Ceviz Ağacı

CELİL (Halil GÖKKAYA)

Ali oğlu Emrullah, dikti beni bağına,
Âşıkça akşam-sabah, baktım Ilgaz Dağı’na…

Sene dokuz yüz on beş, Emrullah oğlu Halil,
Gözyaşı kanlı ateş, Çanakkale’de sebil…

Beni kurban adadı, uzattım kollarımı,
Halil çavuş budadı, koskoca dallarımı…

Okudular canıma, cilâlandım, yontuldum,
Muaviye Hanım’a çeyiz sandığı oldum…

Annesi uçup gitti, sandık oğluna kaldı,
Seydi Bey tamir etti, Şerife Hanım aldı…

Âzâlarım merhemdir, dertlere olur şifâ,
Toprağımsa mahremdir, bilmeyen çeker cefâ…

Gördüğüm ince ince, kabuğuma geçerdi,
Yapraklarımdan önce, çiçeklerim açardı…

Sihirli desenlerim, silâh dipçiklerinde,
Piyanoda inlerim, nağme yerli yerinde…

İlâçtır cevizlerim, kuru yenir, yaş yenir,
Gömerlerken gözlerim, kargalar da gönenir…

Muhitim aynı muhit, ben yurdumu bulmuşum,
Yüzyıllık canlı şahit, soy ağacı olmuşum…

Gazi Halil Çavuş’un, torunları var şimdi,
O dağ gibi duruşun, zirvesinde kar şimdi…

Kaynanadan geline, kalmış yadigâr gibi,
Kim aldıysa eline, saklanıyor yâr gibi…

Sakla bergüzâr diye, Şerife Hanım derdi,
Dönüp baksak geriye, o da Rahman’a erdi…

Sandık kaldı Celil’e, yine gelin bekliyor,
Tarihi elden ele, yaprağına ekliyor…