Sürûrî’nin Nükteli Tarih Manzûmeleri

Nihat ÖZTOPRAK

Gördüğü her olay için tarih manzûmesi yazmakla ünlü bir Türk şairi vardır. Alaylı, nükteli, cinaslı tarih manzûmeleriyle tanınmış bu şair Sürûrî’dir. Onun için derler ki; bir yaprağın düşüşüne, köpeğinin hastalığına, kedisinin ölümüne, birisinin karda kayıp düşmesine velhâsıl gerekli gereksiz, gördüğü her olaya tarih düşürmeye meraklı bir şairdir. 1572’de Adana’da doğan, 27-28 yaşlarında İstanbul’a gelerek edebî mahfillere girme imkânı bulan Sürûrî, İstanbul’da kendini yetiştirmiş ve kısa sürede şiirleriyle, özellikle de tarih manzûmeleriyle tanınmıştır.

Kültür tarihimiz içinde bir hâdisenin unutulmayacak şekilde kayda geçirilmesini temin için olayın geçtiği seneyi gösterir bir cümle yahut bir mısra veyahut bir beyit tertip edilirdi. Bu işleme tarih düşürme denirdi. Az da olsa günümüzde de devam eden bu gelenek, mısra veya beyit içindeki kelimelerin harflerinin sayı değerlerinin toplamı, arzu edilen tarihi karşılamasına dayanırdı.

Ebced hesabında Arap alfabesindeki 28 harfin her birinin bir sayı değeri vardır. Ebced-hevvez-huttî-kelemen-sa‘fes-karaşet-sehaz-dazığ kısaltmalarıyla işaretlenen bu sistemde ilk kelime olan «Ebced»den başlamak üzere harflerin her birisi birden ona kadar birer, ondan yüze kadar onar, yüzden bine kadar yüzer sayılarak bir rakamla karşılanırdı. Böylece kelimelerin ses ve anlam değerlerinin dışında sayı değerleri de ortaya çıkarılmış olurdu. Meselâ: Arap alfabesiyle «Allah» kelimesinde bulunan harflerin toplam sayı değeri 66’dır. Türkçedeki «işi 66’ya bağlamak» deyimi buradan gelir. Anlamı «işi Allâh’a bağladık» yani işimizi sağlama aldık demektir. Bazen şaka yapmak, küfretmek ya da alenen söylenilmesi şartlar bakımından uygun olmayan hâllerde de kelimelerin ebced değerleri söylenirdi. Meselâ, birisi için «deli» yerine «kırk dört» demek gibi.

İşte bu hesap sistemiyle şairler cami, mescid, han, hamam, çeşme vesâirenin inşa veya tamiri için; bir şahsın doğum, ölüm, evlilik vesâir günleri için; savaş, toplantı, tahta çıkma, azledilme gibi hususları için tarih düşürürlerdi.1

PABUÇ HIRSIZININ KAÇIŞI

Türk edebiyatında tarih düşürme sanatının en tanınmış ismi Sürûrî’dir. O, karşılaştığı birçok olaya tarih düşürerek döneminin sosyal hayatından renkli sahneler sunmuştur. Söz gelişi camiye gelen pabuç hırsızının dayaktan kaçışına şöyle tarih düşürmüştür:

Gelmiş idi câmi’e bir bî-namâz
Sârik imiş kim yiyeyazdı dayak
Söyledi târihini kayyım anın
Kaçdı pâbuc hırsızı yalın ayak

Son mısra harflerinin sayı değerlerinin toplamı olayın geçtiği 1212/1797 tarihini verir.

Bir kedinin ölümüne ise şöyle tarih düşürmüştür:

Nice kendi gibi iri sıçanı
Bir ısırmakla iki böldü kedi
Kuyruğu dikdi dedim târîhin
Fârenin hasretinden öldü kedi

Bu kıt’anın son mısraından 1213/1798 tarihi çıkmaktadır.

