En Değerli Sermaye EN BÜYÜK YATIRIM

İrfan ÖZTÜRK

Ecdadımız bize çok güzel eserler bıraktılar. Mimarîde Süleymaniyeler, Selimiyeler bıraktılar. Mum ışığında yazdıkları birbirinden feyizli kitaplar, destanlar bıraktılar.

Fakat onlar o mabetlerde ibadet edecek, o eserleri okuyacak insanı da mükemmel yetiştirmişlerdi. Daha doğrusu yetişmiş, ibadet edecek, okuyacak, bilgiye susamış insanlar var, diye bu eserleri vücuda getirdiler.

Sonra bir zaman geldi o mabetler, içinde secdeye varacak; o eserler, kendisini okuyup anlayacak insandan mahrum kaldı. Çünkü insana yapılan yatırım inkıtaa uğradı. O eserler de sadece antika bir eser hükmünde turistlere ve tozlu raflara kaldı.

Bu sebeple anlıyoruz ki;

En büyük yatırım insana yapılandır. Yatırımlar insan yetiştirmeye yapılırsa, misliyle hattâ kat kat dönecektir. Ama yapılmazsa cemiyet olarak çok şey kaybedilir. İnsana yatırım yapılmamışsa diğer şeylere yapılan yatırımlar da dünya ve âhiret açısından bir şey ifade etmez. Binaya yaptığınız yatırımın temelinde de insan olmalıdır. Binayı hazırlamadan önce o binada huzurlu bir şekilde yuva kuracak ailenin temelini atmak lâzım:

Saraydır ev, varsa onda muhabbet,
Yoksa o ev, olur habs-i müebbet! (Gülzâr-ı İrfan)

Evlerimizin habs-i müebbet olmaması ve âhiretimizin de ebedî azapla dolmaması için ailenin temeline dikkat etmemiz lâzım. Ailenin temeli olan insan yatırımına önem vermemiz lâzım. Sevgi ve muhabbet kayboldu mu her şey bitiyor. Aşk var her şey var. Aşk yok hiçbir şey yok.

Aileden başlayarak her noktada insan terbiyesiyle hemhâl olmalıyız. Sevgiyle, muhabbetle gençlerimizi yetiştirmeliyiz.

İnsanımıza, gençliğimize sahip çıkmazsak bu dünyada ve âhirette gelecekte başımıza gelecekleri firaset sahibi âlimler, hocalar, vaizler söylediği zaman; «Korkutuyorsun!» diyorlar. Haber vermek korkutmak değildir. Asıl yarın mahşer gününde, kötü âkıbet başa gelince; «Niçin haber vermedin!» diye bilgi sahiplerinin yakasına yapışacaklar.

O hâlde geleceğimizin bütün sermayesinin gençliğimiz, nesillerimiz olduğunu unutmamalıyız. İkazlara kulak vermeliyiz.

Adamın birinin büyük sermayesi varmış. Kısa yoldan kâr etmeyi düşünmüş. Düşünmüş; «Hava sıcak, insanlar serinlemek için çare arıyor. Buz alayım, satayım, kısa yoldan sermayemi kat kat artırayım.» diyerek bütün parasıyla buz almış. Sıcak hava bastırınca bir de bakmış ki buz eriyor. “Bütün sermayesi buzdan ibaret olan bu kardeşinize yardım edin!” diye feryat etmeye başlamış. Bütün sermayemiz ailedir, genç nesillerdir. O hâlde yatırımlarımızı onların yarınlara erimeden ulaşması yolunda yapmalıyız. Yoksa Allah korusun menfî akımların ateşi insanımızı eritmeye başlıyor.

Avrupa’da gurbetçilerimize söylüyoruz:

«Çocuklarınızı gönderin, Avrupa şartlarında bozulmasınlar, kayıp gitmesinler. Gönderin ki Türkiye’deki okullarda, kurslarda yetişsinler.» diyoruz. Diyorlar ki:

«Ayrılamayız. Ben kızımdan ayrılamam, oğlumdan ayrılamam.» Fakat düşünmüyorlar ki bu dünyada ayrılık muvakkattir, geçicidir. Öbür dünyadaki ayrılık ise ebedîdir. Bu dünyada insan yetiştirmek uğrunda geçici ayrılıkları göze alacağız ki Cenâb-ı Hak öbür dünya ayrılığı göstermesin.

İnsana yatırımın önünde böyle hissî engellere takılmamak gerekir. Eğitimin başı soğandan acı, sonu baldan tatlıdır. Bir yakınımı yatılı Kur’ân kursuna kaydettirmiştim. Giderken evden ayrılacağım diye ağlıyordu. Sonra gitti, kursunda hocalarıyla, arkadaşlarıyla öyle kaynaştı ki sene sonunda, dönerken bu sefer kurstan ayrılacağım diye arkasına bakıp bakıp ağlıyordu.

Demek ki; insan neredeyse gönlünü oraya bağlıyor. İnsanı yetiştirmenin yolu da ona güzel bir çevre oluşturmaktan geçiyor. İnsan yetiştirmek ve o güzel, nezih çevreleri oluşturmak için çalışmak gerek. Gayret etmek gerek. Biz hareket edeceğiz, bereketi Allah meydana getirir. Çalışmak bizden, tevfik Allah’tan:

«Arınınki vız vız etmek, balı yapan Allah’tır.»

Fakat o çalışmanın yerini ve kıymetini de unutmamamız gerekir. Allah bu dünyada semereyi çalışana vermiştir. Mükâfatı da azabı da çalışmanın, amellerin karşılığı olarak koymuştur.

Bir hikmetli temsil olarak anlatırlar:

Gölge bir gün ağaca demiş ki;

«–Doğduğum günden beri bana zulmediyorsun!»

Ağaç şaşırmış:

«–Ben sana ne yaptım, sana bugüne kadar dokunmadım bile!»

Gölge bin bir sitemle cevap vermiş:

«–Daha ne yapacaksın, doğduğum günden beri önüme dikilmişsin, bana hiç güneş yüzü göstermedin! Güneş nereye gitse bakıyorum, karşımda sen dikiliyorsun. Onu göremiyorum!»

Ağaç bunu duyunca şöyle bir düşünmüş ve demiş ki:

«–Bana bak, insafsızlık etme! Ben sana zulmetmiyorum. Kendine gel. Bana hakaret etme. Beraber doğduğumuz günden beri ben ayaktayım, sen yatmaktasın. Eğer Allâh’ın lutfunu görmek istiyorsan sen de ayağa kalk! Allâh’ın muhabbetini istiyorsan ayağa kalk. İbadet zamanı ayağa kalk. Müslüman’a hizmet için ayağa kalk. Gelecek nesilleri yetiştirmek için ayağa kalk. O zaman Allâh’ın lutfunu, bereketini, ihsanını göreceksin. Ama yan gelip yatarsan bahane bulmak kolaydır.»

Rabbimiz bizleri âhirette müflis duruma düşmekten muhafaza buyursun. Az olan sermayemizi dergâhında, ihsanıyla bereketlendirsin. Evlâtlarımızı, gençlerimizi, yarınımızın insanlarını rızâsına uygun bir hayat yaşayan kullarından eylesin.

Âmîn…

Not: Muhterem hocamız Allâh’ın izniyle şifaya kavuşmuş ve kendisine dua eden tüm sevenlerine teşekkür ve selâmlarını iletmişlerdir.