KULLUĞUNUN FARKINDA OL!

Prof. Dr. Ömer ÇELİK
omercelik08@hotmail.com

Biliyorum ki, namazın Allâh’ın mühim bir farzı, dinin direği, mü’minin mîracı olduğuna inanıyor ve namazlarını hiç aksatmadan kılıyorsun. Hattâ Rabbine yakınlığını artırmak için farzlarla birlikte nafile ibadetlere de önem veriyorsun. Gönlünde: “Secde et ve yaklaş!” heyecanı çarpıyor, cennetin zümrüt bahçelerinde Sevgili Peygamberimiz’e komşu olmanın iştiyakı içinde secdeleri çoğaltmanın gayreti içinde coşuyorsun. Bu, gerçekten övgüye şâyan bir durumdur. Ancak namazda okuduğun Arapça duaların, tesbihlerin, tekbirlerin ve sûrelerin mânâsını derinlemesine bilirsen; namaz kılarken yaptığın kıyam (ayakta durma), rükû, secde ve ka’de (oturma) gibi hareketlerin hikmetini anlarsan şüphesiz ki daha güzel bir namaz kılacak ve ondan en yüksek seviyede bir feyiz, mânevî enerji alabileceksin. Bedenin ilâhî emirler doğrultusunda hareket ederken, rûhun da kıvraklaşarak mânevî yüceliklere doğru kanat açma imkânı bulacaktır.

«Sübhâneke» duasını okurken Allâh’ı şânına yakışmayan bütün noksan sıfatlardan tenzih ettiğini (uzak tuttuğunu), O’nu kalbinin en derin sevgi hisleriyle övdüğünü, ismini ve şânını yücelttiğini, O’ndan başka ilâh olmadığını kabul ve ikrar ettiğini bilmen gerekir.

«Tekbir» getirirken; «Allâ-h’ın en büyük olduğunu, O’ndan başka büyüğün olmadığını» ilân ediyorsun.

Rükû ve secdede tesbih ederken yine; «Büyükler büyüğü, yüceler yücesi Allâh’ın bütün noksan sıfatlardan uzak olduğunu» tekrar tekrar beyan ediyorsun.

«Tahiyyat»ta, yapılan her türlü ibadetin, sâlih amelin sadece Allah için yapılması gerektiğini belirttikten sonra, Peygamber Efendimiz’e selâm verip, onu kıldığın namaza şahit tutuyorsun. Çünkü o bizim şahidimizdir, kıyâmette de mü’min ve Müslüman kullar olduğumuza -inşallah- şahitlik yapacaktır.

Özellikle hiç düşündün mü, niçin ısrarla her rekâtta Fâtiha Sûresi’ni okuyorsun? Niçin başka bir sûre değil de özellikle Fâtiha? Çünkü Fâtiha Kur’ân’ı açan sûredir. Kur’ân’ın mesajlarının hülâsasıdır. En büyük kulluk ilânı, dua, iltica ve niyazdır. Fâtiha’yı okurken kısaca şu bilgileri hatırlaman faydalı olacaktır:

1-3. “Hamd, alemlerin Rabbi, Rahman, Rahîm, din gününün tek sahibi Allâh’a aittir.”

Hamd: Övmek demektir. Bir varlığı; güzelliği, mükemmelliği ve yüceliği sebebiyle övmektir. Sen sevdiğini ve beğendiğini översin. Sevmediğini ve beğenmediğini ise yerersin. Şüphesiz en çok sevilen ve en çok övülen Allah Teâlâ’dır: Çünkü:

O, Allah’tır. Bildiğimiz, bilemediğimiz bütün güzel özellikler O’nda vardır. Hiçbir eksikliği yoktur.

O, Âlemlerin Rabbidir. Küçük-büyük, canlı-cansız, insan, cin, melek, hayvan, bitki… bütün varlıkları yoktan var eden, peyderpey büyüten, geliştiren, terbiye eden ve en mükemmel hâle getirendir. O’nun bu özelliğini bütün varlıklarda görebilir, seyredebilirsin. Sadece bir insan vücudunda yüz trilyon hücre olduğunu, uzay boşluğunda tahminen 200 milyar galaksi bulunduğunu bilmen ne kadar âlem var olduğu hususunda sana bir fikir verecektir.

