Vasiyet ve Hikmetler Muhyiddîn-i Arabî’den VASİYETLER

Dr. Âdem AKIN | Muhammed YETİM

Muhyiddîn-i Arabî Hazretleri, öncelikle Kur’ân ve sünnetten süzdüğü bilgilerin, sonra da kendisinden önce yaşayan ulemâ ve evliyânın eserlerinin ve başta Fütûhât-ı Mekkiyye’si olmak üzere bütün kendi kitaplarının özünü 201 vasiyette toplamıştır.

VASİYET 14-B

Benim sana tavsiyem Hak Teâlâ’nın emirlerini îfâ, yasakladıklarından da kaçınma hususunda vukuf ve anlayış ehli olmandır. Ki böylece Allah’ın emir ve nehy ettikleri ile senden neyi irade buyurduğunu bilenlerden olasın.

Sakın Allah’tan dua ve talepte bulunmayan kişilerden olma. Allah’tan dua ve talepte bulunmayan kişi, O’nu cimri addetmiş sayılır. Bu, herkes için geçerlidir. Sana tavsiye edilenleri yerine getirmede eksik kalırsan kendi nefsinden başkasını ayıplama. Sen bilmiyorsan, ben sana öğrettim. Unutkan ve gafil bir kişiysen, sana nasihat ve îkazda bulundum. Ve eğer sen mü’min isen vaaz u nasihat sana fayda sağlar. Ben sana bunları nasihat etmekle Allah’ın emrine uymuş oldum. Nasihatten fayda görmen, senin îmanının şâhitlerindendir. Allah Teâlâ benim ve senin hakkında şöyle buyurmuştur:

“Vaaz ve nasihate devam et; çünkü vaaz, mü’minlere fayda verir.” (Zâriyat Sûresi, 55)

Nasihat sana fayda vermiyorsa kendi nefsinin îmanını itham et. Muhakkak ki Allah sözünde dosdoğrudur ve nasihatin mü’minlere fayda verdiğini bildirmektedir.

Evvelce zikrettiğimiz hadîs-i kudsînin1 devamında: “Sizi bağışlayayım.” sözünden sonra şöyle buyrulmaktadır:

“Ey kullarım! Sizin bana hiçbir zararınız erişmez ki Bana zarar veresiniz. Ve Bana sizin hiçbir faydanız erişmez ki, Bana fayda sağlayasınız.”

Malûmdur ki Allah -Sübhânehû ve Teâlâ- asla fayda veya zarara uğramaz. Zira O, bütün âlemlerden/varlıklardan müstağnîdir. Fakat hadîs-i kudsîde -yedirilme içirilme hususlarında bahsettiğimiz üzre- Allah Teâlâ, kendini kulları menzilesinde imiş gibi zikretmekte ve böylece kullarının, O’na fayda veya zarar eriştirmekten pek fazla âciz oldukları hususunda bizi uyarmaktadır. Bu hususlarda kullardan O’na bir şeyin erişmesi muhâldir. Fakat O bir topluluk hakkında: “Onlar, Allah’ın hışmına sebep olan şeylerin ardına düştüler.” (Muhammed Sûresi, 28) buyurmaktadır. Bu durum, Allah’ın kendisini tenzih ettiği zâhirî bir zarardır. Bu, meselâ tevbekâr gibi, Allah’ı râzı edecek, O’nu sevindirecek bir amel işleyen bir kulun bu tevbesi sebebiyle Allah’ın sevinmesi hususunda da böyledir. (Yani bu da Allah’ın kendisini tenzih ettiği zâhirî bir faydadır.)

Bu hadîs-i kudsî, Allah’ı bilmek hususunda: “O’nun misli gibi bir şey yoktur.” (Şûrâ Sûresi, 11) âyetinin ifade ettiği şeyi bilmeyen zayıf ruhlu kişilerin bu hususlardaki hastalığına şifâ olacak bir ilâç gibidir.

Hadîs-i kudsî’nin devamı şöyle gelmektedir:

“Ey Kullarım! Sizin ilkinizden sonuncunuza, insanınızdan cininize kadar her biriniz dünyadaki en takvâ sahibi kişinin kalbi gibi olsanız, bu benim mülküme hiçbir şey katmaz.

Ey Kullarım! Sizin ilkinizden sonuncunuza, insanınızdan cininize kadar her biriniz dünyadaki günahkâr ve isyankâr adamın kalbi gibi olsanız, bu benim mülkümden hiçbir şey eksiltmez.

Ey Kullarım! Sizin ilkinizden sonuncunuza, insanınızdan cininize her biriniz bir tek arazide toplanıp Ben’den isteseniz ve Ben de her birinize her istediğinizi versem, bu benim mülkümden ancak deniz suyuna batırılmış bir iğne deliğinin denizden eksilttiği kadar eksiltir.”

