İskele Camii’ndeki Güneş Saati

Can ALPGÜVENÇ

alpguvenc@gmail.com

1522 yılında Topkapı Sarayı’nda dünyaya gelen Mihrimah Sultan, Kanunî’nin hayatta kalan tek kızıdır. Babası tarafından çok sevilen küçük prenses, annesi Hürrem Sultan’ın neza¬retinde iyi bir eğitim gördü. Henüz 17 yaşındayken (1539) Diyarbekir Beyler¬beyi Rüstem Paşa’yla evlendirildi. Dü¬ğün merasimi, erkek kardeşleri Bâyezid ve Cihangir’in sünnet düğünüyle birlikte At Meydanı’nda (bugünkü Sultanahmet Meydanı) büyük şenliklerle yapıldı.

Rüstem Paşa bu evliliğin ardından sadrazamlık mevkiine tayin oldu ve 1544-1561 yılları arasında (iki yıllık bir süre hariç) kesintisiz sadrazamlık yap¬tı. Eşinin vezîr-i âzam olmasıyla Mih¬rimah Sultan’ın saraydaki etkisi arttı; annesinin ölümüyle (1558) bu nüfuz daha da kuvvetlendi.

Kocasının ölümünden sonra (1561) yeniden evlenmeyen Mihri¬mah Sultan, Kanunî’nin vefatından sonra erkek kardeşi II. Selim ve yeğe¬ni III. Murad’ın saltanat yıllarında da sarayın ve haremin en nüfuzlu kadını olmayı sürdürdü. 25 Ocak 1578’de, 56 yaşında iken vefat eden Mihrimah Sul¬tan, Kanunî’nin Süleymaniye Camii hazîresindeki türbesine, babasının san¬dukasının yanı başına defnedildi.

SULTAN CAMİLERİNE HAS ÇİFTE MİNARE

Mihrimah Sultan, hem son derece dindar ve hayırsever, hem de oldukça büyük bir servetin sahibiydi. 1540-1547 yılları arasında, çağının dâhî mimarı Sinan’a, Üsküdar İskelesi’nin karşısında iki minareli bir cami, çeşme, medrese, sıbyan mektebi ve kervansaraydan meydana gelen büyük bir külliye yaptırdı. Ayrıca sonraki yıllarda yine Mimar Sinan’a, Fatih’in Edirne¬kapı semtinde tek minareli bir cami ile çeşme, sıbyan mektebi, medrese ve çifte hamamdan oluşan ikinci bir külliye inşa ettirdi.

***

Kitâbesine göre inşası 1547’de tamamlanan Üsküdar Mihrimah Sultan Külliyesi, İskele Meydanı’nın kuzeyinde, Sultantepe’nin eteğinde¬dir. Cami ve medrese, yerin topog¬rafyası sebebiyle, bölgeye kuzey-güney doğrultusunda dağınık bir şekilde yerleştirilen külliyenin aşağı yukarı ortasında yer alır.

İskele Camii olarak da tanınan ve külliyenin çekirdeğini meydana getiren caminin, sultan camilerine has olan çifte minaresi, dış görün¬tüsünün güzelliğini arttırmakta, an¬cak yapının harim (iç) kısmı, pen-cere sayısının yetersizliği sebebiyle oldukça karanlık görünmektedir.

VAKTİ GÖSTEREN, MİL UCUNUN GÖLGESİ

İnsanlar, mekanik saatlerin he¬nüz keşfedilmediği veya yaygınlık kazanmadığı devirlerde, zamanı ta-yin için usturlap, kum, su ya da gü¬neş saatlerinden faydalanırlardı.

Güneş saatleri, özel olarak ha¬zırlanmış bir mil ucunun (çubuğun) gölgesinin, güneşin hareketine pa¬ralel olarak, yine özel sûrette hazır¬lanmış mermer veya taş bir zemin üzerindeki durumuna göre vakti tayin ederler.

İslâmî güneş saatlerinin orta¬ya çıkmasına birinci derecede tesir eden âmil, hiç şüphesiz namaz vakit¬lerini bilme arzusudur. Bilindiği gibi sabah namazının vakti tan yerinin ağarmasıyla, diğer bir deyişle güneş, ufkun 19 derece altında iken başlar, güneş doğuncaya kadar devam eder. Öğle namazı ise, güneş tam tepeye gelince, o yer meridyenine erişince, yani bir cismin gölgesinin en kısa olmasıyla başlar; gölge kendi cismi¬nin bir veya iki katı oluncaya kadar devam eder. O andan itibaren ikindi namazının vakti başlamış olur. Na¬mazları elden geldiği kadar gecik¬tirmeden, tam vaktinde kılmak ge¬rekir. Bu anlayış, mü’minleri, namaz vakitlerini sıhhatli bir şekilde tespite sevk etmiştir.1

Bu durumda Müslümanlar, İslâm’ın daha ilk günlerinden itiba¬ren gündüz vakitlerini tespite yöne-lik bazı metotları kullanmaya başla¬dılar. Cami duvarları veya avlularına, birbiri ardına çizilen güneş saatleri bu düşüncenin bir sonucudur.

Bu amaçla, İskele Camii’nin ön avlusuna, caminin batı duvarının dış yüzüne, bu duvarın kıble duva-rıyla birleştiği yere de mermer bir levha hâlinde bir güneş saati çizili¬dir. Bu cihaz, üçgen şekilli, dikey ve detaylı güneş saatleri grubunun en mükemmel örneklerindendir. Bura¬da da, dik bir üçgenin sol üst köşe-sini teşkil eden dik açısına yakın bir yerde, zamanımıza kadar sağlam bir biçimde ulaşan madenî bir mil ile güneş ışığının mile teması sonucu oluşan gölgenin istikametini göste¬ren pek çok çizgi göze çarpar.

