Gazi Osman Paşa ve PLEVNE MÜDAFAASI

Can ALPGÜVENÇ

alpguvenc@gmail.com

«Gazi Osman Paşa» denilince akla Plevne Müdafaası, «Plevne Müdafaası» denilince de Gazi Osman Paşa gelir. Hâlbuki Paşa, hem Plevne öncesi hem de sonrasında; gerek askerî, gerekse siyasî alanda büyük hizmetler îfâ etmiş, Devlet-i Aliyye’ye fevkalâde hizmetlerde bulunmuştu.

Osmanlı Devleti’nin, son yüzyılda yetiştirdiği dirayetli ve kabiliyetli kumandanlar sıralandığında, ismi başlarda yer alan Osman Nûri Paşa 1833’te Tokat’ta doğdu. Henüz yedi-sekiz yaşlarında iken, ailesi İstanbul’a gelerek Beşiktaş’a yerleşti. Askerî Rüşdiye’yi (ortaokul), Askerî İdâdî’yi (lise) ve Harbiye’yi bitirdikten sonra; 1853’te, genç bir teğmen olarak orduya katıldı. Üstün başarısı dolayısıyla kurmay sınıfına imtihansız kabul edilmesine rağmen, Kırım Savaşı’nın çıkması üzerine cepheye gönderildi. Genç teğmenin rütbesi, gösterdiği kahramanlıklar sebebiyle önce üsteğmenliğe, sonra da yüzbaşılığa yükseltildi. Yirmi dört yaşında İstanbul’a dönen Osman Nûri, Harp Akademisi’ni bitirdikten sonra kolağası (önyüzbaşı) oldu.

Tarih 24 Nisan 1877’yi gösterdiğinde, Ruslar’ın harp ilân etmesi üzerine, Osmanlı Devleti’ne büyük insan ve toprak kaybına mal olan «93 Harbi» başladı. O yıllarda 45 yaşında genç bir müşir olan Osman Paşa, «Batı Ordusu» adıyla anılan Tuna’daki kuvvetlere kumanda ediyordu ki, bu ordunun merkezi Vidin’di. Orhaniye, Sofya ve Lofça’dan gelen yolların kavşağında bulunduğundan, askerî açıdan stratejik bir konuma sahip olan Plevne’yi kontrol etmek, hem Rusların, hem de Osmanlı ordusunun vazgeçilmez hedefiydi. Her iki ordu da oraya yöneldi.

NE ZAMAN UYUYABİLİRSE!

Osman Paşa 25 bin kişilik kolordusuyla, 1 Temmuz’da Vidin’den hareket ederek, geceli-gündüzlü cebrî yürüyüşle 7 Temmuz’da Plevne’ye vardı. İki nokta arasındaki yaklaşık 200 kilometrelik mesafe, günde otuz kilometre yürünerek yedi günde tamamlanmıştı. Bu yürüyüşte her askerin sırtında bir tüfek, 70 fişek ve tam teçhizat bulunuyordu. Kolaylık olacağı düşüncesiyle, intikal sırasında teçhizat bırakmanın cezası, Osman Paşa’nın emri gereği, kurşuna dizilmekti.

Paşanın, Plevne ordusunda operatör binbaşı sıfatıyla görev yapan Avustralyalı doktor Sir Charles RYAN’a söylediği şu sözler, yapılan cebrî yürüyüşün güçlüğünü bütün açıklığıyla anlatmaktadır:

“Oğlum, bir asker ne zaman uyuyabilirse o zaman uyur. Çünkü bir daha nerede ve ne zaman uyuma fırsatı bulabileceği belli değildir!”

RUSLAR BOZGUNA UĞRUYOR

Plevne, 7 Temmuz’da hiçbir istihkâmı bulunmayan açık bir şehir hâlindeydi. Bir tarafı dağlık, diğer tarafı ova, biçimsiz bir toprak birikiminin arasına sıkışmış küçük bir kasabaydı.

Osman Paşa, Plevne’ye girdikten ve askerine kısa bir mola verdirdikten sonra, vakit geçirmeden istihkâm inşasına başladı. Gece yarısı yanına bir miktar süvari alarak Rus ileri hatlarına yaklaşıp keşifte bulundu. Düşman saldırıya hazırlanıyordu.

Osman Paşanın tespiti doğruydu. Ruslar, ertesi sabah şafakla beraber, yorgun Osmanlı birliklerini bu stratejik bölgeden atmak için taarruza geçtiler. İki saat süren top ateşinin ardından piyade savaşı başladı. Paşa, muharebenin her noktasına gidiyor, bindiği Arap atıyla her tarafa yetişerek askeri yüreklendiriyordu.

Ruslar, on iki saat süren muharebenin sonunda bozguna uğrayarak çekildiler. Savaş kayıpları yedi bin kişiyi bulmuştu. Osman Paşa’nın başarısındaki sır, sür’atli ve doğru karar vermekti. 1. Plevne Muharebesi olarak tarihe geçen bu savaşta, Osmanlı ordusunun şehid ve yaralı olarak toplam kaybı iki bin civarındaydı.

