Su ve Gül

Harun ÖĞMÜŞ

Epeydir âlemin ağzında birse bin katılır,
Asırlar önce geçen bir hikâye anlatılır:

Yeşil içindeki bir hüsn ü ân diyârında,
Bir alca gül var imiş bir nehir kenârında…

Itır ve renge dönermiş nehirden aldığı su,
Tutarmış âlemi emsâli olmayan kokusu…

Cihanda hangi güzel kıskanılmamış? Heyhât!
Tanır mı diş bileyenler cemâle hakk-ı hayat?

Yetişmiş öyle bir ayrık gülün de çevresine,
Suyun ya rengine lâf söylemiş veyâ sesine…

Temizleyen sudur ammâ bütün semâyı, yeri,
Çamur atılsa kalır mutlakâ biraz eseri…

O gül de gaflete düşmüş bir an nasıl bilmem
İnanmış ayrığa nehrinden almamış su ve nem,

Susuz da al al açar zannedip de goncasını,
Hazırlamış ebediyyen solup sararmasını!

Düşünmemiş ki nehir olmadan bekâsı muhâl,
Eliyle kestiği aslında kendi bindiği dal!

Hayat veren o su hâlâ gürül gürül akıyor,
Fakat cihan, güle hasret çekip ağıt yakıyor!