Hep Beraber KÖPRÜLERİ ONARMALI

Naci ÖZTÜRK

Toplumları ayakta tutan; adalet, saygı, birlik ve beraberliktir. Bu gibi değerler kaybolursa o toplumda yaşamak zorlaşır. Birlik ve beraberliğe herkesin ihtiyacı vardır. Tek Allâh’a inanıp, aynı peygamberin ümmeti olarak, omuz omuza verip saf tutarak aynı kıbleye yönelen bir toplumun temel özelliği olmalıdır birlik ve beraberlik.

Kur’ân-ı Kerim, Allâh’ın ipine hep beraber sarılmayı emreder. Allâh’ın yardımı, inayeti daima cemaatin üzerindedir. Bu sebeple Kur’ân ve sünnetin gösterdiği ölçülere, Allah dostlarının bizlere göstermiş olduğu yola tam bir teslimiyetle bağlanır, birbirimizi Allah için seversek, bünyemize asla tefrika giremez. O zaman Âkif’in dediği gibi böyle bir toplumun sırtı asla yere gelmez:

Girmeden tefrika bir millete düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez!

Kulluk icabı zaman zaman herkes hata yapar. Önemli olan ortaya çıkan problemlere; kimsenin kendisini temize çıkarmadan, kendi kusurlarına kör olmadan bakabilmesidir. Birlik ve beraberlik ancak böyle sağlanabilir. Aksi hâlde en küçük bir meselede herkes kendini haklı görerek, tartışmalara, münakaşalara mahal verir ve küçük problemler büyük ayrılıklara dönüşür. Nefsanî hareketler, başkalarında nefret doğurur ve insanı uzaklaştırır. Fedakârâne hareketler, tevazu, alttan alma ise gönüller fetheder. Yaraları iyileştirir. Kaynaştırır. Çünkü kalplerin birbirine ısınması yalnızca Cenâb-ı Hakk’ın inayetiyle olur. O yardıma müstahak olmak için de Allâh’ın râzı geldiği, sevdiği tavırları sergilemek gerekir.

Geçenlerde okumuş olduğum bir ihtiyar marangoz hikâyesi var ki, birlik ve beraberliğin nasıl bozulduğuna ve kardeşliğin tekrar nasıl onarılabileceğine ışık tutmaktadır:

İki kardeş varmış. Babalarından kalan, ortasından güzel bir ırmak geçen bahçenin iki yakasına birer ev yapmışlar. Irmağın üzerindeki köprü ile birbirlerine gidip gelirlermiş.
Birbirlerini çok severler ve derdi de sevinci de güzelce paylaşırlarmış. Herkes bu iki kardeşin kaynaşmasına gıpta edermiş.

Fakat bir gün ne olduysa aralarına şeytan girmiş, ağabey-kardeş, incir çekirdeğini doldurmayacak bir mesele yüzünden tartışmışlar. Birbirlerine acı sözler söylemişler. Evlerine çekilmişler. Küçük kardeş daha da ileri gitmiş, gidip evlerini birbirine bağlayan köprüyü de öfkeyle yıkmış.

Aradan bir süre geçmiş.

Bir gün kardeşlerden büyük olanı, yine ırmağa doğru bakıp kardeşinin yaptıklarını düşünürken, kapısı çalınmış. Kapıyı açtığında yaşlıca bir adamın kapıda beklediğini görmüş. “Buyurun ne istemiştiniz?” diye sorduğunda, ihtiyar;

“Efendim ben marangozum. Elimden her iş gelir. Eğer evinizde tamir edilecek bir yer varsa çok ucuza, hattâ karın tokluğuna onarabilirim.” demiş.

Adam biraz düşünmüş ve ihtiyar marangozu evin arkasına çağırmış. Depodaki keresteleri göstererek;

“–Ben şu karşı evi görmek istemiyorum. Bu kerestelerle ırmağın kenarında öyle bir duvar çek ki, evimin pencerelerinden karşısı görünmesin. Şimdi şehre iniyorum. Akşam geldiğimde herhâlde bitirmiş olursun, hesabı görürüz.” demiş ve gitmiş. İhtiyar da başlamış çalışmaya…

Akşamleyin evin sahibi dönmüş, ihtiyarın yaptığı duvarı görmek üzere ırmak kenarına bakan cenaha yürümüş. Bir de ne görsün! Irmağın üzerinde eskisinden çok daha güzel bir köprü duruyormuş.

Hayretle, işini bitirmiş takımlarını toplayan ihtiyara doğru yürürken, köprünün diğer ucundan kardeşi gözyaşları içinde kendisine doğru koşmuş ve:

“–Özür diliyorum ağabey! Senden çok özür diliyorum. İnatçılık ettim ve özür dileyecek yerde bizi birbirimize bağlayan köprüyü yıkıp yok ettim ama sen her zaman olduğu gibi büyüklüğünü gösterdin ve köprüyü yaptırdın. Bana da büyük bir ders verdin. Ağabey! Beni affedebilecek misin?” diyerek ağabeyinin boynuna sarılmış. Ağabey şaşkın ama durumdan ziyadesi ile mutlu bir şekilde kardeşini kucaklamış…

Tabiî o anda, köprünün de bu barışın da mimarının ihtiyar marangoz olduğunu anlamış. Hemen bu olgun insana dönerek, sıcak ve samimî bir ifadeyle:

“–Ey ihtiyar, çok bilge bir insansın. Bizimle burada kalmanı istiyoruz. Bizim misafirimiz ol ve bizimle yaşa, senden istifade edelim.” demiş.

İhtiyar marangoz tatlı bir tebessümle:

“–İsterdim evlât ama yapmam gereken daha çook köprü var.” cevabını vermiş. Ağır adımlarla yürüyüp kaybolmuş…

Evet, birlik ve beraberliği, kardeşlik kıvamını korumak için tevazu gerek. Samimiyet gerek. Gayret etmek gerek.

Yâ Rab, milletimizin dirliğini, birlik ve beraberliğini muhafaza eyle!.. Bizleri ashâb-ı kiram gibi birbirine kardeş olanlardan eyle!..

Âmîn…