Kâbe-i muazzama

Mustafa Necati BURSALI

Aleyhissalâtu vesselâm Efendimiz buyuruyorlar ki: “Mescid-i Haram’da kılınan bir namaz, yüz bin namaza bedeldir.” (Kütüb-i Sitte 12/519)

Âşıklarda nice bin iştiyak var Kâbe’ye,
Çünkü rahmetle nazar etmede Yâr Kâbe’ye!

Öyle kudsî mekân ki dillere sığmaz şânı,
Cihanda misâl olmaz hiçbir diyar Kâbe’ye!

Böyle sevdâ gördün mü, ey Süleymân’ın kuşu?
Zaman boyu koşuyor, genç-ihtiyar Kâbe’ye!

Âdem’den, İbrâhim’den, Ahmed’den koku taşır,
Ne devlettir âlemde olmak civâr Kâbe’ye!

Siyah taşını öpmek tat verir dudaklara,
Gül, yasemen kesilir, yüz sürse hâr Kâbe’ye!

Benim gücüm elvermez, sen söyle ey İsmâîl!
Geldi, merhabâ dedi, kaç bin bahâr Kâbe’ye!

Mecnûn aşkı da ne ki?!. Asıl aşk benim aşkım,
Ben sanki uçuyorum, leyl-ü nehâr Kâbe’ye!

Gökte de şânı yüce, yerde de şânı büyük,
Cennetin ırmakları kol kol akar Kâbe’ye!

Ey yâr, ey dost arayan, sen yüzünü Hakk’a tut!
Her diyar, her cihetten yollar çıkar Kâbe’ye!

Bu nimet ve bu devlet herkese nasip olmaz;
Evet, bir kere gitmek kâr üstü kâr, Kâbe’ye!

Kâbe, Hudâ’nın evi; Kâbe, nebîler yurdu;
Gül kadar sevilirdi, varsaydı mâr Kâbe’ye!

Mihrâbında her lâhza cennet mumudur yanan,
Bir kâbus gibi gelip çökemez tar Kâbe’ye!

Bu nice hoş nidâdır, ey Cenâb-ı İbrâhîm?
Kuş, kuğu, şeydâ bülbül, etmede zâr Kâbe’ye!

Melekler saf saf iner, Cibril zemzem dağıtır,
Mest olur etse eğer kim bir nazar Kâbe’ye!

Kur’ân şânını över, Nebî taşını öper,
Fazlında, kereminde, kim ne yazar Kâbe’ye!

Ben ırmak kenarında bir yıkık değirmenim,
İşte bende bu hasret, bu intizâr, Kâbe’ye!

Hep vefâdır, hep safâ, hep rahmettir, hep nîmet;
Cihanda misâl olmaz hiçbir pazar Kâbe’ye!

Böyle güzel gülşeni dîdeler görmüş değil,
Gıpta eder her bahar, her lâlezâr Kâbe’ye!
–()–
Eğer murâd istersen, a gönül, bak Kâbe’ye,
Çünkü rahmetle nazar etmede Hak Kâbe’ye!

Gökten midir, yerden mi? Nereden su Kâbe’ye?
Bin güzellik katmada Yâr kokusu Kâbe’ye!

Hep hayran melek, insan, hep hayran, cin Kâbe’ye,
Her lâhza kanat açar, kuş, güvercin Kâbe’ye!

Cennetlerden akseder nur ve ziyâ Kâbe’ye,
Damla damla yaş döktü her enbiyâ Kâbe’ye!

Günahlardan arınır, kim sürse yüz Kâbe’ye,
Çünkü rahmet inmede gece gündüz Kâbe’ye!

Nice yanık yürekler hep hasret şu Kâbe’ye,
Canını verecektir olsa komşu Kâbe’ye!

Hep övgü var, hep senâ, hep var selâm Kâbe’ye,
Benden de Sen ulaştır, ey Yâr, selâm Kâbe’ye!

Methinde ve şânında ne desem az Kâbe’ye,
Şükür ki yüz tutarım ben her namaz Kâbe’ye!

Rahmete mazhar olur, vardıkça kul Kâbe’ye,
Bu sebepten koşuyor, yetim, yoksul Kâbe’ye!

Kimler yaş dökmedi ki, mercan mercan Kâbe’ye?
Her mü’min yürekte var; hasret, hicran Kâbe’ye!

Âh! Ey bülbül, senin de nâle zârın Kâbe’ye,
Gül kesilirdin değse bir nazarın Kâbe’ye!

Sevdâmızı taşıdı, semâ ve arz Kâbe’ye,
Çünkü her bir namazda yüz tutmak farz Kâbe’ye!

“Haceru’l-Esved, cennetin yakutlarından, kıymetli taşlarından bir taştır. Kıyâmet gününde iki gözü ve söyleyen dili olduğu hâlde haşrolacak, kendisine hakkıyla ve sadâkatle istilâm edenlerin lehine şahâdet edecektir.” (07/12/2006 Hac mevsimi)