TÜRKLERDE PEYGAMBER SEVGİSİ

PROF. DR. AHMET SEVGİ

Türkler, İslâm dinini zorla değil; severek, isteyerek, gönül huzuruyla kabul etmişlerdir. Dolayısıyla bizde Allah ve Peygamber sevgisi her şeyin üstünde gelir. Edebî eserlerimiz bunun şahididir. Klâsik edebiyatımızı inceleyenler hemen her eserin başında «tevhid» ve «na’t»ın yer aldığını göreceklerdir. Biz bu yazımızda değişik eserlerden vereceğimiz örneklerle ecdadımızdaki Peygamber sevgisini -denizde damla misâli- dile getirmeye çalışacağız.

İsterseniz, Yahya Kemal’in:

“Şu Ahmet Yesevî kimdir? Bir araştırınız. Bakınız, bizim milliyetimizi asıl orada bulacaksınız.” diye takdim ettiği Hoca Ahmet Yesevî’nin bir dörtlüğü ile konuya girelim:

Yaşım yitti altmış üçke bir künçe yok
Vâ dirîğâ Haknı tapmay könglüm sınuk
Yir üstide sultân min dip boldum uluk
Şâkir bolup yir astığa kirdim muna.

[Bir gün değil, altmış üçe erdi yaşım;
Yazık, Hakk’ı bulmamaktan kırık gönlüm;
Yer üstünde sultânım deyip kibirlendim;
Şâkir olup yeraltına girdim işte.]
(Divan-ı Hikmet’ten Seçmeler, Haz. Kemal ERASLAN, Ankara 1983, s. 112-113)

Dörtlükten de anlaşılacağı üzere ilk Türk sûfîlerinden Ahmet Yesevî 63 yaşına gelince -Peygamberimiz’in 63 yaşında irtihal etmiş olmasından dolayı- yeryüzünde yaşamak istememiş ve yeraltında bir çilehane yaptırarak ömrünün kalan kısmını orada tamamlamıştır. Hazret-i Peygamber’e gösterilen bu saygı ve sevginin bir benzerine başka hiçbir millette rastlanmamıştır.

Ahmet Yesevî’nin muâkıplarından Yunus Emre’nin;

Arayu arayu bulsam izini
İzinin tozuna sürsem yüzümü
Hak nasip eylese görsem yüzünü
Yâ Muhammed cânım arzular Sen’i.

Bir mübârek sefer olsa da gitsem
Kâbe yollarında kumlara batsam
Hûb cemâlin bir kez düşte seyr etsem
Yâ Muhammed cânım arzular Sen’i.

mısraları Hazret-i Muhammed’e kavuşma arzusunun Anadolu insanının gönlündeki yankıları değil midir?

Yazıcıoğlu Mehmed «Muhammediye»yi kaleme alırken Peygamber sevgisi ile «Âh!» edince elindeki yaprağın tutuşup yanmış olması ecdadımızın Peygamber sevgisi hakkında sanırım bir fikir verecektir:

Senin vasfın kitâbını yazarken Yazıcıoğlu
Yanar cânı eder âhı elinde tutuşur evrâk.

«Muhammediye»nin müellif nüshasında bu beytin geçtiği yaprağın kısmen yanmış olduğunu görüp de gözyaşlarına hâkim olmak mümkün mü?

Süleyman Çelebi’nin «Mevlid»inin bu topraklarda asırlarca ümmî insanlar tarafından bile ezbere okunmuş olması Peygamber sevgisinden başka ne ile îzah edilebilir?