Râşid Halîfeler Dönemi (Hulefâ-i Râşidîn) BÖLÜM I

Ahmet MERAL

Hazret-i Peygamber’in en yakın halkası arasında yer alan
Hazret-i Ebûbekir’in Mekke’deki Müslümanlara eziyetlerin yaşandığı dönemde baskı, şiddet ve acıların azaltılmasında etkin ve koruyucu
roller üstlendiği bilinmektedir.

HAZRET-İ EBÛBEKİR DÖNEMİ
(632-634):

Bir hayrı kaçırırsan onu yakalamaya çalış, ulaşınca da onu geç!

[Hazret-i Ebûbekir-i Sıddîyk -radıyâllâhu anh-]

ŞAHSİYETİ

Râşid halîfeler döneminin ilk halîfesi Hazret-i Ebûbekir’in, Hazret-i Peygamber’den iki ya da üç yaş küçük olduğu kabul edilmektedir. Yine kaynaklarımızda, çocukluğu hakkında fazla malûmat bulunmamakla birlikte putlara tapmadığı, içki kullanmadığı, son derece dürüst kişiliğiyle câhiliye dönemi Mekke toplumunda mûteber bir yerinin olduğu anlaşılmaktadır. Hazret-i Ebûbekir, elbise ve kumaş ticaretiyle meşgul bir tüccardı. İslâmiyet’i ilk kabul edenler arasında yer alan Hazret-i Ebûbekir’in, İslâmiyet’i kabul ettiği dönemde 40.000 dirhemlik bir servetinin olduğu, ticaret kervanlarıyla Suriye ve Yemen’e seyahat ettiği bilinmektedir. Hazret-i Peygamber’in en yakın halkası arasında yer alan Hazret-i Ebûbekir’in Mekke’deki Müslümanlara eziyetlerin yaşandığı dönemde baskı, şiddet ve acıların azaltılmasında etkin ve koruyucu roller üstlendiği bilinmektedir.

O’nun Hazret-i Osman bin Afvan, Talha bin Ubeydullah, Sa’d bin Ebî Vakkas, Zübeyr bin Avvam, Abdurrahman bin Avf ve Ebû Ubeyde bin Cerrah’ın İslâmiyet’i seçmelerinde doğrudan etkili olduğu bilinmektedir.

İslâm tarihinin en önemli dönemeçlerinden biri kabul edilen hicret hâdisesinde de Hazret-i Ebûbekir’in yol arkadaşı olarak Peygamber’e eşlik ettiği, O’nunla birlikte türlü korku ve endişelere katlanarak bu ulvî yolculuğun bütün eziyetlerine göğüs gerdiği ve hicreti anlatan Tevbe Sûresi’nin 40’ıncı âyetinde bahsi geçen iki kişiden birinin Hazret-i Ebûbekir olduğu kabul edilmektedir.

“Muhammed’e yardım etmezseniz bilin ki; inkâr edenler onu Mekke’den çıkardıklarında, mağarada bulunan iki kişiden biri olarak Allah O’na yardım etmişti. Arkadaşına (Hazret-i Ebûbekir) «Üzülme, Allah bizimledir.» diyordu; Allah da O’na güven vermiş, görmediğiniz askerlerle O’nu desteklemiş, inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı.”

Hazret-i Ebûbekir hicretten sonra Peygamber’in mescit yapılmasını uygun gördüğü arsayı kendi parasıyla satın alarak önemli bir fedakârlıkta bulunduğu gibi, Bedir, Uhud Savaşları, Hudeybiye Görüşmeleri gibi İslâmiyet’in doğuş yıllarındaki askerî ve diplomatik birçok faaliyetlerinde Rasûl’ün yanında yüreğiyle var oldu. O Peygamber’e bağlılığı ile «sıddıyk» çeşitli konularda kendisiyle istişare ettiği için «Peygamber’in veziri» olarak anılır.

