Güvenilir Olmak

Âdem SARAÇ

İslâm’a davet başlamıştı artık…

Ama bu davet (şimdilik) gizli yapılıyordu.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, insanları, İslâm’a gizli davet etmeye başladı. Mümkün mertebe çok dikkatli hareket ediyordu.

Öncelikle, dostluğuna güvendiği kimselerden başlamıştı işe. Sonra, kendisini asla reddetmeyeceğinden emin olduğu kimselere yöneldi. Daha sonra da, doğruyu görme ve seçme kabiliyetine sahip kimseleri davet etti.

Güvenilir olmak!

Gönüller Sultanı’nın güvenini almak…

Sevgililer Sevgilisi’ni reddetme cür’e­tinde bulunmadan ve hattâ O’nu sorgulamadan davetine can atmak…

Doğruyu seçme ve görme kabiliyetine sahip olmak…

Özünde, yüzünde, sözünde güvenilir olmak.

Emîn’ler Emîn’inin emîn yoldaşı olmak…

Hayata yeniden başlamak O’nunla…

İşte O Gül ve işte O’nun Güller’i…

Bütün her tarafın sivri dikenlerle istilâ edildiği öylesi bir ortamda, her şeye rağmen özünde gül özünü barındıran şahsiyet âbideleri de vardı…

Güller Gülü’nün arz-ı endam etmesiyle, nâzenin tomurcukların, cânî diken istilâsından sıyrılıp Gül’e yöneldiklerini görüyoruz…

İslâm ile nasiplenmek bir başka nasip işiydi…

İslâm’a girip Müslüman olanlar boş durmuyorlardı. Onlar da kendi çevrelerine ve güvendiklerine anlatıyorlar, daha çok insanın kurtuluşa ermesi için, oldukça büyük bir çaba sarf ediyorlardı.

Öncelikle iki koldan yapılıyordu bu davet. Erkekler ve hanımlar kolu. Yani erkek sahâbeler güvendikleri erkekleri, hanım sahâbeler de güvendikleri hanımları davet ediyorlardı İslâm gülistanına.

Halka büyüdükçe kollar da büyüyüp çoğalıyordu. Köleler kölelere, çocuklar da çocuklara davete başlamışlardı.

Büyük bir gizlilikle yapılan bu çalışma, kısa zamanda meyvesini vermiş, çok sayıda insan kurtulmuştu, İslâm ile.

Her şey gizli yapılıyordu. Gizliden gizliye devam ediyordu davet. Her şey gizlilik esası içinde cereyan ettiği için, namaz da (şimdilik) gizli kılınıyordu.

İnanç sağlam temeller üzerine oturuyor, namaz da bunu ispatlıyordu.

Îman bir nasip işiydi öyle ya…

Önce Hazret-i Hatice nasiplenmişti. Sonra kızları.

İlk Müslümanlardan sonra, onları takip eden diğer ilk Müslümanlar…

İlk ilkler… Sonraki ilkler… Ondan sonraki ilkler…

Îman bir nasip işiydi ve ilk nasipliler de birer gül olarak, İslâm gülistanında yerlerini almışlardı.

Güvenilir şahsiyetlerin büyük fedakârlıkları ve gayretleriyle, Müslümanların sayısı her geçen gün artıyordu.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, bu ilk davet merhalesinde davet edeceği şahısları büyük bir dikkatle seçiyordu.

Gizli davet devam ediyor, sürekli yeni Müslümanlar saflara katılıyorlardı.

İslâm ile şereflenenler, İslâm ile şekilleniyor, yepyeni bir model oluşturuyorlardı.

İslâm bir nasip işi idi. Bundan dolayı nasipliler olduğu gibi, nasipsizler de vardı.

Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, en çok güvendiklerini İslâm’a davet ederken, yanında büyüdüğü ve büyük bir sevgi ve şefkat gördüğü amcası Ebû Tâlib ile yengesi Fâtıma hanımı da davet etti İslâm’a.

Her ikisinin de hiç tereddüt etmeden hemen Müslüman olacaklarını düşünüyordu.

Yengesi hemen Müslüman oldu. Fakat amcası olmadı.

Hanımının ve oğlunun İslâm’a girmesini olumlu karşıladı, ama kendisi Müslüman olmadı. Buna çok üzülen Peygamberimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, çok ısrar etti amcasına. Fakat ne kadar ısrar ettiyse de kazanamadı onu.

“–Ben Sana yalan söylüyorsun demiyorum. Böyle bir şey demediğim gibi, başkalarının demesine de müsaade etmem. Sen ne yaparsan muhakkak ki doğru yaparsın. Bak, oğlum ve hanımım da Müslüman oldular. Onlara da bir şey demedim. Hattâ destekledim. Fakat beni kendi hâlime bırak. Seni sevindirmek için İslâm’a girmek isterdim. Fakat milletin: «Yeğenini hoşnut etmek için atalarının dinini terk etti.» demelerini istemiyorum.

Böyle savunma yapmıştı amcası…

“–Senin için Rabb’ime dua edeceğim ey amcam!”

Böyle söylemişti Peygamberimiz de…

Üzerinde çok büyük emeği olan bu amcasının bir an önce İslâm ile şereflenmesini çok istiyordu. Fakat sadece istemeyle olmuyordu bu. İslâm aynı zamanda bir nasip işiydi.

Yüce Allah kimler için takdir etti ise, onlar girecekti İslâm’a öyle ya.

İslâm bir nasip işiydi… Müslüman da nasipli insan…

Müslüman, hem nasipli insandı ve hem de Peygamberler Sultanı’nın kıstasları çerçevesinde her şeyi ile güvenilir bir şahsiyetti…

Sevgililer Sevgilisi’nin güvenini kazanmak ve o güveni zedelemeden güzel bir hayat sürmek. O’nun örnek almak ve bütün hayatımızı O’nun güzellikleriyle doldurmak…

-Sallâllâhu aleyhi ve sellem-