GÖZ NÛRU NAMAZ

TÂLÎ (Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI)
MECNUN (İbrahim Hakkı UZUN)

Dinle mü’min, namaz îmânın ikiz kardeşidir,
Namazın şanlı makāmıysa şahâdet peşidir.
«Onsuz olmaz!» diye Hak Elçisi ferman buyurur,
Direk olmazsa binâ, söyle gönül, neyle durur?
Mü’minin gönlüne derman, gözünün nûru namaz…
Onu bir kerre «kılan» bir daha onsuz kalamaz!
İstikāmet için insanlığa Hak’tan pusula…
Döndürür kıbleye, Rahmân’a giden nurlu yola…
Bir müfettiş gibi dikkatle tutar tâkibini,
Fuhşiyattan, kötülükten men eder sâhibini…

Sen de ey Müslüman evlâdı, namaz bâğına gir;
Bir namaz çağrısı var doğduğun andan beridir,
Dostu ol, Yâr’e akan nehrin, o berrak suların.
Günde beş kez, yeni baştan yıkanıp kirden arın.
Yüce dergâha alınmaz kiri alnında duran,
Mânevî kirle okunmaz, dokunulmaz Kur’an.
Ulu dîvâna girerken alarak abdesti;
Ayılıp meşgalelerden olasın can mesti.
Zâhiren sen temiz ol, hem de temiz tut kalbi,
Kulu dergâhta selim kalb ile ister Rabb’i.

Dünyevî her şeyi ardında bırakmak gerekir.
Bu büyük anda utanmak, yere bakmak gerekir.
«En büyüktür» diyerek bağlanır eller burada,
Yol alır göklere kat kat ne ameller burada!
Her kıyam Hak kapısından verilen bir hediye,
Her rukû mü’mine vermekte muallâ seviye…
Okunan Fâtihalar rûha hidâyet dilenir,
Her tahiyyatta şahâdet yeniden tâzelenir,
Secdedir bir kula ihsân edilen son ikram,
Secde; Allâh’a yakınlaşmada en zirve makam.

Secdedir insanı şeytandan ayırmış haslet,
Secde et, kalmasın iblîsi ayartan kasvet,
Secde et! Secdeni görmek ona en gamlı hüzün,
Kahrolur hatrına geldikçe inâd ettiği gün.
Ayrı kaldınsa namazdan kanatırsın yüreği,
Yıkılır üstüne her şey -ki o dînin direği-.
Secde et, kibrini yen, Rabbine kulsun mâdem;
Tevbe etmekle bağışlandı kovulmuş Âdem.
Ey gönül, kendine gel, baksana ömrün bitiyor,
Beş vakit hakkı verilmezse o gün gün yitiyor!

Namazın hakkı nedir? Ruh ve beden âhengi…
Kılınan öyle namaz var, kula yoktur dengi…
Kiminin ecri düşer tâ ki kalır onda biri!
Kiminin tendeki yorgunluk olur tek ecri!
Her namaz olmalı mîrâca çıkarmışçasına,
Her namaz olmalı son kez kılıyormuşçasına!
İnsanın ilk olarak sorgusu ondan olacak;
Ona yâren olanın bahtına cânân olacak,
Onu ihmâl edenin bağrına hüsrân olacak.
Ona düşman olan isyânına pişmân olacak!

Kubbelerden yayılan Arş’a yönelmiş yakarış…
Dinleyenlerde doğar dilde duâ, özde yarış…
Günde beş kez çağırır Hak; ne büyük şan bu sana!
Tam icâbet buyurursan ne büyük an bu sana!
Hikmetinden bize ihsân edilen en yüce sır…
Yol alır göklere, her lâhzada mü’min, bin asır!..
Günde beş kez bize mîrâc-ı Nebî hâtırası…
Her ezan nefse ve şeytâna kıyâmet muhtırası!..
Dâimî olduğu an, mü’min için bil ki namaz…
Hakk’a yaklaştırır insanları her dem bu niyaz.

Câmiden yükselen âvaz, yüce Hakk’ın sesidir;
Mü’minin, -mâbedi-, tâlî değil ilk adresidir,
Cemaat üzredir Allâh’ın inâyetli «yed»i.
Cemaatten doğan ihsan: Bire tam yirmi yedi!
Safların sıklığı kardeşliğe perçin gibidir.
Şu güzel ümmete hep birliği telkin gibidir.
Sonda eller yüce dergâhına Rabb’in açılır,
Kalp mecnunca görür, mescide nurlar saçılır:
«Bizi yâ Rabbi, namaz dostu olanlardan kıl,
Bizi yâ Rab onu hakkıyla kılanlardan kıl!»

Vezni: feilâtün / feilâtün / feilâtün / feilün
(fâilâtün) (fa’lün)