük Itrî’ye eskiler derler
Bizim öz mûsıkîmizin pîri
O kadar halkı sevk edip yer yer
O şafak vaktinin cihangîri
Nice bayramların sabâh erken
Göğü top sesleriyle gürlerken
Söylemiş saltanatlı tekbîri

Bayram sabahlarında göğün top sesleriyle gürlemesi, halkın bir araya gelmesi ve tekbirin söylenmesi hep müşterek duyguların hissedildiği, göğüslerin kabardığı millî bir coşku ve heyecanı gösteriyor.

Bayramlar, böyle ulvî coşku ve heyecanların yanında daha sade ve kendi hâlinde sevinçlere de vesile olabilir. Lâle devrinin şuh ve hevâî-meşrep şairi Nedîm’in, devrinin meşhur mesîresi Sâdâbâd’ın birkaç gün sonra gelecek olan bayramda alacağı şekli düşünerek duyduğu coşku ve heyecan böyledir. O zaman bayramların şehirlerimizde nasıl kutlandığını nefis bir tablo hâlinde resmetmiş olan şarkısı, üç yüz senedir hâlâ canlılığından hiçbir şey kaybetmemiştir:

Iyd gelsün bâis-i şevk-i cedîd olsun da gör!
Seyr-i Sâdâbâd’ı sen bir kerre ıyd olsun da gör!
Gûşe gûşe mihrler mehler bedîd olsun da gör!
Seyr-i Sâdâbâd’ı sen bir kerre ıyd olsun da gör!

Gerçi kim vardır anun her demde başka zîneti,
Rûze eyyâmında da inkâr olunmaz hâleti,
Şimdi anlanmaz hele bir hoşça kadr u kıymeti;
Seyr-i Sâdâbâd’ı sen bir kerre ıyd olsun da gör

Iyd: Bayram. Bâis-î şevk-î cedîd: Yeni coşkuların sebebi.
Seyr-i Sâdâbâd: Sâdâbâd gezintisi. Gûşe gûşe: Yer yer.
Mihr: Güneş gibi güzel. Meh: Ay gibi güzel. Bedîd olmak: Görünmek.
Rûze eyyâmı: Oruç günleri. Hâlet: Durum.

Nedim için bayramın, gün ve ay gibi güzel dilberler mânâsına gelmesinden daha tabiî ne olabilir? Âşık için sevgilisinin vuslatı bayram, kaşı hilâl demektir. Şairimiz, merhum İsmail Baha SÜRELSAN tarafından bestelenmiş olan bir başka şarkısında şöyle der:

Yeniden eski muhabbetleri tecdîd edelim,
Gel benim kaşı hilâlim bize bir ıyd edelim,
Seni bir câm-ı musaffâ ile hurşîd edelim,
Gel benim kaşı hilâlim bize bir ıyd edelim…

Tecdîd etmek: Yenilemek. Iyd: Bayram.
Câm-ı musaffâ: Saf kadeh. Hurşîd: Güneş.

Evet, sevgilisinin gelişi onun için bir bayram, kaşı ise bayramın gelişini müjdeleyen bayram hilâli gibidir.

Sevdikleri farklı olsa da her âşığın sevdiğiyle beraber olması bayram etmesine sebep olur. İsmi de bayram olan XV. asrın tasavvuf büyüklerinden Hacı Bayrâm-ı Velî de, kendi bayramını şöyle terennüm eder:

Bayrâmım imdi, bayrâmım imdi
Bayrâm ederler yâr ile şimdi
Hamd ü senâlar, hamd ü senâlar
Yâr ile bayram kıldı bu gönlüm

Demek ki bayram, -herkes için bir sevinç ve mutluluk vesilesi olsa da- meslek, meşrep ve mizaca göre farklı duygu ve düşünceler tedâî ettirmektedir.

Kimine göre birlik ve beraberlik rûhunu geliştiren günler, kimine göre gönül eğlendirici bayram yerlerine gitmek, kimine göre zühd ve takvâ neticesinde erişilen vecd hâli…

Kimine göre iş yoğunluğundan birkaç günlüğüne de olsa kurtulup başını dinleyeceği bir tatil, kimine göre anne-baba ve akrabalarını ziyaret etme vesilesi…

Kimine göre tatlı ikramlarının yapıldığı bir şeker bayramı, kimine göre Kur’ân ayı olan Ramazan boyunca başarıyla tutulan orucun ve yapılan ibadetlerin şükür ve sevinci.

Ne diyelim?

Cenâb-ı Hak, bizleri râzı olduğu yola muvaffak kılsın!

Son söz de bizden okuyucularımıza bir tebrik mesajı olsun:

Bayrâm-ı şerîfiniz mübârek olsun…
Tüm âlem-i İslâm meserret dolsun…
Bir ay boyu sâim ve musallî olduk;
Mevlâ bizi gufrânına lâyık bulsun…

* Bkz. Sargon ERDEM, “Bayram”, DİA, V, 257.