Mekke’nin Fethi’nden sonra hac emirliği görevini başarıyla yürüttü. 632 Mayıs’ında Hazret-i Peygamber’in Vedâ Haccı’nın ardından rahatsızlanması üzerine mescitte Müslümanlara namaz kıldırma şerefi kendisine verildi. Hazret-i Ali ve Abbas’ın kollarında güçsüz ve tâkatsiz bir şekilde mescide gelen Hazret-i Peygamber’le sağken son defa görüştü. Nitekim Hazret-i Peygamber’in bu görüşmeden birkaç saat sonra vefat ettiği bilinmektedir. Buhârî’deki meşhur anlatıma göre: Hazret-i Ebûbekir acı haberi alır almaz Peygamber’in odasına girerek mübârek alnını öptü. Yüce İslâm Peygamberi’nin ölümünün Müslümanlar üzerinde yarattığı şaşkınlığı şu sözlerle ortadan kaldırmayı başardı. “Ey İnsanlar! Her kim Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki Muhammed ölmüştür. Allah’a tapanlar bilsinler ki Allah diri ve ölümsüzdür. Cenâb-ı Hak şöyle buyuruyor: «Muhammed ancak ve ancak bir peygamberdir. O’ndan önce de nice peygamberler gelip geçmiştir. Ölür ya da öldürülürse ökçelerinizin üzerinde geriye mi döneceksiniz? Kim geri dönerse Allah’a hiçbir zarar vermiş olmaz. Allah şükredenleri mükâfatlandıracaktır.»”

HAZRET-İ EBÛBEKİR’İN HALÎFELİĞE SEÇİLMESİ

Bilindiği gibi hicretle beraber Hazret-i Peygamber’in liderliğinde oluşan İslâm devletinin siyasî hâkimiyeti Mekke’nin Fethi’nden itibaren hemen hemen bütün Arap Yarımadası’na yayılmıştı. Yakın gelecekte insanlık tarihinin bilinen en köklü değişim ve inkılâplarına imza atacak olan kadrolar, Hazret-i Peygamber’den sonra toplumdaki idarî sorumlulukları üstlenecek, toplumu derleyip toparlayacak bir siyasî yönetim ihtiyacıyla karşı karşıyaydılar. Tarihin ilginç bir tecellisi olarak bu yönetim hayret uyandıracak bir hızla gerçekleşti. Hazret-i Peygamber’in vefatının hemen ardından Benî Saîde çardağında toplanan ensarın ileri gelenleri halîfe seçmek üzere derhâl harekete geçtiler. Bu toplantıda ilgi Hazrec Kabîlesi lideri Sa’d b. Ubâde’ye yönelmiş, halîfe seçilmesi neredeyse kesinleşmişti. Ensar’ın halîfe seçmek üzere görüşmeler yaptığını öğrenen Hazret-i Ebûbekir, yanına Hazret-i Ömer ve Ebû Ubeyde bin Cerrah’ı da alarak toplantı yerine gitti. Yeni katılanların da görüşlerini ortaya koyma fırsatını buldukları müzakerelerde çeşitli görüşler ortaya çıktı. Ensarın görüşü, Medineli ve Mekkeli Müslümanlardan birer tane olmak üzere iki emir seçilmesi yönündeydi. Bu sırada söz alan Hazret-i Ebûbekir, önce Medinelilerin İslâm’a hizmetlerini, Hazret-i Peygamber’e sahip çıkışlarını ve dindeki samimiyetlerini ifade ettikten sonra Mekke muhacirlerinin de bu din için yaptıkları fedakârlıkların küçümsenemeyeceğini, bu yüce mesaja ilk uyanların onlar olduğunu ve İslâm uğruna hicret dâhil her türlü özveriyi ortaya koyduklarını belirtti. Ayrıca Arapların Kureyş kabilesine itaatinin kolay olacağını, esasen ensarın Evs ve Hazrec kabîleleri arasında var olan nâzik çekişmenin Arapların birliğini sağlamada engel teşkil edebileceğini belirtti.

Daha sonra iki ayrı emir seçilmesinin doğru olamayacağını, bunun İslâm birliğine zarar getireceğini îzah ettikten sonra yanında bulunan Hazret-i Ömer ve Hazret-i Ubeyde bin Cerrah’ı aday gösterdi. Fakat başta yanındaki muhacir arkadaşları olmak üzere ensardan ileri gelen sahâbeler halîfeliğe kendisinin uygun olduğunu belirterek Hazret-i Ebûbekir’e biat ettiler. Böylece Hazret-i Peygamber’den sonra Hazret-i Ebûbekir’in halîfe seçilmesiyle İslâm devletinin siyasî yönetimi şekillenmiş oldu.