Özlemini Çekip Durduklarımız Bizi Mutlu Etmez!

AYNUR TUTKUN


Tozlu topraklı yollarıyla köyümüzün, akşama kadar oyunlar oynadığımız çocukluğumuzun, kafa kafaya verip muhabbetler ettiğimiz gençliğimizin, bekârlığımızın, henüz çocuklarımız olmamışkenki hayatımızın, öğrenciliğimizin… özlemini çeker durur bazılarımız. Derin derin eskilere dalar, hayallerle, hâtıralarla, yaşar dururuz. Öyle ki bazen o kadar çok hülyalara dalarız ki yaşadığımız ânın kıymetini bilemez, onunla mutlu olmasını bir türlü başaramayız.

Oysaki geçen geçmiştir. Ne zamanı geriye alabiliriz ne de sahip olduklarımızdan vazgeçebiliriz. Açık yüreklilikle söyleyin; köyde yaşamak güzel olabilir fakat çamaşır makineleri, bulaşık makineleri, elektrikli süpürgeler olmadan yaşamayı, kışın soğuğuyla, yazın tarla işleriyle uğraşmayı hâlâ göze alabilir misiniz? O özlemini çekip durduğumuz köy hayatına en fazla ne kadar sabredebiliriz? Ya internetsiz yaşamak, ona ne kadar dayanabiliriz?

Gençliğimizi ve bekârlığımızı düşünelim. Evet, arkadaşlarla mutluyduk fakat: «Müstakbel eşim kim olacak, nasıl olacak?» endişesini hangimiz yaşamadık ki? «İşim ne olacak, nerede, nasıl bir iş yapacağım?» düşünceleri zihnimizi az mı meşgul etmişti? Hangi mesleği, hangi fakülteyi seçeceğimize nasıl da zor karar vermiştik değil mi? Arkadaşlarla sabahlara kadar yaptığımız muhabbetleri hepimiz özleriz fakat: «Eşim ve işim ne olacak acaba?» endişesini hangimiz tekrar yaşamak isteriz ki?

Öğrenciliğimizi de özleriz zaman zaman. Neydi o yıllar, liseden sonra özgürlüğü ve kendimizi nasıl da bulmuştuk deriz. Fakat hiç birimiz dudaklarımızın uçukladığı, belki de uykularımızın kaçtığı vize ve final haftalarını hatırlamak istemeyiz.

Çocuksuz olduğumuz yılları, eşimizle el ele, kol kola özgürce dilediğimiz yere gittiğimiz yılları da özleriz kimilerimiz. Ne otobüste, yolda-izde, markette bağırıp-çağıran biri vardır yanımızda, ne de konu-komşuya, akrabaya bıraktığımızda acaba duruyor mu endişesi… Bacak kadar çocukların bizi kontrol etmiyor olması güzeldir. Lâkin uyurken bir bakarsanız yüzlerine her şeye rağmen onların olması güzelmiş demez misiniz?

Neyi, nasıl yaşamış olursak olalım, o orada kalmış olmalı değil midir? Nostalji dolu olmak bir nebze iyidir fakat yaşadığımız ânın kıymetini hissettirmiyorsa bize, o zaman biraz durup düşünmek gerekir. Sahip olduklarımız ya da olamadıklarımızla yaşadığımız an neden güzel olmasın ki? Mutluluğun önündeki engellerden biri de ânın kıymetini bilememek, «keşke»lerle hayıflanıp durmaktır. Onun için Hazret-i Peygamber «keşke» demeyi yasaklamıştır.

Yemyeşil bir ülkeden çöllerle, dik ve sarp kayalıklarla dolu bir ülkeye göç ettiğinizi düşünün! Dört mevsimin ve yeşilin özlemini çekip duracak mısınız? Bulunduğunuz yer de güzel olamaz mı? Dik ve sarp kayalıklarla, çöllerle dolu o yeri de Allah yaratmadı mı? Allah her yerde varsa ve her şeyi O yarattıysa orası da neden güzel olmasın, orada da neden mutlu olunmasın ki?

Yaşadığımız şehrin kıymetini, evliliğimizin, işimizin, çocuklarımızın, ana-babamızın kıymetini bilmemiz ve şükredip huzurlu olabilmemiz için neyi bekliyoruz? Evimizde, işimizde yolunda gitmeyen şeyleri görmekten ziyade yolunda gidenleri görerek mutlu olmak gerekmez mi? Bu dünyada her şey yolunda gidebilir mi?

Geçmişin olduğu kadar geleceğin özlemini çekmek gibi bir takıntı da vardır. Sahip olduklarımızla mutlu olmayı beceremiyorsak daha fazlasına sahip olunca mutlu olabilecek miyiz? Daha iyi arabam, daha güzel evim, daha çok param olsa, çocuğum daha iyi okullarda okusa keşke diye hayıflanıp durmak, daha iyi bir geleceğin özlemini çekmek bizi mutsuz etmekten başka ne işe yarar ki? Çocuğum üniversiteyi kazanabilecek mi, ben yaşlanınca bana kimler bakacak, ya deprem olur, sel basar, yangın çıkar da evsiz kalırsam, iflas eder aç kalırsam, eşim beni terk ederse gibi geleceğe dönük endişelerle de mutlu yaşayabilmek asla mümkün değildir.

Geçmişte yaşadıklarımızı ve hayalini kurup durduklarımızı özleyip sabah-akşam bunlarla yatıp-kalkmak sağlıklı düşünmenin ve sağlıklı davranmanın önündeki ciddî engellerden biridir. İyi ve kötü yönleriyle geçmiş zaten geçmiştir; acı taraflarını düşünüp tekrar o acıları yaşamak boşunadır, güzel taraflarını ise bizi mutlu edecek kadar hatırlamalı, devamlı geçmişte yaşayarak basiretimizi bağlamamalıyız. Gelecek ise bizim için güzel şeyler saklıyorsa nasıl olsa gelecektir şimdiden düşünmemize gerek yoktur. Yok, eğer -Allah korusun- kötü şeyler saklıyorsa onlar içinse şimdiden kendimizi üzmeye gerek yoktur.

Ânı yaşayıp ânın ve sahip olunanların kıymetini bilebilmek, geçmişi tatlı hâtıralar olarak telakkî edip ibret alınması gereken kısmından faydalanabilmek, gelecek için ise sadece elimizden geleni yapıp dua edebilmek sahip olunması gereken en sağlıklı özelliktir. Ve bu, insanı mutlu edecek, gönlüne huzur verecektir.

Küçük çocuklar ne geçmişin ne de geleceğin özlemini çekerler onun için onlar çok mutludurlar. Ânın kıymetini bilip orada yaşamak mutlu olmak için en güzel sebeptir!