Mahlâs ve Mahlâs Nükteleri-2

Prof. Dr. Nihat ÖZTOPRAK

Mahlâs değiştirme sebeplerinden biri de mahlâsın farklı şekillerde okunarak alay edilmeye müsait olmasıdır.

OLMAZ BİR ÂSMÂN İKİ HURŞÎDE CİLVEGÂH

Kasım 2006 sayısında yayımlanan “Mahlâs ve Mahlâs Nükteleri” başlıklı yazımızda Türk edebiyatında mahlâs geleneğinden söz etmiş Ahmet Paşa (öl. 1497) ve Necâtî Bey (öl.1509)’in mahlâs konulu kıssalarını nakletmiştik. Âşık Çelebi Tezkiresi’nden öğrendiğimize göre Necâtî Bey, Zâtî mahlâsıyla tanınmış bir şair varken başka birinin aynı mahlâsı kullanmasına sinirlenerek bu münasebetsizi kendince imtihana tâbî tutmuş, şiirlerinin değersiz olduğunu gördükten sonra da:

“–Bre edepsiz! Bu sermaye ile Zâtî’ye rakip olmak, onunla şiirde boy ölçüşmek ne haddinedir.” diyerek meclisinden kovmuştu. Bu hâdise bize bazı uyanıkların kabiliyetleriyle elde edemedikleri başarıyı başkalarının mahlâsına ortak olarak ulaşmak istediklerini göstermektedir. Her dönem örnekleri görülen bu uyanıklara fırsat vermemek ya da geleneğe uymak için benzer mahlâsa sahip olan çoğu şair mahlâsını değiştirme yoluna gitmiştir.

Şair Vâhid (öl. 1682) önceki mahlâsı «Resmî» iken asrında mahlâstaşı olduğu için:

Olmaz bir âsmân iki hurşîde cilvegâh

“Bir gökyüzü iki güneşe yurt olmaz.” anlayışı üzre «Vâhid»i kullanmaya başlamıştır.1

Muallim Nâcî’nin verdiği bilgiye göre, Şeyh Gâlib de «Es‘ad» mahlâsını, zamanında zuhur eden ve saçma sözler söyleyen Es‘adlardan ayırmak maksadıyla «Gâlib» yapmıştır.2

KEMÂLÎ’NİN BAŞINA GELENLER

Mahlâs değiştirme sebeplerinden biri de mahlâsın farklı şekillerde okunarak alay edilmeye müsait olmasıdır. XVI. yüzyıl şairlerinden Kemâlî’nin (öl. 1551) mahlâsı bunlardan birisidir. Onun mahlâsı bölündüğünde iki ayrı anlamlı kelime çıkmaktadır. Nitekim arkadaşları “Kem Âlî” diyerek onunla alay ediyorlardı. Durum rahatsızlık verecek boyuta ulaşınca şair, çareyi mahlâsını değiştirmekte bulmuş ve «Bahârî»yi seçmiştir. Bu sefer de dostları «bahar kiliseye derler, ne kâfirâne bir mahlâsın var.» diye takılmaya başlamışlar.3

ŞEREF’İN BOZUNDUSU

Nâbî’nin «bozundusudur» redifli gazelleri kısa sürede tanınmış ve başta şairler olmak üzere aydınlar arasında her kelimenin «bozundusu» aranır hâle gelmişti. Sözü edilen gazellerinde Nâbî, kalb cinas yoluyla kelimelerin harflerinin yerlerini değiştirerek yeni kelimeler elde ediyor ve böylece söze nükte katıyordu. Sözle nükteye düşkün olan bir millet için bu husus yetişkinler arasında tam bir lâf oyununa dönüştü.

Bu oyuna konu olanlardan biri de şair Şeref idi. Arkadaşları kalb cinas yoluyla, «Şeref»in bozundusu «fereş» olur diye ona takılıyorlardı. Şair, böyle alay edilmesine daha fazla dayanamayarak bir süre sonra mahlâsını «İkbâl» yaptı. Sonra bir encümen-i zürefaya gelip:

“–Hüneriniz varsa «İkbâl»i de bozun.” dedi.

Mecliste, bu lâf oyununa kendini iyice kaptırmış olanlar az değildi. İçlerinden birisi hemen oracıkta:

“–Mümkün değil mi a «bakkâl»4? deyiverdi.

Şair, yeni mahlâsı «İkbâl»in de «bakkâl» şeklinde bozulmasına bozulmaktan kendini alamadı.5

NÂBÎ’NİN BOZUNDULARI

Nâbî Dîvânı’nda iki bozundu gazeli vardır.6 Birinin matla beyti şöyledir:

Gönülde dâ’iye-i mâl emel bozundısıdur
Nümûd-ı silk-i kanâ‘at kesel bozundısıdur

“Gönüldeki mal düşkünlüğü idealin bozulmasındandır. Kanaat yolunun gösterilmesi tembelliktendir.”

