Tarihin Değirmenine Su Taşıyan Şehir: Hama

Yard. Doç. Dr. Rıdvan CANIM

ridvancanim@mynet.com

Benim adım dertli dolap
Suyum akar yalap yalap
Böyle emreylemiş Çalap
Derdim vardır inilerim.

Yunus Emre

Suriye’nin Humus’tan sonra dör¬düncü büyük şehri Hama… Za¬ten Şam’dan Halep’e uzanan yol-culuğumuzun da Humus’tan sonraki durağı burası… Orta Doğu’nun bu güngörmüş şehrinin yaşı neredey¬se beş bine dayanmış… Asırlardır sularıyla ona hayat veren Âsi Nehri aslında bana sorarsanız onun üvey değil öz kardeşidir. Çünkü onlar, Hama ve Âsi, aynı ananın birlikte emzirdiği, besleyip büyüttüğü ço¬cuklarıdır. O ana, bu coğrafyalarda nice medeniyetlerin beşiğini salla¬mış «tarih ana»dır.

Eski zamanlardan, geçmiş kül¬türlerden bugün Hama’da ne var ne yok diyecek olursanız buna ce¬vap vermekte zorlanabilirim. Şehir merkezinden geçen, hattâ kirlili¬ğinden dolayı geçmekte zorlanan (!) Âsi Nehri kenarında Eyyûbîler ve Memlûkler tarafından inşa edilen muhteşem bir su sarnıcı, şehre su ta-şıyan su kemerleri ve devâsâ su do¬lapları görülmesi gerekenler arasın¬da sayılabilir. Kapalı çarşılarının yanı sıra, şehirdeki yirmi civarındaki han içerisinde Es’ad Paşa ve Harir Han¬larında bugün hâlâ bölgenin en de¬ğerli ipeklerinin satışı sürüyor. İslâm bilim ve kültür dünyasına çok sayıda âlim yetiştiren Hama’nın medrese¬lerinden günümüze ne kadarının intikal ettiği meçhul… Görünüşe ba¬kılırsa Hama, bu görevini Halep ve Şam’a devretmiş gibi sanki…

Ne demek Hama? Efendim, en eskilerden başlarsak tâ Eski Ahit’te adının Hamath olduğunu görürüz bu şehrin… Helenistik dönemde ise Hama’nın adı Epifanya’dır. Şimdilerde kaç Hama’lı bilir bunları dersiniz! Yine Hama ismi; doğu dillerinde «kale» ya da «hisar» mânâsına geliyormuş… Duyduğuma göre «sıcak» anlamı da varmış Hama’nın… Gerek iklim ola¬rak, gerekse taşıdığı mânevî hava iti¬barıyla sıcak bir şehir olduğu için bu isimle adlandırılmış olmalı… Unut¬madan söyleyeyim ki Hama ve Konya yakın bir zaman öncesinde birbirleri¬ni «kardeş şehir» olarak ilân etmişler. Âsi Nehri üzerindeki o muhteşem su

Bizim bağrı yanık Yunus’umuzun o meşhur manzûmesinde sö¬zünü ettiği, hani şu ağlayıp-inleyen «dolap» sakın bu olmasın!..

Beni bir dağda buldular,
Kolum-kanadım kırdılar,
Dolaba lâyık gördüler,
Anın için inilerim.

Ben bir dağın ağacıyam,
Ne tatlıyam ne acıyam,
Ben Mevlâ’ya duacıyam,
Anın için inilerim.

Âşık Yunus eder âhı,
Gözyaşı siler günahı,
Hakk’a âşıkam billâhi,
Anın için inilerim.

Efendim, hemen yanı başından geçen Âsi Nehri’nin suyunu alıp su kemerleri üzerindeki kanallara taşıyan ve kaynakların ifadesine göre Memlûk sultanlarının Hama’ya bir hâtırası olan şu muhteşem dolaplar kaç asırdır dönmekte bilinmez. Ama inanın ki her dönü¬şünde tâ uzaklardan duyulan, kâh ağlamaya, kâh inle¬meye benzeyen bu sesleri duyunca Yunus’umuzun işte o meşhur şiirini hatırlamamanız mümkün değil…

