KİTAP TANITIMI

MUSTAFA KEMÂLEDDİN BEKRÎ ve TASAVVUFÎ GÖRÜŞLERİ
İslâm düşünce, kültür ve medeni

yetinin önemli bir parçası olan tasavvuf, tarih boyunca İslâm coğrafyasında etkili olmuş ve her dönemde yetiştirdiği örnek şahsiyetleri ile topluma yön vermiştir. Osmanlı toplumunda tasavvuf ve tarîkatlarin üstlendiği fonksiyonlar, yapılan akademik ve ilmî araştırmalarla gün yüzüne çıkarılmaya devam etmektedir.

Bu çerçevede esere konu edilen ve ayrıntılı olarak incelenen Mustafa Kemâleddin Bekrî, Halvetî Tarîkatı’nın Bekriye şubesi kurucusudur. Abdülganî Nablûsî’nin himayesinde yetişmiştir. Halvetî-Şâbânî Şeyhi Abdüllatîf b. Hüsâmeddin (ö.1121/1709)’e intisap ederek halîfesi olmuş ve şeyhinin vefatından sonra Halep’te yerine postnişin olmuştur.

Kâdiriye ve Nakşibendiye Tarîkatları’na da müntesip olan Mustafa Bekrî’nin kurduğu tarikattan Hıfniye, Semmâniye ve Kemâliye kolları doğmuştur. Tarîkat, bu kollar vasıtasıyla Mısır, Kuzey Afrika, Suriye, Hicaz ve Yemen’de yaygınlık kazanmıştır.

Mustafa Bekrî, çok sayıda eser veren bir müelliftir. Tarîkatta yenilik olarak tertip ettiği bazı virdlerin yer aldığı «el-Fethu’l-Kudsî ve’l-Keşfü’l-Ünsî», en meşhur eserlerinden biridir.

Çok sık seyahat eden Bekrî, Osmanlı’nın başkenti İstanbul’a üç defa gelmiştir. Arap asıllı bir şeyh olarak, Osmanlı’nın İslâm’a hizmet ettiğini ve bu yüzden onlara itaat edilmesi gerektiğini savunmuştur.

Eser, 18’inci yüzyıl mutasavvıflarından Mustafa Bekrî’nin hayatı, eserleri ve tasavvufî görüşlerini konu edinmektedir. Tasavvufun inceliklerini öğrenmek isteyenlerin okuması gereken önemli bir çalışmadır.

Mustafa Kemâleddin Bekrî ve Tasavvufî Görüşleri

Dr. Ramazan MUSLU
Erkam Yayınları
(0 212) 671 07 00

YAZIYORUM ÖYLEYSE VARIM

Prof. Dr. Ahmet SEVGİ deneme kitaplarının beşincisi olan “Yazıyorum Öyleyse Varım” isimli kitabında yazmanın önemine vurgu yapıyor.

“«Okumak» ekmekse, «yazmak» da dermektir. Yazmayan toplum, ürününü toplamayan çiftçiye benzer.” diyen yazar, yazma fiilinin insanın en bâriz vasıflarından birisi olduğunu ifade ediyor.

Muhtelif tarihlerde kaleme alınmış kısa denemelerden oluşan kitapta yazmak mefhumunun etrafında, düşünmek, konuşmak, okumak, kitap kültürü ilh… gibi konular da ele alınıyor.

Yazıyorum Öyleyse Varım

Prof. Dr. Ahmet SEVGİ
(0 535) 987 01 67

MEVLİD ŞERHİ GÜLZÂR-I AŞK

Tasavvuf kültürüne ve tarihine dair telif etmiş olduğu mühim eserlerle bilinen yakın dönem mutasavvıflarından Osmanzâde Hüseyin Vassâf’ın şu ana kadar hiç neşredilmemiş olan Mevlid Şerhi, Dergâh Yayınları tarafından basıldı. 664 sayfalık bu önemli eser Süleyman Çelebi’nin Vesîletü’n- Necât isimli Mevlîd-i Şerîf’inin bilinen en geniş ve en önemli şerhi olma vasfını taşıyor.

Dr. Mustafa TATCI, Dr. Musa YILDIZ ve Kaplan ÜSTÜNER’ in birlikte neşre hazırladıkları bu mühim çalışma, eserin Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunan, müellif hattıyla yazılmış yegâne nüshasına dayanıyor.

