Röportaj – Düğünler ve Ölçüler

Dr. Rahmi YARAN Kimdir?

1951 yılında Ordu Fatsa’da doğdu. 1969’da Tokat İmam-Hatip Okulu’nu, 1974’te Konya Yüksek İslâm Enstitüsü’nü bitirdi. Mezuniyetinden sonra Kastamonu ve Kumru İmam-Hatip Liseleri’nde öğretmen ve yönetici olarak görev yaptı. 1980 yılında kurum değiştirmek sûretiyle Diyanet İşleri Başkanlığı Haseki Eğitim Merkezi’ndeki İhtisas kursuna katıldı. 1984 yılında bu merkeze öğretmen olarak atandı ve 1993 yılına kadar süren bu görevi sırasında bir ara (1985-1987) serbest araştırmacı olarak Kahire’de kaldı.

İslâm Hukuku Ana Bilim Dalı’ndaki yüksek lisans ve doktorasını Marmara Üniversitesi’nde tamamladı. 1993 yılından itibaren Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi’nde Arap Dili ve Belâgati öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Doktora tezi İslâm Hukukunda Borcun Gecikmesi, Borçlunun ve Alacaklının Temerrüdü adıyla yayınlandı (1997). Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı’nca yayınlanan İslâm İlmihali’nin yazarları arasında da bulunan Rahmi YARAN’ın son olarak İslâm Fıkhında İhtiyaç Kavramı ve Kurumsallaşması adlı kitabı bugünlerde yine Marmara Üniversitesi İlâhiyat Fakültesi Vakfı yayınları arasında çıktı.

Yüzakı: Efendim, yaz mevsimindeyiz. Ülkemizde düğünler umûmiyetle bu mevsimde yapılıyor. Biz de Temmuz ayında, kültür-sanat konusu olarak düğünlerimizi ele aldık. Cemiyetin çekirdeğini oluşturan aile müessesesinin temelinin atıldığı düğünlerin aslı nedir? Düğünün millî ve dinî köklerine inebilir miyiz?

Rahmi YARAN: Düğünün köklerine inersek aile kurumu ile karşılaşırız. Aile, belki de yeryüzündeki en eski sosyal kurumdur. İlk insan Hazret-i Âdem ve eşi Hazret-i Havva ilk aileyi oluştururlar. Bu demektir ki hayatta bir aile kurmak ve aile içinde yaşamak esastır. Allah, insanı aile içinde mutlu ve huzurlu olabilecek bir kabiliyet ve özellikte yaratmıştır. İnsan neslinin devamı aile kurumunun yaşamasına bağlıdır. Aklı, vicdanı ve irfanı sağlam nesillerin devamı için bu kurumun sağlıklı yaşaması gerekir.

İnsan, huzur ve sükûn bulacağı böyle hem sosyal hem de kutsî bir kuruma ilk adımını atarken tarifi zor bir mutluluk yaşar ve bu mutluluk, yakınlarının ve dostlarının katılımıyla daha da artar. İnsanlar kendileri evlenirken olduğu gibi çocukları ve sevdikleri evlenirken de büyük bir haz duyarlar. Bütün bunlar düğün denen bir töreni de beraberinde getirir. Ama unutulmamalıdır ki düğün asıl değil, evlilik asıldır. Öyleyse düğünler, iyi bir evliliğin zeminini oluşturmalıdır, bu gayeye hizmet etmelidir.

Yüzakı: Bugün düğünlerimiz bu bahsettiğiniz gayeye ne ölçüde hizmet etmektedir? Bazı yörelerimizde gelenek adı altında, asla millî değerlerimize uymayan bazı davranışlar sergilenebilmektedir. Bu hususlar nasıl aşılabilir?

