Ebedî Dirilik İçin ZİKRİ KENDİNE DOST EYLE

Dr. Âdem AKIN – Muhammed YETİM

VASİYET 28

İlminden, amelinden veya güzel ahlâkından istifade edebileceğin, dinine fayda sağlayacak kişilerle beraber olmalısın. Kişi; kendisine âhireti hatırlatacak kişilerle oturup kalktığı zaman, Allah Teâlâ’nın muvaffak kıldığı ölçüde güzel ahlâkla ahlâklanır. Kendisiyle beraber olunan kişinin dostluğu bu raddede tesirli olduğu içindir ki, zikre sarılarak Allah Teâlâ’yı kendine dost eyle. Zikir de Kur’ân’dır; o, zikirlerin en büyüğüdür. Nitekim âyet-i kerîmede:

“Muhakkak ki biz Zikr’i (yani Kur’ân-ı Kerîm’i) indirdik.” (Hicr, 9) buyurulmaktadır.

Yine Allah Teâlâ:

“Ben, Ben’i zikreden kişinin «celîs»iyim / dostuyum.” (Keşfü’l-Hafâ, I, 232) buyurmaktadır.

Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz ise şöyle buyurmuştur:

“Kur’ân ehli, Allâh’ın ehli ve O’nun has kullarıdır.” (İbn-i Mâce, Mukaddime, 16, 215.)

Sultanın hâssası olan kişiler çoğu hâlde sultanla birlikte oturup kalkarlar. Allah Teâlâ ahlâk sahibidir ki, O’nun ahlâkı ilâhî esmâ-i hüsnâsıdır. Hak Teâlâ’yla beraber olan kişi O’nun (kalben ve ahlâken) dostu oluverir. Beraber bulunduğu müddet nispetinde güzel ahlâkından hissedar olur.

Allah Teâlâ’yı zikreden bir toplulukla beraber bulunan kişiyi, Allah onlarla birlikte rahmetine nâil kılar. O topluluk, kendisiyle beraber oturup kalkan kişilerin asla şekvâya düşmediği bir topluluktur. Nasıl düşsün ki, onun dostu Allah’tır.

Sıhhati sâbit olan bir hadîs-i şerifte şöyle buyurulmuştur:

“Sâlih dost, güzel koku sahibi gibidir ki, ondan sana misk sürülmese dahî râyihası isabet eder. Kötü dost, körükçü gibidir ki, ondan sana kıvılcım sıçramasa dahî onun duman ve isi sirâyet eder.” (Buhârî, Zebâih 31; Müslim, Birr 147)

Kötülerle dostluk, şüphe sahipleriyle dostluktur ki, kişi de böylece şüpheci oluverir. Zira insanların çoğu bâtınlarında taşıdıkları pislik sebebiyle sû-i zannın (kötü yönde şüphenin) mağlûbudur.

Şimdi burada, çoğu insanın gafil olduğu bir noktaya dikkatini çekmek istiyorum:

Sen temiz bir kalbe sahipsen insanlara karşı asla sûizan besleme. Hayır ve iyilik sâhibi olarak bildiğin bir kişinin kötülerle beraber bulunduğunu gördüğünde hemen onun hakkında sûizanna düşme. Bilâkis o hayır sahibi kişiyle beraber bulundukları için onun yanındaki kötülere hüsnüzan besle. Aradaki münasebeti, şer münasebeti olarak değil, iyilik münasebeti olarak değerlendir. Allah Teâlâ kıyâmet günü hiç kimseyi, insanlara karşı beslenilen hüsnüzan sebebiyle asla sorguya çekmeyecektir. Eğer kabul edersen, bu sana nasihat olarak yeter. Eğer kıymetini kavrarsan bu sana tavsiye olarak kifayet eder.

Allâh’ı zikreden kişinin hayatı ölümle dahî kesintiye uğramaksızın devam eder. O ölse bile, Allah yolunda öldürülen kişiden daha hayırlı ve daha kâmil bir dirilikle diridir. Ancak Allah yolunda öldürülmüş kişi aynı zamanda zikir ehli kişilerdense, onun için hem şehâdet diriliği hem de zikir diriliği vardır.

Zâkir kişi ölse de diridir. Allah Teâlâ’yı zikretmeyen kişiler ise, dünya hayatında diri olsalar dahî aslında ölüdürler. Onların diriliği sadece hayvanî bir diriliktir. Hâlbuki bütün âlem zikir diriliğiyle hayat bulmaktadır. Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- de bu misali vermiştir. Zâkirin, zâkir olmayan bir şehidden daha faziletli olduğunu iddia edişim, Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in sahih bir hadîs-i şerifte şöyle buyurması sebebiyledir:

“Size düşmanlarınızın önüne atılıp onların boynunu vurmanızdan ve kendi boynunuzu vurdurmanızdan daha hayırlı bir şeyi haber vereyim mi? İşte o, Allâh’ın zikridir.” (Tirmizî, Deavât, 6; İbn-i Mâce, Edeb, 53)

Hadîs-i şerifte kişinin boynunun vurulmasından bahsetmektedir ki bu şehâdettir. Yani, kulun Rabbini zikretmesi, şehid olarak maktul olmasından daha hayırlıdır. Buradan da zâkirin diri olduğu anlaşılmaktadır. (Nitekim şehidlerin hakikatte diri olduğu âyet-i kerîmeyle sâbittir.)