Deve mi, Domuz mu? 8 (Manzum Tarihî Tiyatro)

Dr. Harun ÖĞMÜŞ

ogmusharun@yahoo.com

[Endülüs’te Emevî Hilâfeti çökmüş, her il müstakil bir devlet hâline gelmiştir. Hâdise, 466/1074-488/1095 yılları ara-sında Endülüs ve Mağrip’te geçmektedir.]

SEKİZİNCİ SAHNE

(Mûtemid’in sarayı)

Sahnedekiler:

Mûtemid, Eşi Îtimad, Teşrifatçı, İbn-i Zeydun, İbn-i Ammar.

Şahıslar:

MÛTEMİD: Âlim ve sanatkârları seven şair ruhlu cö¬mert bir emir. İşbîliye emiri

ÎTİMAD: Mûtemid’in eşi.

İBN-İ ZEYDUN: Ebûbekir İbn-i Zeydun. Meşhur Endü¬lüs şairi İbn-i Zeydun’un oğlu. Mûtemid’in ikinci veziri.

İBN-İ AMMAR: Ebûbekir İbn-i Ammar. İyi bir diplo¬mat, güçlü bir şair. Mûtemid’in başveziri.

Ayrıca teşrifatçı.

MÛTEMİD:

Ne zengin tabîat, ne üstün dehâ
Şu üslûba bir bak, ne yazmış bana:

Eğer affeylemek istersen elbet af şiârındır,
Cezâ vermek dilersen, kim olur mânî? Karârındır!

Sehâvet bende-i zârın, semâhat tavr-ı hem-vârın,
Mürüvvet dâimâ kârın, şecâat hem-süvârındır!

Mutîim canla, çıksın katlimin fermânı tek senden,
Fedâ olsun senin uğrunda kellem, bir nisârındır!

Ve lâkin dökme kānım ellerin ta‘nıyla, rahmeyle!
Nedâmet çekme âhir, bâis-i âh u nizârındır!

Şelep şehrinde hem-dem olduğun yârânı yâd eyle!
Ki benden her ne denli olsa mücrim eski yârindir!1

ÎTİMAD:

Emînim bu sözlerle kanmazsınız,
Edip önce af, sonra yanmazsınız!

MÛTEMİD

Tabîî ihânet büyük bir cürüm;
Ve lâkin ağır bir cezâdır ölüm…

Büyükler bağışlar, bu bir kâide!
Bilinsin büyük olduğum ülkede…

ÎTİMAD:

Büyüklük müdür hâin affeylemek?
Büyükler adâletli olmak gerek!

Yaşatmak mükâfât olur hâini,
Geciktirme, ver nankörün dersini!

Ki yeltenmesin kimse hâinliğe,
Ricâlin heveslenmesin hinliğe…

Ne denmiş: «Doğar merhametten maraz!»
Bin Ammâr’ı bin parça etsen de az!

MÛTEMİD:

Kolaydır bir insânı öldürmesi,
Ve lâkin değil elde can vermesi…

Düşünmem gerektir teennî ile,
Olur yoksa ömr ü hayâtım çile!

(O esnada içeriye teşrifatçı girer.)

TEŞRİFATÇI: (Eğilip selâmladıktan sonra)

Efendim! Görüşmek diler baş-vezîr,

MÛTEMİD: (Geride görmüş olduğu vezire merakla bakarak)

Gel ey İbn-i Zeydun problem nedir?

İBN-İ ZEYDUN: (Üzgün bir tavırla eğilip selâmlayarak kekeler)

Efendim! Nasıl söylesem? Yâni… şey…

MÛTEMİD: (Sabırsızlanıp kızarak)

Meraklandırırsın adam, söyle ney?

İBN-İ ZEYDUN: (Elindeki evrakı göstererek)

Belensiyye’den geldi bunlar demin,
Emîr eyliyor hem selâm, hem yemîn:

Ki bunlar Bin Ammâr’a âit imiş!
Onun nankör olduğna şâhit imiş!

MÛTEMİD: (Mütereddit ve alaylı)

Bin Ammar hayat sürse şâyet, yine,
Erer belki evvelki ikbâline…

Onunçün o girsin hemen toprağa,

(İbn Zeydun’u göstererek)
Vezîrim de sürsün rahat şa‘şaa!

Bilir vâkıâ cümle âlem gibi,
Bin Ammâr’ı sevmez Belensiyyeli!

Muhakkak bu bir iftirâdır!

İBN-İ ZEYDUN: (Rengi uçmuş olarak kekeler)

Fakat

Efendim Bin Ammâr’a âit bu hat!

MÛTEMİD: (Evrakı kaparcasına vezirin elinden alıp bakar)

Evet hat onun, vay denî, köftehor!
Şu mel’ûna bir bak, neler söylüyor:

Îtimat, bir çobanın câriyesi,
-Ki ipinden bile dûn bir devenin!-

Akrabâsından olan kendi gibi,
Ne kadar huysuz, uğursuz, çirkin…

Karı bulmuşsa getirmiş saraya;
Haddi yok kasra girip eğleşenin!2

ÎTİMAD:

Eğer katle çıkmazsa ferman hemen,
İnanmam senin aşk u sevdâna ben!

MÛTEMİD: (Kâğıtları elinden atmış ve öfkeden kıp¬kırmızı olmuştur)

Nasıl affa şâyân olur öylesi?
Şu ellerle boğmak gerek nâkesi!

Yok, Alfonso’dan3 armağan bir nacak
Evimdeyken olmaz ki kullanmamak!

(Duvarda asılı olan baltayı eline alır)

Temizlik için bâri girsin işe,
Domuz baltasından süs olmaz nişe!4

(Îtimat ve İbn-i Zeydun korkuyla çekilerek Mûtemid’in yanından uzaklaşırlar. Mûtemid duvarda asılı duran bir baltayı kaparak İbn Ammâr’a doğru ko¬şar. Lokal ışık Mûtemid’i koşarken takip eder ve diğer köşede Mûtemid’le İbn-ı Ammâr’ı gösterir. İbn-i Am¬mar, Mûtemid’i elinde baltayla görünce irkilir ve korkar. Mûtemid bir an durur, eski vezirine bakar, sonra baltayı peş peşe kafasına indirmeye başlar. Sahne kararır.
(devam edecek)