Cengiz AYTMATOV’un Dünya Edebiyatına Kazandırdığı Kavram: Mankurtlaşma ve Mankurtizm

Hadi ÖNAL

hadional@mynet.com

Mankurt ve Mankurtlaşma sözü¬nün telâffuzu ve anlamı dünya¬nın hemen bütün dillerinde ay¬nıdır. Bu kelimeyi dünya edebiyatına kazandıran kişi ise çağımızın büyük romancısı, destan diliyle yazan Kırgız Türk’ü Cengiz AYTMATOV’dur.

Cengiz AYTMATOV’un, «Gün Olur Asra Bedel» romanında yer verdiği bu söz bir Kırgız efsanesinde geçmekte¬dir. Yazar, mankurtlaşmayı ölüme dahî rahmet okutan bir son olarak tanımlar. Peki, nedir bu mankurtlaşma?

Efsaneye göre Kırgızların komşu¬su ve can düşmanı olan Juan-Juanlar [tarihte bizim Cücenler (Avarlar) olarak tanıdığımız kavim] son derece gaddar ve acımasızdır. Cücenler, her fırsatta komşu kabilelere, oymaklara baskınlar düzenlemekte bu saldırı ve baskınlarla ortalığı cehenneme çevirip; yakıp yık¬makta, yağmalamaktadırlar. Cücenler, bütün bunlarla da yetinmeyip alıp gö¬türdükleri genç tutsakları mankurtlaş¬tırarak ölünceye kadar kendilerine köle yapmaktadırlar.

Cücenlerin geliştirdikleri ve genç tutsaklar üzerinde uyguladıkları özel bir metot vardır. Esir gençlerin önce kafa derileri yüzülür; yeni kesilmiş deve derisinden bir parça alınarak esir gençlerin kazınan başlarına dikilir.

Gençler, başlarını yere sürtmesinler diye de boyunları bir ağaç kütüğü ile sağlamlaştırılır. Elleri bağlı, aç-susuz kızgın güneşin altında bıra¬kılan gençlerin başlarına geçirilen taze deve derisi, güneş altında ku¬ruyup çekildikçe dayanılmaz bir acı verir. Alttan gelen saç kılları, kalın deve derisinden geçemeyerek geri döndüğünde esir gençler için deri¬lerinin yüzülmesinden daha büyük yeni bir işkence başlar. Gençlerden çoğu bu işkenceye ve acıya dayana¬mayarak ölürler. Ancak; bütün iş¬kence ve acılar karşısında şuurunu kaybetmenin dışında hayatta kala¬bilenler de vardır. Hayatta kalabilen kişi artık bir «Mankurt»tur. Kim olduğunu, soyunu, anasını, babası¬nı, çocukluğunu bilmeyen gencin; efendisine bağlılığından ve onun emirlerini yerine getirmekten başka hiçbir gayesi yoktur.

İşte, «Nayman Ana Efsanesi»nde geçmişini unutan, ailesini, mensup olduğu milleti ve kendi değerleri¬ni bilmeyen, bedeniyle efendisinin buyruğu altına girmiş, efendisine hizmetin ötesinde yaşama gayesi olmayan Yolaman adlı bir gencin ve annesinin dramı anlatılmaktadır.

Cücenler, Nayman Ana’nın yetişkin oğlu Yolaman’ı tutsak edip götürmüşler ve mankurtlaştırmış-lardır… Oğlunun yaşadığını öğre¬nen Nayman Ana, onu bulup geri getirmeye kararlıdır. Nayman Ana, cins devesi Akmar’a binerek boz¬kırda günlerce evlâdını arar. Niha¬yet onu bulur. Yolaman, efendisinin develerini gütmektedir. Efendisinin getirdiği azıkla beslenen oğlunu gö¬ren Nayman Ana’nın içi parçalanır. Oğlunu yalnız yakalama fırsatı bu¬lan Nayman Ana, onu bağrına ba¬sar. Ona; adını, kendisini, babasını, boyunu, soyunu anlatmaya çalışır:

“Adını hatırla oğlum. Mankurt değilsin sen, Yolaman’sın. Baba¬nın adı Dönenbay, babanı hatırla. Beni hatırla ben senin annenim…” der. Oğul, boş gözlerle bakar Nay¬man Ana’ya. Hiçbir şey hatırlamaz. Hiçbir tepkide bulunmaz. Nayman Ana, karnında taşıdığı, canından bir parça olarak doğurduğu, emzir-diği, büyüttüğü, nice acı ve sevinçle¬rinin meyvesi olan biricik oğlunun böyle bir saman çuvalı gibi hissiz oluşu ve hareketsizliği karşısında kahrolur. Çaresizdir. Çocukluğun¬daki gibi ninniler söylemeye başlar oğluna. Mankurt oğul, etkilenir bu ninnilerden. Nayman Ana ümitle¬nir, heyecanlanır. Bu durum birkaç gün devam eder. Ancak, oğlunun efendisine yakalanır bir gün Nay¬man Ana. Efendi, kesin emir verir kölesine:

“Karşısına çıkacak yabancı kim olursa olsun onu öldür!” der.

Nayman Ana’nın son gördüğü oğlunun kendisine doğru yöneltti¬ği yay ve ok olur. Köle, efendisinin buyruğunu yerine getirmekte bir an bile tereddüt etmeden oku, annesi¬nin kalbine saplar.

Efsaneye göre; zavallı Nayman Ana’nın rûhu bir kuş olur ve sürekli olarak Cücenlerin mankurtlaştırdı¬ğı biricik oğlunun başının üstünde durmadan döner. Dönerken de de¬vamlı olarak:

«Senin atan Dönenbay! Senin atan Dönenbay! Dönenbay…» diye tekrarlar durur. Bundan dolayı da ha¬vada çember çizerek dönen bu kuşa, «Dönenbay» adı verilir. Efsane bu.

Tarihine küsen, geçmişini unutan, ailesine, mensup olduğu milletine ve öz değerlerine yabancı¬laşan; onları inkâr eden, bedeniyle ve rûhuyla buyruğu altına girdiği efendisine yaranmanın ötesinde ya¬şama gayesi olmayan ve olamayacak insanları ve o insanların mensup ol¬dukları milletleri uyarmak için ka-leme alınan bu efsaneden alınacak o kadar çok ders var ki…