31. Sayı Takdim

Kıymetli Okuyucularımız.

İlkbahar ve yazdan sonra, kıştan önce son bir bahardır sonbahar… Parlak nevbaharın âdeta tam zıddı olan soluk renkleriyle, dökülen, savrulan yapraklarıyla, içe işleyen bâd-ı hazânıyla, yağmurlarıyla ve belki de en önemlisi kışa doğru giden yolda, «son bir bahar» olmasıyla edebiyatın, fikriyat ve hissiyatın vazgeçilmez mazmunlarından biridir o. Şairler onu nasıl anlatır? Onun renklerinde neler okurlar? Kâinat kitabının bu altın yaprağı acaba bize neler tefekkür ettirir?
Hazan ile aynîleşen Eylül ayında Yüzakı’nın gündeminde sonbahar var. Bu gündem, arifesinde olduğumuz mübarek Ramazan ile de harmanlanarak sunuluyor, irfan sofranıza. Altın yapraklar hâlinde.
Genel Yayın Yönetmenimiz M. Ali EŞMELİ «Altın Yapraklar» başlıklı yazısında hayat defterlerimizin yapraklarının nasıl olması gerektiğine dikkat çekti. Bazen bizi yetiştirecek eserlerden bir satır daha fazla okumanın, bin altın yaprak demek olduğunu, bazen bir fakire gücümüz miktarınca az da olsa uzattığımız bir kâğıdın, hayat defterimizde hiç hazan görmeyecek bin bir altın yaprağa dönüştüğünü ve sadece bir harf öğretebilmenin bile, sağ omzumuzda sayısız altın yaprak istiflediğini vurguladı. Ramazân-ı şerifte ömür defterimize yepyeni altın yapraklar katmamız gerektiğine işaret etti.
Ayla AĞABEGÜM; Bâkî ve Nâbî’den, Mehmed Rauf ve Ahmet Haşim’e edebiyatçılarımızın «Hazan Düşünceleri»ni kaleme aldı. Mustafa Asım KÜÇÜKAŞCI, «Yaklaşan İki Bahar»ı, Ramazan ve hazanı beyitlerle karşılaştırdı. Hatice Kübra ERGİN, ömrün sonbaharında yaşananları anlattı. Ali Rıza BUL Ramazan’ın eğitim boyutunu ortaya koydu.
Prof. Dr. Nihat ÖZTOPRAK, Şair ve Nükte seri yazısına «Necâtî Bey»le devam etti. Edebiyat araştırmacısı Sabiha TAK, lâle üzerine güçlü bir makale ile dergimizde.
Karakter bölümümüzde Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi; «Tefekkür Ufkunda İnsan» başlıklı kıymetli yazılarıyla, tefekkürün, her zerrede yer alan ilâhî imzayı her lâhza okumanın ehemmiyetine, insan terkibinde aklın ve rûhun muvazenesine temas ettiler.
Yaklaşan Ramazân’ı selâmlayan «Ramazan Hilâli», «Namazda Huşû», «Bizi Kim Karşılayacak?» başlıklı yazı ve tercümelerle karakter bölümümüz dopdolu…
Değerli Okuyucularımız,
Şiirlerimizde bahar değişmeyen mevsim.
Seyrî «Geldi Mübarek Ramazan!» diyerek hilâlin gönül penceresine aksini temâşâ ettiriyor.
Kimi şairlerimiz «Sevgi Denizi»nde, «Muhabbet Yağmuru»nda, «Sen’in Sevgin Bize Yeter Allâh’ım» diyerek «Münâcat»ta, «Aşk»ı ve orucun aşkı tam tattırışını terennüm ediyor, «Güldür Ölüm!» diyorken;
Kimi şairlerimiz «Söz Vadisi»ndeki «Bekleyiş»lerde, «Yılların Hazan Peşinde» olduğunu «Öğretti Zaman» diyorlar. Kimi «Dağların Sırrı»nı, kimi bir ceviz sandıktaki maziyi anlatıyor.
Sonbahar… Son perde… Son mesken:
Son perdeyi kaldırınca rüzgâr,
Son meskeni gösterir muhakkak!..
Artık ne bahar ne kış ne yaz var,
Candan sarılır vefâlı toprak,
Son perdeyi kaldırınca rüzgâr… (Memduh Cumhur)
Son meskenini cennet yamaçlarında görene son perdeden niçin hüzün olsun? Hasadını vaktinde kaldırmış, kışa hazırlığını yapmış olana hazandan ne gam?
Gönül baharınız hiç hazan görmesin… Ramazân-ı şerîfiniz mübarek olsun.
Yüzakı’yla…