Rahmi YARAN: Hedefler belirlenirken genellikle en ideali olarak belirlenir. Bu ideal hedefe ne kadar yaklaşabilirsek, o kadar mutlu oluruz. Konuya daha geniş bir perspektiften bakacak olursak hayatın gayesi «dünya ve âhiret mutluluğunu yakalamak» şeklinde ifade edilebilir. Çünkü Müslümanlar ve diğer birçok din mensubu inanır ki bu hayatın ölümden sonraki devamı da vardır. Mutluluk peşinde koşan akıllı insan, ikinci hayatı ihmal edemez. Hayatını plânlarken veya vizyonunu ve misyonunu belirlerken kendisini dar zaman dilimlerine hapsetmez.

Az önce düğüne nispetle evliliği gaye ve düğünü onun için bir vasıta olarak ifade ettik. Fakat aslında evlilik de o büyük ve kapsamlı mutluluğa götürecek bir vasıtadır. Evlilik hayatı bu en büyük gayeye hizmet etmelidir. Öyleyse evlilik hayatımız da evliliğin başlangıcı olan düğünlerimiz de bu gayeyi göz ardı etmemelidir. Dünya toplumları birbirlerini etkileme yarışındadır. Gönül ister ki bu yarışta hedef, başkalarını hâkimiyet altına almak değil, hep birlikte en iyiyi bulmak ve onu hâkim kılmak olsun. Ama maalesef bu böyle olmuyor ve çok güzel dinî ve millî değerler erozyona uğruyor. Çare, elden geldiğince bunu önlemek için kafa yormak, strateji geliştirmek, en iyi hedefe en iyi vasıtalarla gitmektir.

Kısaca iyinin ve doğrunun uygun ve sonuç alınacağı umulan metotlarla gönüllere ve kafalara yerleştirilmesi, toplumda yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Yüzakı: Efendim diğer yandan, bazı düğünlerin de çok durgun, vaazdan ibaret geçtiği gençlerin şikâyet konusu oluyor. Düğünlerin böyle olması mı gerekiyor? Meşrû eğlence ölçüsü konusunda neler söyleyebilirsiniz?

Rahmi YARAN: Bütün mesele hedefi iyi belirlemek ve o hedefe hizmet eden en iyi metotları geliştirmektir. Böyle baktığımız zaman ilk önce bahsettiğiniz uygulamaların bu hedefe ne ölçüde hizmet ettiği sorusunu cevaplamamız gerekecektir. Eğer vaaz ve nasihat bu hedefi sağlayacaksa ona, eğlence bu hedefi sağlayacaksa ona devam edilmelidir. Günümüz düğünlerinde genellikle maalesef bu soruyu gönül rahatlığıyla cevaplamak zordur. İkisinin de artıları ve eksileri vardır. Biraz da sosyal hayattaki değişimler bizi çaresizleştirmektedir. Toplumun her kesiminden ve her yaştan insanları bir salona tıktıktan sonra aynı anda bunların tamamını memnun edecek bir faaliyette bulunmak gerçekten zordur. Oraya gelenler içinde eğlence beklentisi içinde olanlar olduğu gibi, sırf evlenen gençleri ve ailelerini tebrik etmek, onların sevincine ortak olmak niyetini taşıyanlar da vardır. Önemli bir kesim de bilhassa büyük şehirlerde ancak düğün, cenaze ve benzeri olaylarda birbirini gören ve sohbet etmek, hâl-hatır sormak, dertleşmek ihtiyacı duyan insanlardır. Bu insanların birinci ihtiyacının ne olduğuna bakmak gerekir. Benim gördüğüm kadarıyla insanların birinci ihtiyacı sohbettir ve onun için de ne vaaz ve nasihatler dinlenmektedir ne de yüksek perdeden yapılan müzik yayınları. Bir taraftan şahsî sohbetleri bastırmak için konuşma veya müziğin sesi yükseltilmekte buna karşılık diğer taraftan sohbet ehli de birbirini duymak için daha yüksek sesle konuşmaya çalışmaktadır.