Çevresindeki insanlarla ilgili tarih düşürmeyi de pek seven Sürûrî’nin Sünbülzâde Vehbî ile ilgili tarihleri kayda değerdir. Sünbülzâde Vehbî, 1788-1789 yıllarında Rumeli’de Eski Zağra’da kadılık yaparken Sürûrî de yanındadır. Bu sırada Tatarlar ayaklanıp Vehbî’nin evini basıp yağmalarlar ve Vehbî ile birlikte Sürûrî’yi de hapse atarlar. Sürûrî kısa bir süre sonra serbest bırakılır. Vehbî ise içerdedir. Pek sevmediği Sünbülzâde’nin içeride kalışı onunla alay etmek ve bu hâdisenin tarihini kayda geçirmek için önemli bir fırsattır. Fırsatı ganimet bilip kalemini konuşturur:

Kodılar hapse senünle beni de ey Vehbî
Ağlaşurduk silerek çeşmümizi yağlık ile
Çünkü yokdı günehim işte vilâyetli beni
Geldi kurtarmağa sen burda otur sağlık ile

Tatarların bu hareketi, Vehbî’ye göre, daha önce Rodos’ta Tatar beylerinden Şahin Giray’ın idamında oynadığı olumsuz rolden dolayıdır.

Sürûrî bir başka şiirinde Vehbî ile şöyle alay eder:

Bir zaman Tophâne’de gürledi Vehbî top gibi
Şimdicik çömlekçilerde inliyor boş tüp gibi

CANIM SÜRÛRÎ BANA BİR SÛZNÂK
VEFÂT-I TÂRİH SÖYLE

Sünbülzâde Vehbî seksenini aştığı sırada romatizma hastalığına yakalanır, elden ayaktan düşer. Gözleri görmeyen şairin şuuru da kaybolur. Bir zaman sonra kendine gelir.

Durumu haber alan şairlerden Aynî, Sürûrî ve birkaç dostu birlikte ziyaretine gelirler. Konuşmalar esnasında Vehbî, Sürûrî’ye lâtife yollu:

“–Canım Sürûrî, bana bir sûznâk vefât-ı târih söyle de sağlığımda biraz ağlayam.” der.

Sürûrî derhal şu mısraı söyler:

“–İmriü’l-Kays ile haşr olsun İlahî, Vehbî.”

Bunun üzerine Vehbî:

“–Bunda ne ma’ni İmriü’l-Kays da az adam değildi.” demiş.

İmriü’l-Kays İslâmiyet’ten önce yaşamış meşhur bir şairdir. Sürûrî şaka ile Vehbî’nin cehennemde haşr olmasını temenni etmiştir. Ancak ölümler tarih mısralarıyla gerçekleşmediği için Vehbî bu mısraın gösterdiği 1219’dan sonra beş yıl daha yaşamıştır. Vehbî’nin 1224/1808’de ölümü üzerine Sürûrî onun hakkındaki gerçek duygularını şu tarih mısraıyla dile getirir.

Cennet olsun rûhına Vehbî Efendi’nün mekân

Sürûrî’nin güzel temennisi bu kadarla da kalmaz. Yıllarca iyi ve kötü birçok günlerini birlikte geçirdiği dostu için aşağıdaki övgü dolu mısraları da içtenlikle söylediği anlaşılmaktadır:

Gitdi şeyhü’ş-şu’arâ Vehbi-i sâhib-âsâr
Bü’l-heves pîr-i civan-tab’ı idi fevka’l-âde

Lâle vaktinde vefât itdi didüm târîhin
Gülşen-i cenneti me’vâ kıla Sünbülzâde

Şeyh ü şâb-ı büleğâ defn idüp oldı mahzûn
Ki civan-tab‘ idi pâkîze-edâ Vehbi-i pîr

Seri üzre dikilüp serv didüm târîhin
Oldı nâ-bûd reîsü’ş-şu’arâ Vehbi-i pîr

Vehbî’nin vefatından beş yıl sonra Sürûrî de ölmüştür. Ancak tecelliye bakın ki Eski Zağra’da birlikte atıldıkları zindandan kurtulduğu için sevinen Sürûrî, Vehbî’nin Edirnekapısı’ndaki mezarının yanına gömülerek mezarlık zindanında yine onunla zoraki arkadaş olmuştur. Bu zindandan hangisi önce kurtulacak bilinmez, ancak yine de biz her ikisinin de kurtulmasını ve mekânlarının cennet olmasını diliyoruz.2

1 Konuyla ilgili kapsamlı bir çalışma yapılmıştır. Bkz. İsmail YAKIT, Türk-İslâm Kültüründe Ebced Hesabı ve Tarih Düşürme, Ötüken Yay., İstanbul 1992.

2 Süreyya Ali BEYZÂDEOĞLU, Sünbülzâde Vehbî Hayatı, Edebî Şahsiyeti, Eserleri ve Dîvânından Seçmeler, Cihan Neşriyat, İstanbul 1996, s. 18-19.