BEYİTLERİN GÖLGESİNDE GÖZYAŞI ÜZERİNE…

Prof. Dr. Ahmet SEVGİ

ahsevgi@selcuk.edu.tr

İnsan; ağlayan, gözyaşı döken tek canlıdır. Daha dünyaya gözünü açar açmaz yüklendiği sorumluluğun ağırlığını hissederek ağlamaya başlar. Ve bu ağlayış ömür boyu sürer. Şair çok güzel ifade etmiş:

Ağlayarak ayak bastım bu fânî dünyâya
Sırtımdaki yükün ağırlığını sezerek.
Bin yıl sürse de yolculuğum dâr-ı ukbâya
Gözyaşım akacak hep dervişâne gezerek.
[Li-müellifihî]

İlk insan Hazret-i Âdem ve eşi Havva cennette rahat ve huzur içinde yaşarlarken bir an şeytana uyup yasak meyveden yerler. Bunun üzerine Allah da onları yeryüzüne indirir. Âdem ile Havva birbirlerinden uzak, yıllarca ağlayıp gözyaşı dökerler. Ancak, bu ağlayışlar beşerî bir hasretten ziyade ilâhî bir maksat içindir. Yani Âdem ile Havva birbirlerine kavuşmak için değil, yaptıkları yanlışlıktan dolayı Allâh’ın affına mazhar olabilmek için gözyaşı dökmüşlerdir. Günahlarının bağışlanması için ağlayıp gözyaşı dökebilenleri Allah hiç affetmez olur mu?.. Mevlânâ’ya kulak verelim:

“Âdem’i gözyaşı günahlarından yıkadı. Tövbe edenin yüzünün suyu taze gözyaşlarıdır. Âdem yeryüzüne ağlamak, inlemek ve mahzun olmak için geldi. Âdem, cennetten suçunun bağışlanması için yere inmiştir. Eğer sen de Âdem’in evlâdından isen Hakk’ı talepte ecdadının yolunu tut. […] Ne mutlu gözdür o ki, Hak için ağlar. Ne kutlu gönüldür o gönül ki, Hak için yanar kavrulur. Nerede akarsu varsa orada yeşillik vardır. Nerede akan gözyaşı varsa oraya rahmet yağar. İnleyen dolap gibi, sen de gözlerinden yaşlar saç da can tarlanda yeşillikler bitsin.”

Mevlânâ, Mesnevî’nin bir başka yerinde de şöyle der:

Girye vü sûz ile cân âbâd olur
Ebr u hurşîd ile gülşen şâd olur.
[Nazmen Trc. Nahîfî]

Demek ki toprağı yeşerten nasıl yağmur ve güneşse insanı olgunlaştıran da gözyaşıdır. Hele bu gözyaşı bir de gençlerin gözlerinden damlıyorsa, ona paha biçmek zor. Çünkü o damlaların her biri nadide birer incidir.

Rivayet ederler ki büyük velîlerden biri, meleklerin birbirlerini ezercesine yerden bir şeyler topladıklarını görür ve;

“–Canınızı tehlikeye atma pahasına yerden topladığınız şey nedir?” diye sorduğunda melekler şu cevabı verirler:

“–Az önce bir genç burada nedamet gözyaşları döktü, onu topluyoruz. Melekler âleminde bu gözyaşı incilerinden daha kıymetli bir şey yoktur.”

Sadece tasavvuf kültüründe değil, Klâsik edebiyatımızda da gözyaşına büyük önem atfedilmiştir. Behiştî’nin çok güzel ifade ettiği üzere Allâh’ı bilmenin yolu gözyaşından geçer. Siz ne kadar Allâh’ı severseniz seviniz, O’na ne kadar ibadet ederseniz ediniz, seccadeniz gözyaşınızla ıslanmamışsa yaptıklarınız birtakım mekanik hareketler olmaktan öteye geçmez:

Gözyaşı gerek mârifetullâh ola peydâ
Kim sebze zuhûr eyleyemez yağmasa bârân.
Dökülmeyicek katre-i hûnîn-i sirişkin
Bin kerre çevirsen ne verir sübha-i mercân.

Günahsız insan yoktur. Bilerek veya bilmeyerek birçok günah işlediğimiz muhakkak. Unutmayalım ki o günahları paklayacak olan ancak gözyaşlarıdır:

Yüz karasın dâimâ göz yaşlarıdır pâk eden
Şol siyâhı ağ eden ol eşk-i rahmet-bâra bak.
[Latîfî]

Kısacası, gözyaşı deyip geçmeyin. Bir damla gözyaşı bin cürme bedeldir. O bazen bir tufan olur küfrü boğar, bazen bir sel olur cehennem ateşini söndürür, bazen de rahmet damlalarına dönüşerek cennet bahçesini sular:

Kim demiş kanlı gözyaşına üç-beş damla su
O cennet bahçesinin hem rengi hem kokusu.
[Li-müellifihî]