25. Sayı Takdim

Kıymetli Okuyucularımız,

İnsan nasıl ki bir söz/kelime (ol emri) ile yaratıldı ise, yaşayışının özünü de, dâima içi dolu, eğitici, olgunlaştırıcı, idrak ettirici, kavratıcı, seyrettirici, nihayet kavuşturucu sözler teşkil etmiştir. Allah katından insanoğluna gönderilen doğru yaşatıcı da yine söz (kitaplar) olmuştur. Bunun için; insan hayatındaki bütün gayeler, gayretler, eğilimler, eğitimler, yaşayışlar da hep sözlerin muhtevaları etrafında şekillenmektedir. Bu şekillenişte özler özüne bağlı olan sözlerin yeri ise hiç şüphesiz her zaman bambaşka…

Başlangıcından itibaren bu kıymette sözlerin harmanı olmaya çalışan Yüzakı’mız, 3’üncü yılına girdi. Hayatın gündelik çelik-çomakları gibi olan lâfların rüzgârda savrulan tozlar misâli uçuştuğu zamanımızda çınar gibi köklü ve güçlü, gül kadar ince ve zarif, güneş gibi ziyalı ve kalıcı, kâinat ve insan nispetinde mükemmel sözlerin işçiliğini yapmak, takdir edersiniz ki oldukça yorucu. Ancak neticeleri de, sizlerin muhabbet ve samimiyet dolu gönülleriniz gibi bir o kadar dinlendirici.

Bu sebeple Yüzakı, dinlenmenin sırrını da gayret bağından devşirmekte. Çünkü canlılık ve devamlılık içerisinde var oluş, gerçek bir destan misâli ortaya konan fedakâr gayretlere, hayata geçmiş samimî gayelere bağlıdır. Tarih boyu yaşanmış bütün muvaffakıyetlerin temelinde de hep bu vardır. İşte en canlı misâllerden biri:

Çanakkale destanımız…

Yığıldı ordusu dün haçlının Çanakkale’ye,

Bizim olan bu vatandan çekip gidin demeye!

Dedik ki biz de bu cennette kâfirin işi ne!

Ve son hudûdu mezâr eyledik zulüm leşine… [SEYRÎ]

Bu ölümsüz destan, hayallerde üretilmiş olanlardan ayrı, apayrı bir yaşanmışlık ve milletçe canhıraş gayretlerin mahsûlü. Bu sebeple yaşıyor. Yaşayacak ve yaşatacak. Çünkü onu oluşturan sebeplerin her biri bu sabah yaşanmış gibi taptaze. Buradan hareketle Genel Yayın Yönetmeni M. Ali EŞMELİ, “Yaşatan, Yaşanmış Bir Destan: Çanakkale’nin Taze Gerçekleri” başlıklı bir yazı kaleme aldı. Çanakkale’yi oluşturan temel gerçekler etrafında o gün var olan ve bugün de tazeliğini koruyan hususları dile getirdi. Ayrıca Seyrî mahlâsıyla yazdığı şiirinde düşmanların dün aşamadığı “Çanakkale’deki Kaleler”i ele aldı. Ardından Çanakkale gazisi Mehmet Kâzım Efendi [EŞMELİ]’nin bombardıman altında yazdığı günlükten bazı kesitleri istifadeye sundu.

Dosya bölümümüzde emekli astsubay Nihat TOPUZ’la “Bir Milletin Var Oluş Destanı” konulu bir röportaj gerçekleştirdik. TOPUZ, Çanakkale’de yaşanan harikulâde hâdiseleri tahlil etti. Çanakkale’nin Türk milleti için ehemmiyetini vurguladı. O günün ibretleri ile bugüne bakışın nasıl olması gerektiğini anlattı.

Aynı mevzudan yola çıkan Ayla AĞABEGÜM “Sanatımız, Destanlarımızdan İlham Alabildi mi?” suâli etrafında nesilden nesile intikal etmesi gereken hususlara değindi.

Malûmunuz bu ayın 30’u hicrî takvime göre Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-’in mübârek mevlidi. Bu vesileyle Osman Nûri TOPBAŞ Hocaefendi, sahâbe-i kiramın Hazret-i Peygamber’i nasıl sevdiklerini “Onlar Böyle Seviyorlardı” başlığı altında çarpıcı misallerle anlattı. Hazret-i Peygamber’e sevgideki ölçüyü, «medet yâ Rasûlâllah» coşkusu içerisinde ifade etti ve muhabbetin özünün O’na tâbî olmaktan geçtiğini vurguladı.

Değerli okuyucularımız,

Her zamanki gibi şiirlerimiz; yine gönülleri coşturucu, dertleri ve sevinçleri paylaşıcı, muhabbet ve samimiyetleri tutuşturucu özellikte. Çünkü bizden sizin için satırlara aksedenler, gerçekte sizden bize akseden güzelliklerdir. Çünkü;

Yüzakı; Yüzakı’nız, Yüzakı’mız…