Arafat’ta Tefekkür…

SEYRÎ (M. Ali EŞMELİ)

03.01.2006, Pazartesi,

10:35, Bağlarbaşı/Üsküdar

Yüce bir sevdâ ile dönüp de ırmaklara,
Aktık tâ uzaklardan mübârek topraklara…
Yerden semâya taştık tavafta döne döne,
Bu mîrac hazırlığı, döndü canda düğüne;

Aşk ile Arafat’ta toplandık ey gönüller,
Ölmeden evvel ölüp dirilmek burda hüner…

Konuşmamız ibâdet, susmamız tefekkür mü?
Gıdâmız her an tevbe, tesbîhimiz şükür mü?
Pul sererken bu yola, nefsi yere serdik mi?
Allâh’ı istiyorsak; kalbimizi verdik mi?
Şu teni getirirken, getirdik mi rûhu da?
Bitiyor zamanımız, bitti mi suçlar burda?
Biraz olgunlaştı mı, arsız nefs-i emmâre?
Ayrılığı hissedip hasret duyduk mu yâre?

Hasret ki, en kısa yol; o yolda hayattayız,
Vuslat bayramı için bugün Arafat’tayız…
Arafat.. Af meydanı.. Bu dünyâdaki mahşer..
Ölüyor, diriliyor insanlar birer birer…
Kıyâmet günü gibi.. Baş açık, ayak yalın,
Sıcak güneşten değil, terliyor suçtan alın!..
Pişman ve yangın özler, yaptığına ağlıyor,
Yalvarırken Allâh’a, gözden deryâ çağlıyor…
Yıkansın bu deryâda hayat defterlerimiz,
İnşallah vuslat olur Allâh’a seferimiz…
Bu tevbe toprağında olalım deryâ sâhibi,
Babamız Âdem gibi, anamız Havvâ gibi…
Hakk’a yalvar yakarı, secdemiz yaşla dolsun,
Bu yaşlara merhamet, aşk-ı Muhammed olsun!..
O aşk-ı Muhammed ki, yaratılış sebebi,
O’nunla kabul oldu pişmanların talebi…
Oldu Âdem ve Havvâ O’nunla affa mazhar,
Allah kerem eyledi burada buluştular…
Şükürle doldu taştı samîmî duâları,
Hâlâ devam ediyor yanık ilticâları…
Devam ediyor zîrâ kaybolmuyor hiçbir ses,
Yeniden dinleyecek sesini yarın herkes…

Bu hâl, gâfile tehdit, âşıklara müjdedir,
Müjdedir; Peygamber’in nefesi bu yerdedir…
Dinle; hâlâ çınlıyor can Muhammed’in sesi,
Dinlersek duyulacak işte vedâ hutbesi:

Diyor ki: “Câhiliyet kökünden tükenmiştir,
Haramlar bildirilmiş, helâller söylenmiştir…
Bütün kötü âdetler ayağımın altında,
Uzakta zannetmeyin hesap günü yakında…
Topyekûn yasaklandı bugün her türlü fâiz,
Hakk’ın katında ancak temiz ticaret câiz!…
Ne malda, ne ırktadır, takvâdadır üstünlük,
Erkeğin hakkı yüce, kadının hakkı büyük…
Herkesin mukaddestir ırzı, nâmûsu, kanı,
Hak dışında, haramdır almak mübârek canı…
Ashâbım! Size, benden soracaklar mahşerde,
Ne söyleyeceksiniz, o feryat dolu yerde?..”

Gözyaşları içinde duydular bu hitâbı,
Yükseldi sahâbeden “tebliğ ettin” cevâbı…
Hâlâ; O Canlar Cânı: “Şâhid ol yâ Rab!” diyor,
Senin cevâbın nedir, eğil de kalbine sor!
Ey can, dolu bu dünyâ Ahmed’in nefesiyle,
Can kulaklarını aç, dolsun O’nun sesiyle!
Gören görür; O her an, aramızda yürüyor,
Gözleri, gece gündüz ne yaparsak görüyor…
Cennet eyle ömrünü O’nun gözleri için,
Kalbin pervâne olsun O’nun sözleri için…
O’nunla beraber at bütün şeytanlara taş,
Nefsini kurban eyle, Hakk’a kaldırmasın baş!…
Rasûle aşkın nasıl, her an kendini sına,
Mum kesil «âmin» derken O’nun şu duâsına:

“Ey Allâh’ım! Sen’indir hayatım ve ölümüm,
Sen’indir ibâdetim, namazım, iki büklüm…
Dönüş Sana.. Kolay kıl, ömrümün hesâbını,
Rahmetine sığındım; tattırma azâbını…
Kabrin cefâlarından, kalbin vesvesesinden,
İşin dağınıklığı, kör nefsin hevesinden,
Şer dolu her rüzgârdan sığınmaktayım Sana,
Genişlik, kolaylık ver, tüm işlerimden yana!..
Gözümde bir nur yarat, gönlümde bir nur yarat,
Kulağımda nur yarat, nurlar içinde yaşat!..
Dünyâ halkının beni unuttuğu zor anda,
Sen.. Sen beni hatırla o imtihan yurdunda…
İtiraf etmekteyim varsa hangi kusurum,
Çâresizim, yoksulum, ey Rabbim, korkuyorum!
Hor bir günahkâr nasıl, yalvarıyorsa Sana,
Öyle yalvarıyorum, merhamet eyle bana!..”

Aman yâ Rab! Günahsız Nebîmiz böyle derse…
Bizler ne demeliyiz, şu akıl biraz erse!..

Ey can, yatma eşikte, «lebbeyk» coşkusuyla dol,
Hazret-i Peygamber’le Allâh’a misâfir ol!..
Sana da lutf-i Mevlâ, dinmeyen yağmur ola,
Anadan doğmuş gibi için-dışın nûr ola…
Hicaz’da cismi değil rûhunu eyle hacı,
Ahlâkın bala dönsün, olma kimseye acı…
Yalnız karıncayı mı, rüzgârı da incitme,
Burda öyle doğrul ki bir daha eğri gitme!..
Son ihrâmı giyerken nedir dünyâdan kalan?
Kefen gibi beyaz ol, leke sürmesin yalan!..
Dışta değil, içtedir burda gerçek çarşılar,
Samîmî müşteriysen seni Allah karşılar…
Sen, gerçek çarşılarda Ebûbekir ol, ey can,
Candan teslîmiyetle sonsuz sadâkat kazan!..
Yüreğini doldursun Ömer’in adâleti,
En büyük kârın olsun âhiret ticâreti…
Mutlakâ almalısın edebini Osmân’ın,
Olmalısın en cömert hizmetçisi Kur’ân’ın…
Ali’nin heyecânı işlerse rûha, ne hoş,
O ilmin kapısından, ilmin baş şehrine koş!
Kalbine nefes nefes asr-ı saâdet doldur,
Mübârek topraklardan dosta hediyye budur…
Artık, sırf Hicaz değil, yaşadığın her yerde,
Olsun gözün kulağın her zaman Peygamber’de…
Sen bir salât eylesen selâm ile ey Seyrî,
On salât-selâm eyler O Merhamet Cevheri…