Dünden Bugüne BOSNA’DAN SAYFALAR

Yard. Doç. Dr. Rıdvan CANIM

ridvancanim@mynet.com

Bosna toprakları Trabzon’dan bir yıl önce, İstanbul’dan ise on yıl sonra yani 1463’te fethedilmiş. Bu bölgede yaşayan ve Boşnakların ataları olan binlerce Bogomil, kitleler hâlinde Müslüman olmuşlar. Böylece Mostar, Zenitsa, Banyaluka, Bihaç, Vişegrad ve tabiî Saraybosna kısa zamanda birer Osmanlı şehri hâline gelmiş…

Esasen Boşnakların yeni fethedilen topraklarda iskân edilmeleri Osmanlı’da bir gelenek hâline gelmişti. Nitekim Hırvatistan’da, Dalmaçya’da, Slovenya’da ve Macaristan’da son derece güçlü ve imtiyazlı Boşnak yönetimleri oluşmuştu. Aynı şekilde bölgenin mimarlarından bir başka isim de, II. Bâyezid ve Yavuz Selim döneminin ünlü vezirlerinden Hersekzâde Ahmed Paşa olmuştur.

Yeri gelmişken hatırlatmak isterim ki bu dönemi hem Avrupa’da Osmanlı hükümranlığı ve hem de Rumeli’deki fetihlerle gelen Osmanlı medeniyeti açısından daha iyi anlamak isteyenlere bu seyahat sonrasında okuduğum «sabah» kitaplarından Radovan SAMARCİC’in «Dünyayı Avuçlarında Tutan Türk: Sokollu Mehmed Paşa» adlı biyografik romanını hararetle tavsiye ediyorum…

Bu bölgede yaşayan Müslüman Boşnaklar zamanla Türkçe eserler de vermişler ve böylelikle kendi vatanlarında Türk kültür ve edebiyatının, Türk dilinin yayılıp tanınmasına hizmet etmişlerdir. Bunlardan ilk Türkçe eser veren II. Bâyezid’in veziri Derviş Yâkub Paşa olmuş.. Meşhur Mostar Şehrengizi onun olmalı…

Zaman içerisinde Şîrî, Mostarlı Ziyâyî, Edâyî, Şânî, Nergisî, Zârî, Sâbit ve bunlar gibi çok sayıda şair de Türkçeyi edebî eserlerinde ölümsüzleştirmişler. Şunu hemen belirtmek gerekir ki Balkanlarda eskiden beri kabul edilen ve bugün de geçerliliğini sürdüren bir anlayışa göre, bir kimsenin şehirli sayılabilmesi için Türkçe bilmesi gerekirdi. Zaten bugün de Bosna-Hersek’te genel olarak şehirlerde oturanlar Türkler ve Boşnaklar, mezraada oturanlar ise Sırplar ve Hırvatlardır. Bu tarih boyunca hep böyle olagelmiştir.

İşte Boşnakların bugün kullandıkları dilden bazı kelimeler: jatak (yatak), carsija (çarşı), cizma (çizme), amanet (emanet), konak (konak), müsterija (müşteri), tenecka (teneke), odzak (ocak), furundzija (fırıncı), cevapdzija (kebapçı, köfteci), sefte (siftah), burek (börek) ilh…

Saraybosnalılar ve tabiî genelde Bosnalılar yani Boşnaklar sıcakkanlı, samimî, asil, dost ve misafir canlısı insanlar. Bunu çarşı-pazarda, her mekânda görmeniz mümkün. Bu noktada isterseniz meşhur Seyahatnâme yazarı Evliyâ Çelebi’nin bu insanlar için söylediklerine kulak verelim, Çelebi diyor ki:

“Su ve havası güzel olduğundan halkının yüz renkleri kırmızıdır. Zira şehrin dört tarafı yayla olup hayat suları akar. Onun için ahalisi dinç ve hattâ erkekleri yaşlı olup görünüşü gitmiş, kuvveti bitmiş, yaşı yetmişe yetmiş olurlar. Ama hepsi temiz, inançlı, dürüst, kötülükten ve haramdan sakınan kimselerdir. Küçük ve büyük, zengin ve fakir hepsi namazlarını kılarlar. Çarşısında para sayarken ezan işittikleri gibi; «Lebbeyk Allâhümme!» deyip, parayı meydana bırakıp, dükkânlarını bile kapamadan grup grup camiye giderler. Namazı kıldıktan sonra gelip ticaret ederler. Zira bütün halkı «el-Kâsibu habîbullâh (Çalışıp kazanan Allâh’ın sevgili kuludur.)» sözünü huy edinmişlerdir. Ağırcanlı, mârifetsiz adamları asla sevmezler. Ancak bir işle geçinen kimseye saygı gösterip, tahsilli ve olgun kimselere zekât da verirler. Halkı Boşnakça, Türkçe, Sırpça, Lâtince, Hırvatça ve Bulgarca konuşurlar…

Yeryüzünde birçok şehir vardır, ama bu Bosna sarayı bunların hepsinden gelişmiş bir şehirdir. Şehrin aşağısında ve yukarısında sayısız sular akarak her tarafı güllük gülistanlık cennet bahçeleri gibi süslemiştir.