SAAT, MUHAMMED ÂRİF’İN ESERİ

Duvara madenî yedi köşebent¬le tutturulan mermer levhanın üst kısmında ve sağ alt köşesinde sülüs hatla yazılı güzel bir kitâbe dikkati çeker. Bu kitâbede, diğer güneş sa¬atlerinde pek rastlanmayan detaylar yazılıdır. Levhanın üstünde, «Eser-i Sâatîzâde Muhammed Ârif el-me’mur bi-hidmeti’l-evkat: Vakit¬leri tayin etmekle görevli Sâatîzâde Muhammed Ârif’in eseri», sağ alt köşede «Resemehû Derviş Yahya Muhyiddin, el-Muvakkit be Câmi-i Cedid-i Hümâyun: Yeni Cami-i Hümâyun muvakkiti Derviş Yah¬ya Muhiddin çizdi», «sene 1183 (milâdî 1769)» yazıları okunur. Hat¬larda, saatin milâdî 1769’da, Mu-hammed Ârif tarafından yapıldığı, Derviş Yahya tarafından mermer üzerine çizildiği açıkça belirtilir.

YENGEÇ’TEN OĞLAK’A YEDİ BURÇ!

Bu iki kitâbe arasındaki kıs¬ma yerleştirilen saat, tam ve çeyrek saatleri gösteren yere paralel çizgi-lerle bunları çaprazlama kesen üçü içbükey, üçü dışbükey ve biri de düz olmak üzere, yedi adet burç çizgi-sinden meydana gelir. Milin altında, saat 08:30’da başlayıp mile doğru hafif bir kavisle uzanan «asr: İkin-di» çizgisi yer alır. Bu duruma göre ikindi vakti, yılın en uzun günü olan 21 Haziran’da (Yengeç Burcu çizgisi) 08:30’da başlar.

Levhanın sol üst köşesinden aşağıya doğru dik olarak inen çizgi, öğle çizgisidir (Hatt-ı zeval). Öğle namazı vakti, mil ucunun gölgesi¬nin bu çizgi üzerine düştüğü zaman girer. 12’nin günbatımı olarak kabul
edildiği sistemlerde (ki bu saat de öyledir) güneşin Yen¬geç Burcu üzerinde olduğu 21 Haziran’da (en uzun gün) öğle vakti saat 4’te başlar.

Mermer levha üzerinde, dik inen çizginin hemen solunda, alttan ikinci ile üçüncü dışbükey çizginin ara¬sında «Hatt-ı zeval» ibaresi açıkça okunur.

Üsküdar İskele Camii’ndeki güneş saatinin üze¬rindeki içbükey ve dışbükey yedi burç çizgisi, altı dilim meydana getirir. Bütün burçlar, dilimler içinde ikişer ikişer gösterilir. Bir kısmı solda, zeval (öğle) çizgisinin hemen dışında, bir kısmı ise yukarıda günbatımı çizgi¬sinin hemen üstünde yer alan burç isimleri, en aşağı¬da Seretan (Yengeç) ile başlayarak, yukarı doğru Esed (Aslan), Sünbüle (Başak), Mizan (Terazi), Akrep, Kavs (Yay) şeklinde sıralanır. Sonra da günbatımı çizgisinin üstünde sağa doğru Cedi (Oğlak), Delv (Kova), Hut (Balık), Hamel (Koç), Sevr (Boğa) ile devam ederek Cevzâ (İkizler) burcu ile sona erer.2

ALATURKA SAATLERDE GÜNEŞ 12’DE BATAR!

Sol üst köşeye yakın bir yerde bulunan milin so¬lundaki kartuşlarda sırasıyla, «el-mâzî ‘ani’z-zeval: Öğle¬den sonraki saat» ile «el-bâkî ile’z-zeval: Öğleden önceki saat» ibareleri görülür. «el-Bâkî…» ile başlayan yazının üstündeki 1 sayısı, öğleye bir saat kaldığını, «el-Mâzî…» ile başlayan ibarenin üstünde 1’den başlayıp üstteki burç¬ların arasında 8’e kadar devam eden sayılar ise, öğle vak¬tinin üzerinden kaç saat geçtiğini gösterir. Böylece üst¬teki sistemde öğle vakti 12 olarak kabul edilir. Hâlbuki altta sıralanan rakamlar 4 ile başlayıp 12 ile son bulur. Bu sistemde, güneşin batışı ânında saat «12» ya da «0» kabul edilir. Batılılar bu sisteme italik sistem adı verirler.

Osmanlılar da diğer İslâm devletleri gibi, güneşin batışını, o günün sonu (veya sonraki günün başlangıcı) kabul ederler. Alaturka Saat Sistemi denilen bu sistemde günbatımında saat 12 veya 0’dır.

Güneş saatlerini, bulunduğu caminin yapılış tarihiyle tarihlendirmek çoğu zaman yanıltıcıdır. Pek çok camide güneş saatleri caminin tarihinden çok sonraki tarihlerde çizilmiştir. Mihrimah Sultan Camii’nde aynı durum görülür; cami 1547’de tamam¬landığı hâlde, adı geçen güneş saati 222 yıl sonraki tarihi, 1769’u göstermektedir.

1 Osmanlı Güneş Saatleri, Doç. Dr. Nusret ÇAM, Ankara 1990, s. 5, 7.

2 A.g.e., s. 64.