Türk edebiyatında «Hikemî Tarz»ın kurucusu kabul edilen Nâbî, sosyal konulara karşı çok duyarlı şairlerdendir. Yukarıdaki beyitte de böyle bir sosyal konu üzerinde fikir yürütmüştür. Ona göre insanların mala düşkünlüğünün sebebi emelin bozulmasındandır. Ancak Nâbî bu mânâyı lâfzî sanatlardan olan cinas ile pekiştirmiştir. Buna göre Nâbî aynı zamanda ilk mısrada yer alan «emel» kelimesinin harflerinin yerlerini değiştirip harf sırasının bozulmasından «mâl» kelimesinin ortaya çıktığını ifade etmiştir. Aynı sanatı ikinci mısrada da devam ettirmiş «yol, meslek» anlamına gelen «silk» kelimesinin bozundusu olarak «gevşeklik, tembellik, uyuşukluk» anlamına gelen «kesel»in ortaya çıktığını kaydetmiştir. Böylece şair bir konuyu hem anlam hem de şekil olarak ortaya koymak sûretiyle fikirlerine dikkat çekmiştir. Esasen Nâbî’nin bu mısralarda ortaya koyduğu bir tür kelime oyunu olan cinas da söze nükte ve oyun katmak maksadıyla yapılır. Nâbî bu oyunla iki gazel yazmıştır. Bunlardan birinin tamamını burada kaydederek diğer bozunduları bulma işini sizlere bırakalım. Böylece geçmişteki oyuna sizi de dâhil edelim.

Mefâ‘ilün fe‘ilâtün mefâ‘ilün fe‘ilün

Gönülde dâ’iye-i mâl emel bozundısıdur
Nümûd-ı silk-i kanâ‘at kesel bozundısıdur

Cihânı gerdiş ider haylîden bu köhne kıbâb
Sipihre tesmiye-i Zâl ezel bozundısıdur

‘Aceb mi mevt-i irâdîye düşse ehl-i sülûk
Cilâ-yı âyine-i rûh ecel bozundısıdur

Rüsûm-ı âmed ü reft üzredir nizâm-ı cihân
Siyâk-ı resrn-i beled hep bedel bozundısıdur

Gören bilür şekerun gilden oldugun hâsıl
Ki hulv-i sufre-i ‘âlem vahal bozundısıdur

Cefâ-yı ‘âleme sabr it safâ murâdun ise
Ki les‘-i hayye-i şöhret ‘asel bozundısıdur

Ta‘affünâtını yâd eyle beyza vü ferhün
Piliç lezîzdür amnıâ çepel bozundısıdur

Kitâblarla medârisde bahs ider tullâb
Kitâb cildi anunçün cedel bozundısıdur

‘Amel o kârgehüıi kemterîn kurâzasıdur
Metâ‘-ı ‘ilme dinilmez ‘amel bozundısıdur

Münâsebetledür evzâ‘-ı tesmiye Nâbî
Lügaz hele kati vâzıh gazel bozundısıdur

ÂKİF NE ZAMAN ACZÎ OLUR

Mahlâs değişikliklerinin diğer önemli bir sebebi de şairin şeyhi, üstadı, babası, hamisi, dostu ilh… birinin mahlâsını değiştirmesi yönünde yaptığı tavsiyesidir. 19’uncu yüz yıl, şairlerinden Aczî’ye Edremit’e dönüşünden iki ay sonra Dombayzade Şeyh Ali Efendi tarafından icazetname gönderilip Âkif mahlâsı verilmişti. Bunun üzerine şair:

Hayât-ı câvidânı n’eydügün şehden suâl etdim
Ölümden evvel ölmekdir dedikde intikâl etdim

“Şeyhten ebedî hayatın ne olduğunu sordum. «Ölmeden evvel ölmektir.» deyince konuyu anladım.”

beytinin mânâsına uygun olarak dünyayı terk edip evinin bir köşesine inzivaya çekildi. Senelerce böyle devam etti. Ancak şeyhinin istediği bu değildi. Şeyhi onun bu hâlini ifade maksadıyla daha önce verdiği mahlâsını değiştirmesini «Aczî»yi kullanmasını istedi. Bu teklifte ağır bir eleştiri vardı. Verilen mesajı anlamıştı. İşin kolayını seçtiğini, asıl gayesinin miskinlik olamayacağını pişmanlık içinde düşündü. Derhal inzivadan çıkarak dîvânını tertip etti ve talebe yetiştirmeye başladı.7

1 Kadir ATLANSOY, Bursa Şairleri, Asa Yay., Bursa 1998, s. 336.

2 Muallim Naci, Osmanlı Şairleri, haz. Cemal KURNAZ, Akçağ Yay., Ankara 2000, s. 113.

3 Filiz KILIÇ, Meşâirü’ş-Şuarâ (İnceleme-Tenkitli Metin), Gazi Üniversitesi SBE Basılmamış Doktora Tezi, Ankara 1994, s. 204.

4 «ibkal» rivayeti de vardır.

5 Safâyî, Tezkiretü’ş-Şuarâ, Millî Ktp, MF FB 413, 28b.

6 Bozundu gazelleri için bk. Nâbî Dîvânı, haz. Ali Fuat BİLKAN, MEB Yay., İstanbul 1997, I, 571-572, 580-581.

7 İbnül Emin Mahmut Kemal İNAL, Son Asır Türk Şairleri, haz. M. CUMBUR, AKM Yay., Ankara 1999, I, 38-39.