Zikrettiğimiz bütün bu şeyler hasta ruhlara birer ilâçtır. Ey dostum bu ilâçları kullan! Cenâb-ı Hak şöyle buyurmaktadır:

“Bütün bunlar sizin amellerinizdir. Ben bunları sayacağım ve her birinin de hakkını vereceğim. Her kim bir hayır bulursa Allah’a hamd etsin. Ve her kim bir hayırdan gayrısını bulursa, ancak kendi nefsini ayıplasın.”

Bir ihtiyacı için dilenen kişi zelîl olmuştur. Allah’tan başkasına karşı zelîl olan da sapkınlığa düşmüş, nefsine zulmetmiş ve kendisini hidâyete erdirecek yola girmemiştir.

Bu benim sana vasiyetimdir, ona sımsıkı sarıl. Bu benim sana nasihatimdir, onunla amel et. Allah Teâlâ kitabıyla ve rasûllerinin diliyle kullarına vasiyet etmektedir. Kullanmakla saadete ereceğin bir şeyi sana tavsiye eden her bir kişi, Allah’ın sana gönderdiği bir elçidir. Rabb’inin katında ona teşekkür et!..

EL-HİKEMÜ’L-ATÂİYYE’DEN HİKMETLER

Ahmed Bin Muhammed İbn Atâullah el-İskenderî’nin eşsiz ve ölümsüz eseri olan el-Hikemü’l-Atâiyye 264 veciz hikmetten oluşmaktadır. Bu hikmetlerin muhtevası üç kısımda toplanır:

1. Arı duru Allah inancı, yani tevhid,

2. Güzel ahlâk,

3. Nefsi her türlü kötülükten temizleyerek Allah yoluna girmek.

HİKMETLER -XV-

Hikmet 129

Hiçbir şey sana zarûret hâli kadar tâlip olmamıştır. Zillet ve ihtiyaç kadar başka hiçbir şey de senin için ilâhî mevhibe ve ihsanları çabuklaştırmamıştır.

Hikmet 130

Sen ancak günah ve mâsiyetlerin yok olup, iddiaların da son bulduktan sonra Allah’a ulaşacaksan, ebediyyen ulaşamayacaksın demektir. Fakat O, seni kendisine ulaştırmak istediği zaman senin vasfını ve sıfatını kendi vasfı ve sıfatıyla örter. Yani O’na ulaşman senden O’na olan şeyler (ibadetler, tâatler, dualar…) sebebiyle değil O’ndan sana gelen şeyler (ilâhî mevhibeler, rahmet tecellîleri) sebebiyle olur.

Hikmet 131

Eğer O’nun (ayıp ve kusurlarımızı) güzel örtüşü olmasaydı hiçbir amel kabule lâyık olmazdı.

Hikmet 132

Sen itaat ve ibadet ettiğin anlarda, isyan içinde bulunduğun hâllerden daha fazla Allah Teâlâ’nın hilmine ve şefkatine muhtaçsın.

Hikmet 133

Setr (günahların örtülmesi) iki türlüdür: 1- (Kulu) günahtan örtmek (uzak tutmak), 2- (Kulun) günahını örtmek (gizlemek). Avamdan olanlar, halk içinde mertebe ve değer kaybetmekten korktukları için Allah’tan günahlarının örtülüp gizlenmesini isterler. Havâstan olanlar ise Melîk-i Hak olan Allah Teâlâ’nın nazarından düşme korkusuyla günahlardan korunmayı dilerler.

Hikmet 134

Sana ikramda bulunan kişi aslında sendeki setr-i cemîle (Allah’ın güzel örtüşüne) ikram etmektedir. O hâlde hamd, sana ikram ve teşekkür edene değil setredenedir.

Hikmet 135

Senin ayıbını en iyi şekilde bildiği hâlde sana dost olandan başka dostun yoktur. Bu da ancak senin Kerem Sahibi olan Mevlâ’ndır. En hayırlı dost, senden ona hiçbir fayda olmadığı hâlde seni isteyendir.

Hikmet 136

Senin için yakîn (şeksiz-şüphesiz bilme) nûru parıldayacak olursa âhireti, âhiret yolculuğundan bile daha yakın görürsün. Dünyadaki güzellikler ise sana, yokluğa mahkûmiyet karanlığı onların üstlerini kaplamış bir hâlde görünür.

____________________________

1 Hadîs-i kudsînin baş kısmı şöyledir:

“Ey kullarım, Ben zulmetmeyi nefsime haram ettim. Onu aranızda dahî haram kıldım. Birbirinize zulmetmeyin! Ey kullarım, benim hidâyet eylediklerimden başka her biriniz dalâlettesiniz/sapkınlıktasınız. Benden hidâyet isteyin ki size hidâyet vereyim. Ey kullarım, benim doyurduklarımdan başka her biriniz açsınız. Benden doyurulmayı talep edin ki sizi doyurayım.Ey kullarım, benim giydirdiklerimden başka her biriniz çıplaksınız. Benden giydirilmeyi isteyin ki sizi giydireyim. Ey kullarım, siz gece-gündüz hata/günah işler durursunuz. Ben ise bütün günahları bağışlarım. Benden bağışlanma talep edin ki sizi bağışlayayım.”