OSMAN PAŞANIN ALTINDA
ÜÇ AT TELEF OLDU

Bu muharebeden on gün sonra, 18 Temmuz 1877’de Ruslar tekrar saldırıya geçti. Düşmanın mevcudu 60 bine ulaşmış, Paşanın ordusu ise, alınan takviyelerle 33 bine yükselmişti. Şafakla başlayan kanlı muharebe, güneş batıncaya kadar devam etti. Sonunda düşman perişan bir şekilde kaçmaya başladı. Gün içinde ordumuz, zaman zaman ümitsiz denilebilecek durumlara düşmüş, fakat Osman Paşanın soğukkanlılık ve metaneti savaşın seyrini değiştirmişti.

Osmanlı birlikleri, ikinci günün akşamı ânî bir karşı saldırıya geçerek, düşmanı darmadağın etti. Firarî Rus askerlerinin arkasından yetişen süvarilerimiz yakaladıklarını öldürdü, kaçanların çoğu Osma Deresi’nde boğuldu. Osman Paşanın adını tüm dünyaya duyuran II. Plevne Muharebesi, birincisinden daha büyük ve daha kanlı bir zaferdi. Osman Paşanın altında üç at telef olmuştu. II. Plevne Muharebesi Ruslara 8 binden fazla ölü ve bunun iki-üç misli yaralıya mal oldu. Osmanlı ordusunun kayıpları ise 100 şehidle 300 yaralıydı.

Bu muharebenin sonunda, Osmanlı askerinin mâneviyatı ve kumandanlarına olan itimadı artarken, Rus ordusuna Plevne’nin ele geçirilmesinin imkânsız olduğu düşüncesi yerleşiyordu.

DÜŞMANA YILDIRIM GİBİ ÇARPARDI

Plevne ordusu tabur komutanlarından Binbaşı İbrahim Edhem Bey, yazdığı hâtıratta Osman Paşa için şu ifadeleri kullanır: «Düşmana bir anda şimşek gibi çakar, onları yıldırım gibi çarpardı!»

Osman Paşanın, Rus ordusuna karşı kazandığı en büyük zafer 11 Eylül 1878 Salı günü sonuçlanan III. Plevne Muharebesidir. Oysa bu savaşta düşmanın mevcudu 100 bini geçmiş, top mevcudu 432’yi bulmuştu. Buna karşılık, Osmanlı ordusunun mevcudu 30 bin civarındaydı. Bu muharebede Ruslar, on beş binin üzerinde ölü verdiler, Plevne ordusunun kaybı ise 3-4 bin civarında şehid ve yaralıydı.

III. Plevne Muharebesi, harp tarihlerinde önemli bir belge teşkil edecek kadar parlak ve unutulmazdır. Bu muharebe sadece ülke içinde değil, tüm dünyada büyük yankı ve coşku uyandırmıştır. Plevne’de kazandığı bu üçüncü başarı üzerine, Vekiller Heyeti tarafından Osman Paşaya, «Gazilik» unvanı verildi.

Ruslar üçüncü defa yenilince, artık Plevne’nin savaş yoluyla zapt edilemeyeceğini anladılar. Zira Eylül ortalarında; Plevne önlerindeki kayıpları, ölü ve yaralı olarak 50 bini bulmuştu. Fazlaca vakit geçirmeden Plevne’yi kuşatmaya karar verdiler.

PAŞA AYAĞINDAN YARALANIYOR

Gazi Osman Paşa, 1 Aralık 1877 günü ordusundaki tümen ve tugay kumandanlarını karargâhına çağırarak durumu müzakere etti. Aç kalıp teslim olmaktansa ölüm pahasına da olsa, yarma hareketinde bulunulması uygun görüldü. Üst üste yapılan toplantılar sonunda hazırlıklara başlandı. 10 Aralık sabahı kırk bin neferden meydana gelen ordu iki eşit kısma ayrıldı. Yirmi bin kişilik birinci kuvvet, Rus istihkâmlarına karşı saldırıya geçerek, kuşatma hattını yarmaya çalışacak, yirmi bin kişilik ikinci kuvvet ise, öncekinin saldırısını destekleyerek, onlar geçtikten iki saat sonra hücumda bulunacaktı. Birinci kuvvet, Rus mevzîlerine karşı büyük bir şevk ve azimle taarruz ederek cepheyi yardı. Fakat Ruslar, sürekli gelen takviye kuvvetlerinin yardımıyla tabyaları geri aldılar.

Öğle sıralarında, Paşanın atı, Rus topçusunun ateşi sonucu isabet eden bir şarapnel parçasıyla devrildi, kendisi de sol ayağından yaralandı. Teslim olmayı, temsil ettiği ordunun şerefine yediremeyen Paşanın üzüntüsü büyüktü, fakat kurtulma ümidi kalmamıştı. Maiyetinde bulunan komutanların ısrarı sonucu teslime karar verildi.

VAZİFENİZİ KUSURSUZ ÎFÂ ETTİNİZ

Çar Aleksandır, Plevne’ye geldiklerinde tercümanı vasıtasıyla Paşaya şu sözleri söyledi:

“Osman Paşa! Esaret altında bulunuşunuzdan dolayı müteessir olmayınız; bu hâl muharebelerde yadırganmayan şeylerdir. Siz askerî vazifenizi tam anlamıyla yerine getirdiniz, bunda asla kusurunuz yoktur. Ne çare ki, devletiniz sizi idare edemedi. Binaenaleyh, siz benim esirim değil misafirimsiniz, kılıcınızı size iade ediyorum. Sizin gibi cesur ve dirayet sahibi bir kumandanla muharebe etmiş olmam dolayısıyla kendimi bahtiyar sayıyorum!”