Bâd-ı Sabâ’ya Kıt’alar IV

KÂFÎ (Ekrem KAFTAN)

Açılan her goncanın sana minnet borcu var,
Sen olmasan ey sabâ, gülleri hüzün sarar..
Nefesin değdiğinden severim cümle gülü;
Aşktan mahrum kalınca âlem olur târumar!

Canıma sürur verir hem sesin hem nefesin,
Rûhum der ki: «Dar gelir bana bu ten kafesin»
Varıp bâd-ı sabâya râm olmak ister o dem;
Var mıdır Kâfî için aşk isimli hevesin?

Doyurmasın Rabbim ah bir an bâd-ı sabâya!
Bu canım zerre zerre kurban bâd-ı sabâya!
Ne ölüm, ne ayrılık, gayrı hicrandır bana,
Zira rûhum ve cismim mihman bâd-ı sabâya!

Gördün mü bâd-ı sabâ güneşin son hüznünü?
Sanki göremeyecek bir daha gül yüzünü..
Yâ Kâfî nasıl yanmaz güneşten daha şedit;
Kaybetti bu aşk ile baharını, güzünü!

En mesut zamanlarım bâd-ı sabâ demidir,
Ey boğaz benim gönlüm gönlünün mahremidir..
Dertleşir her fırsatta bu sevda üzerine,
Bâd-ı sabâ şiirin ebedî kalemidir!

Vurdu geçti ey gönül seni: «Ah!» bâd-ı sabâ…
Dedirir ömürlerce hep: «Eyvah!» bâd-ı sabâ…
Ne akıl ne ihtiyar senindir bundan geri;
Eyledi hayatını simsiyah bâd-ı sabâ!

Rûhumun aradığı tek ruhsun bâd-ı sabâ!
Ah sen de rûhum gibi mecruhsun bâd-ı sabâ!
Bulunmaz bu sevdanın âlemde bir misali;
Aşkınla meleklerce memduhsun bâd-ı sabâ!