Psikolojik Baskı En Büyük Kötülüktür. BASKILARDAN UZAK OLUNCA…

Aynur TUTKUN
aytutkun@gmail.com

Bir memurun: «amirim kızar» endişesiyle; söz dinleyen bir evlâdın: «annem-babam ne der?» korkusuyla; sâdık bir eşin: «onu üzmemek için» düşüncesiyle; bir öğrencinin: «öğretmen istemez» anlayışıyla sürekli davranışlarına yön vermesi, bu kişilerin hep psikolojik baskıyla hareket ettiklerinin ispatıdır.

Psikolojik baskı, insanların şuuraltlarını etkileyerek istenilen doğrultuda hareket etmelerini sağlamaktır. Bu bir çeşit hâkimiyet kurma iddiasıdır. Başkalarına hâkim olma, başkaları üzerinde hâkimiyet kurma insanoğluna tatlı gelir. Çünkü bu arzu da korku, merak, acelecilik, nankörlük gibi doğuştan getirdiğimiz nefsî özelliklerimizdendir. Lâkin başkaları üzerinde psikolojik baskı kurmak, onların kendilerini gerçekleştirmelerine, bir diğer ifadeyle potansiyellerinin farkında olarak olabileceklerinin en iyisi olmalarına fırsat tanımaz.

Psikolojik baskı kuran, başka bir deyişle karşısındaki ferdi güdümüne alan, onun üzerinde hâkimiyet kuran kişi -farkında olsun ya da olmasın, iyi niyetli olsun ya da olmasın- karşısındakine büyük bir kötülük yapıyordur.

Karşıdaki fert bu baskıyı hissediyor fakat tepki vermiyorsa hâkimiyet vücuda gelmiş demektir ve bu ferdin kendine has düşünme, davranma, bir şeyler yapma ihtimali yoktur. Yok, eğer baskıyı hissediyor ve tepki gösteriyorsa orada da bir çatışma vardır. Bu çatışma taraflardan birinin üstünlüğü ile neticelenirse diğer taraf psikolojik baskıyı kabul etmiş demektir. Çatışma çok uzun sürerse her iki taraf da yıpranır ve aralarında telâfisi mümkün olmayacak yaralar oluşabilir.

Hâlbuki kişiler sınırlarının farkında olarak özgür olduklarında doğru olanı bulabilecekler ve bir ömür istikamet üzere olabileceklerdir. Çünkü doğruyu yakaladıktan sonra onun üzerinde iştiyakla sebat etmek o doğruyu kendi çabasıyla bulabilmenin neticesidir. İnsanoğlu önüne hazır sunulanların kıymetini pek takdir edemez.

Etrafındakilerden daha farklı düşünmek, davranmak, hissetmek suç(!) olmayınca etkilerden ve baskılardan uzak olan insan, kendini tanıma fırsatı yakalar. Zaman zaman farklı olmanın bir eksiklik ve yanlışlık olmadığını; farklılığının, güçlü ve zayıf yönlerinin bir neticesi olduğunu keşfeder. Güçlü ve pozitif yönlerini kullanarak, zayıf ve negatif yönlerini de düzeltmeye ve geliştirmeye çalışarak kendini gerçekleştirme yolunda ilerler. Bu mücadele insanın içinde bir ömür boyu devam eder.

İyiyi, doğruyu, güzeli bir ömür boyu yaşama yolundaki en büyük engel; başkalarının ve nefsin hâkimiyeti altında kalmaktır. Çocuk, genç, yetişkin… kim olursa olsun baskılardan uzak kalabildikten sonra gerçeği bulmakta zorlanmayacaktır, çünkü insan rûhunun mayası ulvîdir. Antenlerimiz doğru frekansı yakalayabilecek özelliktedir.

Tüm kararları ana-babası tarafından verilen, tercihleri zevkleri ana-babasınınkinin dışına çıkamayan evlâtlar ise ergenliğin de vereceği kaygıyla birlikte psikolojik baskıyı en çok hisseden kesimdir. Onların istediği şekilde giyinmek, onların istediği okullarda okumak, onların hayalini kurduğu mesleği seçmek zorunda bırakılan gençler asla kendilerini gerçekleştirme fırsatı bulamazlar. Böyleleri bir yetişkin olduklarında da çok yüksek mevkilerde olsalar bile ya yaşama sevincinden mahrum, yaptığı işi öylesine yapan, ya da bilemediği sebeplerden dolayı bilemediği şeylere karşı içi nefretle dolu olan mutsuz fertler olurlar.

Psikolojik baskılardan ve başkalarının hâkimiyetinden uzak olmak demek elbette ki sınırsızca özgür olmak demek de değildir. Hiç kimse mutlak özgür değildir. Mutlak özgürlük ancak yüce Yaratıcı’ya mahsustur. İnsan; sorumluluklarının farkında olarak özgürlükten yana olmalı, «özgürüm» diyerek istişâre ve istihârelerden kaçınmamalı, burnunun dikine gitmemelidir. Hele hele insan Yaratıcı ve Yaratıcı’nın buyrukları karşısında asla özgürlük arayışı içerisine girmemelidir. Zira insanın bir özelliği de âciz oluşu, korunmaya ve sığınmaya ihtiyaç hissetmesidir. Bu ihtiyacı nefsin tesiriyle görmemezlikten gelme insanı iki dünyada da mutluluktan mahrum bırakır.

Muhatabı olduğu kişiler karşısında sorumluluk ve özgürlük dengesini iyi ayarlayabilenler kendilerini iyi tanıyarak potansiyellerini açığa çıkarıp onları iyi yönde kullanabilirler. Üzerlerinde baskı hissetmeyenler farklıyı, güzeli, faydalıyı bulma ve gelişme yolunda mesafe alırlar. Her geçen gün ihtiyarlayan dünyamıza da böylesi nesiller ümit olacaktır.