Peki neden «Âsi» dediğinizi duyar gibi oluyorum. Efendim onun da rivayeti şöyle: Siz hiç yokuş yuka¬rı akan nehir gördünüz mü? «Daha neler?!.» demeyin efendim, ben de görmedim tabiî… Gûyâ Âsi Nehri yokuş yukarı akarmış… Fizik kanunlarına isyan edercesine!.. Ama bu sadece bir göz aldatmacasından başka bir şey değilmiş aslında… Zaten otobüsümüz Hama şehir mer¬kezinde Âsi Nehri kenarında durduğunda Âsi Nehri de akmıyor, duruyordu. Keşke o zümrüt yeşili renk, onun her zamanki rengi olsaydı diye geçirdim içimden… Ama heyhât!.. Tarih ananın Hama şehrine emanet ettiği Âsi çocuk, bugün hoyrat ellerde kalmış… Bakımsız, kirli… Acaba bu uzun, bu sıcak yaz günlerinde bağı, bostanı sulamak için mi yolunu kestiler Âsi’nin… Dilerim dü¬şündüğüm gibidir.

Tabiî insan «Hama» deyince ve hele hele kendini günün birinde Hama şehrinin ortasında bulunca ister istemez tam yirmi beş sene önce, 1982 yılının Şubat ayında bu şehirde yaşanan tatsız olayları hatırlıyor… Esasen İslâmî hassasiyetlerin Suriye’de en güçlü ol¬duğu şehirlerden birisi olma özelliğini taşıyan Hama, bilhassa bu şehirde «İhvân-ı Müslimîn» adıyla bilinen «Müslüman Kardeşler»in faaliyetleri ile tanınır. Ne var ki bu tanınma Hama halkına pahalıya patlar. Sade¬ce bu teşkilâtın mensupları değil, Kuyucu Murat Paşa usûlü, neredeyse bütün bir Hama halkı, çoluk-çocuk, genç-yaşlı denilmeden, devrin yöneticilerinin emir¬leriyle Şubat 1982’de bir gece vakti Hama’ya havadan ve karadan saldırı düzenlenir. Saldırıya katılmak iste¬meyen askerlerin çoğu anında idam edilirler. Birkaç gün devam eden ve katliama dönüşen bu olaylarda Uluslararası Af Örgütünün raporlarına göre yaklaşık 30.000 Hamalı can vermiştir. Hama, kelimenin tam anlamıyla bir harabeye döner. İnsanlık dışı bu olay ta¬rihin sayfalarında utanılacak bir hâdise olarak yerini alırken yüreklerde de bir «yara» olarak kalır ne yazık ki… Şairin;

Âşık, karalı mısın, candan yaralı mısın?
Nedir sendeki bu hâl, yoksa Hama’lı mısın?

demesi boşuna değil elbet!.. Kim bilir şimdilerde Hama’nın ortasındaki o tarihî su dolaplarından gelen sesler, o mazlumların ağlayış ve inleyişleridir belki de…

İsterseniz yine şöyle tarihe dönelim biraz ne der¬siniz?..

Hama şehri, Hazret-i Ömer’in hilâfeti dönemin¬de gönderilen Ebû Ubeyde bin Cerrah komutasındaki İslâm orduları tarafından hicretin 15’inci yılında fet¬hedilir… Fâtımîler, Selçuklular, Eyyûbîler, Memlûkler derken Osmanlılar buraları «vatan» hâline getirmişler… XVI. asırda Hama’da ikisi Hırıstiyan mahallesi olmak üzere toplam yirmi dört mahalle varmış… Şehrin de¬mografik yapısını ise daha ziyade Türkmenler, Yahu¬diler ve Yâkubîler de denilen Süryanîler oluşturmakta imiş… Hama’yı XVII. asırda ziyaret eden Polonyalı sey¬yah Simeon, şehri bir «ticaret» merkezi olarak tanımlar. İpekli, sırmalı bürümcük, telli makrame, alaca, yağlık ve benzeri kumaşların Hama pazarlarında yoğun olarak pazarlandığını yazar.

Bugün şehir merkezinde yer alan ve ağır ağır âdeta tarihin çarkını döndürmeye devam eden ve yüksekliği 25 metreyi bulan dev su dolapları, yolu Hama’ya düşen bütün seyyahların notları arasında yer alır. Şehir merkezinde Şam’daki Emevî Camii ile Halep’teki Zekeriya Camii’nin kardeşi Cami-i Kebîr yani Hama Ulu Camii görülmesi gereken önemli eser¬ler arasında Hama’da…

Hama ile de vedalaşma zamanı geldi sonunda… Bekle bizi Halep, biz geliyoruz… Doğu’nun büyük aşk¬lar şehri Halep’e dönüyor yollar… Hoşça kal Hama… Konya’nın güzel kardeşi hoşça kal!..