Allâh’a şükür günden güne insanları çoğalmakta olup şehir içinde iki bin koyun boğazlanır. Sene başında kırk bin yayla koyunlarını ateşte kurutup pastırma yaparlar.

Yüz binlerce fıçı lahana turşusu salamura ederler. Binlerce sığır kesip pastırma yaparlar. Evlerde pişen ekmeklerin hesabı yoktur. Adam denizi büyük bir şehirdir. İnsanları heybet, cesaret ve celâdette Sâm ve Neriman (meşhur İran savaşçıları R.C.) sıfatlı bahadırlar olup Budin, Eğri, Kanije ve Bosna eyaleti serhadlerinde -tam yedi yüz altmış adet serhad kalelerinde- bütün gaziler Bosna serhadlerinden olup gece-gündüz her tarafın düşmanlarıyla cenk ederler. Halk gayet uzun ömürlü olup çok çocuk yaparlar. Hattâ Cenâb-ı Hakk’ın yardımıyla şehir ve köylerine varıncaya kadar öyle insan ve evlât bereketi verilmiş ki her şehir caddesinde ve mahallelerinde çocuktan geçilmez. Çocuklar o kadar çoktur. Allah artırsın!”

İşte Evliyâ’nın dilinden Saraybosna… Evet, bize de bu dua karşısında hele şu günde; «Âmîn!» demekten başka bir şey düşmüyor elbette.

Olabildiğince erken saatlerde kalkıp şehri, Saraybosna’yı tek başıma gezmeye başlıyorum. Önce şehre hâkim bir tepede bulunan Alemko Otel’den ayrılıp çevreyi tanıma çalışmaları… Bir an gözlerim yanından geçmekte olduğum binanın girişindeki tabelaya takılıyor:

Tursko-Bosanski Koledz. Evet, Saraybosna Türk-Boşnak Koleji burası…

Bahçesinden içeriye girip öğretmenlerini soruyorum. Birkaç genç geliyorlar. Okul tatile girmiş. Modern bir okul. Bir çay ikramından sonra daha ayrıntılı gezip görmek ve tanışmak temennileriyle ayrılıyor ve tepelerden aşağıya doğru, şehri ikiye bölen Miljecka Nehri’nin kenarına doğru yöneliyorum. Miljecka üzerinde büyükçe bir köprüden geçerken köprünün tam ortasında korkulukların üzerine yerleştirilen bir tabela üzerinde bir demet çiçek görüyorum. Kısa süre sonra, bu çiçeklerin bir bakıma Bosna Savaşı’nı başlatan kıvılcımın ilk sebebi olan genç bir Bosnalı kızın, Süeda DİLBEROVİÇ’in anısına buraya konulduğunu ve bu çiçeklerin sürekli gençler tarafından tazelendiğini öğreniyorum.

1992 yılında bir gösteride gençlerin üzerine açılan ateş sonucunda şehid olmuş Dilberoviç… Şimdi o, halkının gönüllerinde yaşayan bir millî kahraman. Aslında Dilberoviçler bir tane değil Bosna’da…

Bu köprü ile ilgili olarak anlatılan bir başka ilgi çekici hâdise ise I. Dünya Savaşı’nın da 28 Haziran 1914’te yine burada Avusturya-Macaristan Veliahtı Franz Ferdinand’ın, Princip adlı bir Sırp tarafından suikast sonucu öldürülmesiyle patlak vermiş olması. 28 Haziran tarihleri Bosna-Hersek tarihinde çok özel bir yere sahipmiş aslında. Aynı şekilde 28 Haziran 1389’da Kosova Savaşı olmuş ama tam 600 yıl sonra 28 Haziran 1989’da da Kosova’nın özerkliği kaldırılmış. Fransa Cumhurbaşkanı Mitterand, Bosna’yı ziyaret için Bosna Savaşı’nın en sıcak günlerinden birini, özellikle 1992 yılının 28 Haziran’ını seçmiş nedense!.. Başkent Saraybosna’nın savaştan önce 600 bin civarında nüfusu varmış. Şimdi ne kadar belli değil…

Bu nüfusun % 45’ini Müslüman-Boşnaklar, % 28’ini Sırplar, % 7’sini Hırvatlar ve geri kalan kısmını da çeşitli unsurlar oluşturuyor. Boşnak (Bosnyak, Bosnalı) tabiri, ülkenin genelinde Türk (Turci) sözüyle özdeşleşmiş neredeyse. Bosna-Hersek’in şu anda AGİK tarafından idare edildiğini söylemek mümkün…