Gafil Olduğumuz Nimet: Sıhhat

Naci ÖZTÜRK

Efendimiz buyuruyorlar:

“İnsanlardan çoğunun aldandığı (kıymetini bilemediği) iki nimet vardır: Vücut sıhhati, boş vakit.” (Buhârî, Rikak 1).

Gerçekten su içindeki balıkların suyu bilmemesi gibi, içinde yüzdüğümüz sıhhat deryasını idrak etmekten çoğu kez gafil oluruz. Kanunî Sultan Süleyman ne güzel söylemiştir:

Halk içinde mûteber bir nesne yok devlet gibi,

Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

İçinde bulunduğumuz her hâl, çevremizdeki her şey gibi sıhhat de Allah tarafından bize bahşedilmiş bir nimettir. “Nimet olarak size ulaşan ne varsa Allah’tandır…” (Nahl, 53) âyetiyle haber verildiği gibi bize verilen sonsuz nimetlerin sahibinin Rabbiniz olduğunu asla unutmamalıyız.

Kendi kendimize idrak edemediğimizden sıhhat nimetini anlamamız için bu dünyada Allah Teâlâ hastalıkları yaratmıştır. Hastalık ve musibetler insana dünyanın geçiciliğini ve güvensizliğini hatırlatırlar.

Hasta olan birisi için yarım kalan hiçbir iş yok gibidir. Onun bir tek yarım işi vardır, o da sağlığına kavuşmaktır. Gelecek günlerle ilgili hiçbir istek ve arzusu kalmamıştır.

Hastalık, Hazret-i Eyyûb makamıdır. Niyâzî-i Mısrî Hazretleri:

Sabretmede Eyyûb ol

Dert çekmede Yâkub ol

buyurmuştur.

Hastalıklar geceleri şiddetlenir. Hastalar geceleri rahat bir uykuya hasret, sıkıntı içinde geçirirler. Sıhhat içindeyken geceleri uyku içinde geçirmeye can atan beden, hastalanınca geceleri uykusuzluk içinde çırpınır. Bu sebeple şöyle denmiştir:

Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkit ne bilir

Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç sâat! (Sâbit)

Cenâb-ı Hak, hastalık imtihanından sabırla çıkana mükâfatını da bol bol verir. Hastalık hasta için imtihan ve idrak etme vesilesi olduğu gibi hastanın çevresindekiler için de bir ibret vesilesidir. Taziye ve kabir ziyaretleri nasıl insana eceli, dünya hayatının âkıbetini hatırlatırsa, hasta ziyaretleri de gafil olunan nice nimetleri insana hatırlatır. Bu sebeple hasta ziyareti kıymetli ibadetler içindedir. Hadîs-i şeriflerde buyurulur:

“Hastaları ziyaret ediniz ve cenazelerde hazır bulununuz, bunlar size âhireti hatırlatır.” (Ahmed b. Hanbel, l, 48.)

“Hasta ziyareti yapan kişi, hastanın yanından dönünceye kadar, kendisini cennete ulaştıracak bir yol üstündedir.” (Müslim).

Tabiî ki hasta ziyaretinin de bir âdâbı vardır. Hasta ziyaretinde bulunanlar lüzumsuz konuşup, hastayı rahatsız etmemeli, hastayı yorucu, moralini bozucu söz ve davranışlardan sakınmalı, ziyareti kısa tutmalıdır.

Hastalık, hastanın yakınları için de bir imtihan ve imkândır. Unutmamalıdır ki, yalnızca sabırlı hastanın değil, ona hizmet eden aile efradının da günahları dökülüp gider. Yeter ki, hastaya bakarken karşılaştığımız meşakkatlere tahammül gösterelim.

Bu sebeple hasta ziyaretine gidildiğinde önce hastaya hizmet edenleri tebrik etmek ve bir ihtiyaçları olup olmadığını sormak lâzımdır. Varsa uygun bir şekilde imkân dâhilinde gereken yardım yapılmalıdır.

Hak dostlarının hastalıkları ve hasta ziyaretleri ile ilgili çok ibretli menkıbeler vardır:

Cüneyd-i Bağdâdî Hazretleri şöyle anlatıyor:

Üstadım oldukça hastaydı. Onu ziyarete gitmiştim. Benim de o esnada elimde bir yelpaze vardı. Onunla hocamı rahatlatmak istedim. Bana şöyle söyledi:

“–Evlâdım Cüneyd! Elindeki yelpazeyi bırak. Çünkü ateş körüklendikçe daha şiddetli, daha süratli yanar.”

Ben, elimdeki yelpazeyi bıraktım. Daha sonra:

“–Efendim, bir vasiyetiniz var mı?” dedim ve vasiyette bulunmalarını rica ettim.

“–Halkla konuşmaya dalıp da, Allâh’ı zikretmeyi unutma, daima Allâh’ı zikreyle.” buyurdular. Bunun üzerine ben:

“–Üstadım, bunu daha önce söylemiş olsaydınız, sizinle bile sohbet etmezdim!” dedim.

Hastalıkta insan nimeti idrak eder, ama sıhhate dönünce yine unutur. Asıl bahtiyarlık çok geç olmadan sıhhatin kıymetini sağ-sâlim iken bilmek ve şükrünü eda etmektir. Sağlık ve sıhhatin şükrünü eda etmek, kulluk vazifesini yapmaktır.

Zira Efendimiz “Yedi şey gelmeden önce iyi ameller işlemekte acele edin” buyuruyor. Bu yedi şeyden biri hastalık, bir diğeri de ömrün sonu olan eceldir. (Tirmizî, Zühd 3) Unutmamak lâzımdır ki, son nefes insanın bir adım ilerisinde olabilir.

Hazret-i Mevlânâ buyuruyor: “Ey masal ve hikâye olmuş, kendinden geçmiş adam. Masalı ne vakte kadar dinleyeceksin?

Bir kabrin başına git de otur ve düşün.

Ey bilgisiz kişi!

Ömrünün atlasını, gurur terzisi ay makasıyla parça parça edip duruyor. Sen hâlâ: «Yıldızım beni güldürseydi…» deyip duruyorsun.”

Şu dünya hayatı, ebedî saadeti kazanmak için verilmiş bir servettir. Günün yirmi dört saati, yirmi dört altından kıymetlidir. Şîrâzî’nin şu nasihatini hatırdan çıkarmamak lâzım:

“Bir dere kenarına dur da, ömrünün geçişini seyret!”

Hülâsa yarını olmayan gün gelmeden tedbiri almak lâzımdır. Yûnus Emre Hazretleri ne kadar doğru ve ne kadar güzel söylüyor:

İş bu söze Hak tanıktır,

Bu can gövdeye konuktur,

Bir gün ola çıka gide,

Kafesten kuş uçmuş gibi.

Yâ Rabbi, bizleri kalbinde hastalık bulunanlardan olmaktan muhafaza eyle! Yâ Rabbi, bizleri Müslüman olarak yaşat, Müslüman olarak vefat ettir ve sâlih kulların arasına kat.

Âmîn!..