O, nihayetsiz bir merhametin sahibidir. mahlûkatına sonsuz merhametinden dilediği kadar ulaştırır. Varlığın ortaya çıkması ve devam etmesi O’nun rahmet tecellisinden başka nedir ki?

O, «din günü» yani kulların bütün yaptıklarından hesaba çekileceği âhiret gününün tek sahibidir. O gün karar verecek tek hâkim, söz söyleyecek tek yetkili O’dur. O hâlde hesabını yüzünün akıyla verecek bir hayat yaşamalısın. Zira o gün ilâhî dîvanda mecburî bir duruş var, fakat kaçış yok.

4. “(Rabbimiz!) Yalnızca Sana kulluk eder ve yalnızca Sen’den yardım dileriz.”

Çünkü O’ndan başka kulluk edilecek, boyun bükülecek, emri tutulacak ilâh yok. Her şey kul, sadece O mâbud. Ancak gönlüne çok dikkat etmelisin. Duyguların nereye takılı ise sen onun kulusun. Bu sebeple duygularını, tutkularını kontrol etmeli, onları putlara takılmaktan kurtarmalı, sadece Allâh’a bağlamalısın. “Nefsini (onun kötü arzu ve isteklerini) ilâh edineni gördün mü?” (Furkan 25/43) uyarısı seni uyandırmalıdır. Ve yalnızca O’ndan yardım istemelisin. Çünkü bütün güç, kuvvet ve kudretin sahibi Allah’tır. Allâh’ın dışındaki varlıklar senin gibi âciz, fânî ve muhtaçtırlar. Kendiliklerinden hiçbir şeye güç yetiremezler.

5-7. “Bizi dosdoğru yola eriştir; kendilerine nimet verdiklerinin yoluna. Gazaba uğramışların ve sapmışların yoluna değil.”

«Dosdoğru yol», İslâm yoludur. O’nun bize öğrettiği; bizi cennete ve Allâh’a götüren yoldur. Bu yolun yolcuları peygamberler, sıddîklar (özleri, sözleri ve işleri son derece doğru ve dürüst insanlar), şehidler (canlarını Allah yolunda feda edenler) ve sâlihler (îman ve güzel amelleriyle cennete girmeye salâhiyetli/elverişli olan kimseler)dir. O dosdoğru yola girebilmek ve o yolda yürüyebilmek için senin bu seçkin insanlarla beraber olman, onların izini takip etmen ve onların hâliyle hâllenmen gerekir. İşte: “Ey îman edenler! Allah’tan korkun ve sâdıklarla (dürüst ve samimî mü’minlerle) beraber olun.” (Tevbe 9/119) âyeti sana bu vazifeni hatırlatmaktadır.

«Gazaba uğrayanlar», Allâh’ın emrini tutmayan, yasaklarını çiğneyen ve O’na isyan edenlerdir. Kur’ân’da bunların tipik örneği Yahudilerdir.

«Sapmışlar» ise Allâh’ın gösterdiği doğru yolu terk edip, yanlış yollara sapanlardır. Bunların da tipik örneği Hıristiyanlardır. Onların yollarına düşmemek için de dikkat edecek ve Allâh’a yalvaracaksın.

Her rekâtta Fâtiha’yı okurken kısaca bu mânâları hatırla, bunlar üzerinde düşün. Fâtiha merkezli bir kulluk şuuruna ermeye çalış. Namazlarını da mümkün mertebe meşhur velî Hâtim-i Esamm gibi kılmaya gayret göster. O namaz kılışını şöyle anlatır:

“Namaz vakti yaklaşınca güzelce abdest alırım. Sonra namaz kılacağım yere gelirim, dikilirim, her uzvum karar ve sükûnet bulur. Kâbe’yi iki kaşımın arasında, Makām-ı İbrâhîm’i göğsümde, Allah Teâlâ’yı üzerimde ve kalbimdeki her şeyi de bilir kabul ederim. Sanki ayaklarım sıratın üstündedir. Sağımda cennet, solumda cehennem, arkamda ölüm meleği vardır. Kıldığım bu namazı son namazım sayarım. İhsan duygusuyla tekbir alır, tefekkürle sûreleri okur, tevâzu ile rükûa varır, tazarrû ile secde ederim. Kemal ile oturur, ümit hâliyle teşehhüdde bulunur, sünnet üzre selâm veririm. Namazdan sonra korku ile ümit arasında bulunurum. Namazı böyle kılmaya devam için sabretmeye söz veririm.”