Allâh’ın Yücelttiği Bir Kul Olmak

Dr. Âdem AKIN  –  Muhammed YETİM

VASİYET 19

Ey kardeşim, yeryüzünde kibre ve yükselme arzusuna kapılmaktan şiddetle sakın; tevazua talip ol. Allah, senin şânını yüceltirse bil ki O’nun lütfettiğinden başka yücelik yoktur. Allah, senin için insanların kalbinde yücelik ihsan ederse, bunu ancak Allah’tan bil. Bu nimete karşılık senin yapman gereken şey ise mütevâzı ve boynu bükük olmaktır.

Sen topraktan vücûda geldin, sakın ha toprak üzerinde büyüklük taslama; çünkü o senin annendir. Her kim annesine karşı büyüklük taslarsa, ona isyan etmiş demektir. Anne-babaya isyan ise pek büyük bir haramdır.

Hadîs-i şerifte: “Yeryüzünde yücelttiği her şeyi nihayet alçaltmak Allâh’ın hakkıdır.” (Buhârî, Cihad, 59) buyurulmuştur. Sen de Allâh’ın yücelttiği bir varlıksan, alçalacağın günü bekle. Bu sıfatı hâiz olan kişi hakkında korkum, Allâh’ın, onu cehenneme kadar alçaltmasıdır. Ancak bu tehlike, kendi nefsini yüceltmek isteyen kişiler içindir; Allâh’ın yücelttikleri bunun dışındadır. Allâh’ın yücelttiği kişi, yönetici olma, hizmet edilmeyi gerektiren bir makamda bulunma, kapısının başkaları tarafından açılması, bineğinin tutulması ilh. gibi ihsanlar karşısında sürekli murakabede bulunmalıdır. Kulluğunu ve aslını devamlı göz önünde bulundurmalıdır. Çünkü o, zaaf ve zilletle vasıflanmış bir asıldan yaratılmıştır. Ve o kişi şunu da bilmelidir ki, sahip olduğu yücelik, kendi zâtına değil, bulunduğu makam ve mevkie aittir. O makamdan azledildiğinde kendinde vehmetmiş olduğu o ağırlık ve değerden hiçbir eser kalmayacak; bütün bunlar kendisinden sonra Allah tarafından o makama getirilen kişiye intikal edecektir. Hâsılı, yücelik makamındır, zâtın değil.

Yeryüzünde yücelmek isteyen, orada idare ve yönetim sahibi olmak istiyor demektir. Yöneticilik hususunda ise Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz: “Muhakkak ki o, kıyâmet gününde hasret ve nedametten ibarettir.” (Neseî, Bey’at, 5; Müsned, 2, 448) buyurmuştur. Sakın ha, cahillerden olayım deme!

VASİYET 20

Her Cuma günü, Cuma namazına gitmeden evvel gusül abdesti almayı itiyat edin. Guslederken, vacip olan bir ameli edâ etmek üzere niyetlen. Sahih bir hadîs-i şerifte vârid olduğuna göre:

“Sizden biri Cuma’ya eriştiğinde gusletsin.” (Buhârî, Cuma, 2) buyurulmuştur.

Yine başka bir hadîs-i şerifte:

“Her yedi günde bir gün gusletmek, her Müslüman üzerinde Allâh’ın bir hakkıdır.” (Buhârî, Cuma, 12) buyurulmuştur.

Cuma günü gusletmek sûretiyle sen bu iki hadîs-i şerîfin arasını cem‘ etmiş olursun. Bunun hikmeti ise şudur: Allah Teâlâ, yedi gün yaratmıştır, yedinci gün ise Cuma’dır. Cuma gününün sonunda hafta biter ve yeni bir haftaya girilir. Cuma günü gusül aldığında kendi zâtını tekrim ve takdis edip temizler; bitmek üzere olan haftaya öylece veda edersin. Nitekim, temizlikle alâkalı olarak misvak hakkında da şöyle buyurulmuştur:

“O hem ağzı temizleyici hem de Allâh’ın rızâsını celbedicidir.” (Buhârî, Savm, 27)

Aynı şekilde gusül de bedeni temizleyici ve Rab Teâlâ’nın rızâsını celbedicidir. Kul böylece Allâh’ı râzı edecek bir fiil işlemiş olur. Nitekim Allah Teâlâ bunu emretmiş, kul da emre uymuştur.

VASİYET 21

Dinî hususlarda münakaşa içine girmekten şiddetle sakın. Münakaşa durumunda ya hakkı savunan tarafta olursun ya da bâtılı. Nitekim zamanımızdaki fıkıh âlimlerinin münazara meclislerindeki durumu böyledir. Onlar münazara yaparak kendi fikirlerini gözden geçirmek niyetindedirler. Ancak bazen, inanmadıkları bir mezhebi ve kabul etmedikleri bir fikri savunarak, hak olduğuna kendilerinin de inandığı bir hakikate karşı mücadeleye tutuşurlar. Bunu yaparken de nefisleri kendilerini şu sûrette aldatmaktadır:

“Biz bunu ancak fikrimizi gözden geçirmek için yapıyoruz, yoksa bâtıl bir şeyi ispat için değil.” Oysa bilmezler ki Allah, her söz söyleyenin dilinden çıkanlara şahittir. Ya o esnada avamdan birisi yanlarında bulunup da, bâtılı savunan kişinin baskın çıkışını, hakkı savunanın da acziyetini görüp, fıkıh âlimi oluşuna itimaden bâtılı savunan kişinin söylediklerini hak zannederse ne olacak? İşte o zaman avamdan olan o kişi, mukallitliği gereği bâtıla göre amel edecektir. O, bu bâtıla göre amel ettiği müddetçe günahı ise o fakihe ait olacaktır. Bu sebeptendir ki Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’den şöyle bir hadîs-i şerif rivayet olunmuştur:

“Ben, haklı olsa da münakaşadan kaçınan kimse için cennetin köşesinden bir köşk verilmesine kefilim. Şaka yoluyla olsa da, yalandan kaçınan kişi için ise cennetin ortasından bir köşk verilmesine kefilim.” (Ebû Dâvud, Edeb, 7; Tirmizî, Birr, 58; İbn-i Mâce, Mukaddime, 7)

Hak için münakaşa böyleyken, bâtıl için münakaşayı da sen hesap et.

Şakaya gelince, Rasûlullah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz de şakalaşırdı ancak sadece hakkı söylerdi.