Benim âcizane kanaatim, vaaz ve nasihat de, eğlence de evlilik merasimlerinin en önemli parçalarından değildir. Hazret-i Peygamber -sallâllâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz’in evliliklerine baktığım zaman ben böyle bir şey göremiyorum. Bir şeyin meşrû olması ile teşvik görmesi veya gerekli sayılması ayrı şeylerdir. Meşrûiyet içinde olmak şartıyla düğünlerde konuşma da, eğlence de olabilir. Fakat bunu din adına gerekli diye takdim etmeyi isabetli bulmuyorum. Bu konuda ihtiyaç merkezli programlar uygulanabilir. Kısa bir selâmlama ve teşekkür konuşması, yine kısa bir eğlence faslı olabilir. Bunun dışında insanların birbirleri ile sohbet etmelerine, yeni arkadaşlıkların ve dostlukların kurulmasına zemin hazırlanabilir.

Yüzakı: Bugün maalesef maddî mazeretlerle, nikâh salonlarındaki bir toplanma ile yetinen, düğün yapmayan gençlerimize şahit oluyoruz. Hâlbuki Peygamber Efendimiz’in velîme yemeği üzerinde durduğunu görmekteyiz. Efendimiz’in bu ısrarının sebepleri neler olabilir?

Rahmi YARAN: Peygamber Efendimiz evliliklerinde yemek ikramında bulunmuştur. Ayrıca evlendiğinden daha sonra haberdâr olduğu bir sahâbîye: “Bir koyunla da olsa yemek ver.” buyurmuştur. Yalnız O’nun verdiği veya verilmesini istediği yemek ikramı ile bugünkü şatafat ve ihtişamı hattâ israf ve savurganlığı, kimi zaman bunun da ötesine geçen «nam olsun» merkezli, ihlâs ve samimiyetten uzak törenleri birbirine karıştırmamak lâzım. Biz çoğu zaman nefsimizin uşağı olarak yaptığımız işlere de bir dinî kılıf giydirerek kendimizi aldatıyoruz. Peygamberimiz’in evlilik ikramlarının; hurma, sütten yapılma peynir-çökelek tarzı bir gıda veya bunların tereyağı ile karışımından elde edilen bir yiyecek olduğunu görüyoruz. O bazen de arpa veya et yemeği ikram ediyordu. “Bir koyunla da olsa yemek ver.” derken muhtemelen ikram edilen yemeğin tamamı bir koyundan ibaretti ve o da o günün şartlarında pek lüks bir ikram sayılmıyordu. Yemek verilenler de belki yirmi-otuz kişilik komşular ve yakın çevre idi. Büyük bir ihtimalle bu yemek aslında, evliliğin duyurulması için bir vasıta oluyordu. Yani komşular ve yakın çevre orada yeni bir aile kurulduğunu, o erkekle kız veya kadının evlendiğini bu vesile ile duyuyorlardı. Ben böyle bakınca nikâh salonlarındaki toplantı ile yetinmeyi de garipsemiyorum. Bu vesile ile evlilik zaten duyurulmuş oluyor. Ayrıca aileler evlerinde yakın dostlarına ve komşularına zaten velîme sayılacak kadar yemek ikramında bulunuyorlar.

Yüzakı: Bu ay, düğünlerle birlikte toplumdaki israf yarasını da dergimizde işliyoruz. Bu açıdan günümüzde evlilik ve düğün hazırlıklarında, davetiyeden, seçilen mekâna israfın boyutu sizce ne durumdadır? Bir yanda artan masrafları sebebiyle düğün yapmaktan kaçınanlar, diğer yanda ise gösteriş için büyük şatafatlarla düğünde israfa düşenler var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Rahmi YARAN: Burası toplumun kanayan yarasıdır. Aslında yukarıda söylediklerim arasında bu soruya cevap teşkil edebilecek noktalar var. Ama tekrar vurgulamak da isabetli olur. Bugün maalesef insanlar evlilik törenlerine ve bunun gereklerine belki de evliliğin kendisinden daha çok kafa yoruyorlar. Düğün nerede olacak? Hangi salon seçilecek? Salonları kim gezecek ve karar verecek? Neler ikram edilecek? Hangi sanatçı grubu veya sanatçılar davet edilecek? Bu ve benzeri sorular ve cevapları en önce zihin israfı. Sonra bunlara yapılacak masraflar. Davetliler başka bir âlem. Her düğünde ayrı kıyafet giyme meraklıları… Çoğu insan düğün masraflarına yetişemeyeceği için bunalım geçiriyor veya evliliğini tehir ediyor. İslâm dünyasının çeşitli ülkelerinde evlilik âdeta bir servet gerektiriyor ve sırf bu yüzden toplumda evlenemeyen insanların miktarı önemli sayıya ulaşıyor. Standartlar günden güne yükseltiliyor. Bütün bunların İslâm’la alâkasını kuramıyorum. Evlilikler sadeleştirilmeli. Bence evlilik kararı alan insanlar ve aileleri, en az masrafla yeni yuvayı kurmanın ve o yuvanın mutluluğunu artırmanın kaygısını taşımalı. Bunun için düğün salonlarına bile gerek yok. Bence nikâh akdinin ilgili makamda tescil edilmesi ve 20-30 kişilik bir yakın çevreye evde hafif bir ikramda bulunulması sünnete en uygun olanıdır. Ama nefis buna müsaade edecek mi? Bizim düğünümüz falanınkinden aşağı olmamalı, düşüncesi zihnimizden uzaklaşacak mı?

Yüzakı: Düğün kelimesi edebiyatımızda bir mazmun hâline de gelmiş, Mevlânâ, ölümü bir şeb-i arûs, bir düğün gecesi olarak adlandırıyor. Bu konuda neler söylersiniz?

Rahmi YARAN: Bu sorunun cevabı ilk sorununkinde. Eğer dünyayı her şeyin sonu görmüyorsak ve bu merhaleyi geçerken başarılı olduğumuza, karnemizin takdirle dolu olduğuna inanıyor ve güveniyorsak, ölümün bir düğün olması kadar normal ne olabilir ki! Nasıl olsa çalışma dünyası bitti, diploma alındı, daha mutlu bir hayatın eşiğindeyiz!

Yüzakı: Düğün; bir aile yuvasının kurulmasının eş-dost ve akrabalarla kutlanması, neşeli, güzel bir başlangıcı. Evliliğin bir ömür, düğün gibi geçmesi için, gençlerimize evlilik hakkında kısaca neler söylersiniz? Bir hüsn-i hâtime olarak?

Rahmi YARAN: Evlilik mukaddes bir kurum. İnsan neslinin devamı buna bağlı. Bir taraftan da Allâh’ın ifadesiyle kadın ve erkek birbiri için elbise mesabesinde. (Bkz. Bakara 187) Elbise; giyeni soğuktan, sıcaktan kısaca olumsuz dış tesirlerden koruduğu gibi onlar da hem kendilerini hem de eşlerini günahtan korumalılar. Öncelikle kendilerini ve eşlerini mutlu etmeyi hem bir görev hem de hak olarak görmeliler. İnsan neslinin üremesi noktasında herkesin üstüne düşen görevi yapması, kelimenin tam mânâsıyla insan, iyi insan, iyi Müslüman yetiştirmeye bağlıdır.

Çağımızda en fazla eksikliği duyulan insan tipi, dürüst insandır. Maalesef dürüst insan ve dürüst Müslüman bulmak çok zor hâle geldi. İnsanlar günden güne bencilleşiyor. Hâlbuki insanların mutluluğu, dürüstlerin sayısının artmasına bağlı. Allâh’a karşı dürüst, Peygamberine karşı dürüst, Müslümanlara karşı dürüst, insanlara karşı dürüst, hayvanlara karşı dürüst, çevreye karşı dürüst… Ne mutlu dürüst olabilenlere, dürüst kalabilenlere ve dürüst nesiller yetiştirebilenlere! Beşiği sallayan el, dünyaya hâkim olacaktır. Yeter ki beşiği dürüst sallayalım ve o beşiklerden dürüst nesiller gelsin.

Yüzakı: Muhterem hocam verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz.

Rahmi YARAN: Ben de bilmukabele teşekkür ederim.