Müellifin eseri telif ederken istifade etmiş olduğu kaynakların listesi oldukça dikkat çekici bir zenginliğe sahip. Müellif; tefsir ve hadis kitapları başta olmak üzere birçok kelâm, fıkıh, felsefe, tarih, coğrafya kitabından istifadeyle eserini kaleme almış. Bu eserler içersinde bilhassa dîvânlar çok büyük bir yekûn tutuyor. Zaten eserin şerh kısımlarında kullanılan ve çoğu zaman tamamı verilen şiirlerin bolluğu hemen dikkati çekiyor. Şerh kısmında en çok zikri geçen ve kendisinden iktibas yapılan eserler içerisinde Muhammediyye’nin ise ayrı bir yerinin bulunduğu göze çarpıyor.

Mevlid Şerhi Gülizâr-ı Aşk

Osmanzâde Hüseyin Vassâf
Dergâh Yayınları / (0 212) 520 46 96

DERVİŞ ÇEYİZİ

Nurhan ATASOY’ un Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından basılan bu çalışması tamamı renkli olmak üzere 312 sayfadan oluşuyor. «Türkiye’de Tarikat Giyim ve Kuşam Tarihi» alt başlığıyla sunulan eser, alanındaki büyük bir boşluğu dolduruyor. İlk önce minyatürlerdeki derviş kıyafetlerini inceleyen yazar, daha sonra her tarîkatin giyim ve kuşamını ayrı başlıklar altında incelemiş. Bu incelemesini da zengin bir fotoğraf arşiviyle desteklemiş. Kıyafetlerde yer alan unsurların ve renklerin sembolik anlamlarına da temas ettikten sonra giyimle ilgili merasimlere de değinmiş.

Derviş Çeyizi “Türkiye’de Tarikat Giyim ve Kuşam Tarihi”
Nurhan ATASOY / T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı

MOLLA CÂMÎ’NİN ERBAÎN’İ VE MANZÛM TÜRKÇE TERCÜMELERİ
Molla Câmî 1481 senesinde «Erbaîn-i Câmî» isimli bir eser vücuda getirmiş ve bu eserinde, 40 adet hadîs-i şerîfi Farsça kıt’alar hâlinde tercüme etmiştir. Molla Câmî’nin bu manzûm 40 hadis tercümesi Türk ulemâsı ve şairleri arasında da bir hayli alâka ve itibar görmüştür. Nitekim birçok Türk şairin bu manzûmeleri yine Türkçe manzûm olarak tercüme etmeleri bunu göstermektedir. İşte Prof. Dr. Ahmet SEVGİ’ nin bu çalışması, bu manzûm tercümeleri bize tanıtıyor.

Eserde manzûm tercümeleri verilen şairler şunlar: Ali Şir Nevâî, Fuzûlî, Rıhletî, Nâbî, Müfîd, Münîf, Seyyid İbrahim, Zühdî. Ayrıca şairi tespit edilememiş bir manzume daha bulunmaktadır. Müellifin bilinmemesi sebebiyle bu şairin mahlâsı «Lâ-edrî» olarak yazılmış… Erbaîn’de yer alan ilk hadîs-i şerîf şu:
“Sizden biri kendi nefsi için istediğini mü’min kardeşi için de istemedikçe gerçekten îman etmiş olmaz.”
Bu hadîs-i şerîfin Fuzûlî tarafından yapılan manzum tercümesi ise şöyle:
Mü’min olmaz kişi hakîkat ile
Tutmayınca tarîk-i terk-i hevâ
Her ne öz nefsine revâ görse
Yâr ü kardaşa görmeyince revâ

Molla Câmî’nin Erbaîn’i ve Manzûm Türkçe Tercümeleri
Prof. Dr. Ahmet SEVGİ / (0 535) 987 01 67

SÖZÜ DİLDE HAYALİ GÖZDE
İsmail KARA, hâtırat nev’inden yazmış olduğu biyografi yazılarını kitaplaştırdı. Bu hâtıratta yer alan isimler yakın dönem ilim, kültür, sanat, matbuat ve siyaset hayatımızın gayet detaylı bir haritasını çıkaracak vasıfta…

Kitapta resm-i geçit yapan zevât arasında, sahafından, akademisyenine; Mevlevî postnişininden, Halk Partili bürokratına; ilim adamından, mûsıkîşinasına; cevval kalem erbâbından, Melâmîmeşrep dervişine kadar bir çok farklı meslek ve meşrepten insanla tanışmak mümkün. Hâtıratı nakledilen bu kişilerden bazılarının isimlerini saymak gerekirse:

İlim ve şahsiyet âbidesi Muhammed Hamidullah, âteşîn ruhlu mütefekkir ilim adamı Nurettin TOPÇU, Mehmet Ali Aynî’nin Halk Partili torunu İsmail ARAR, himmet-i pîr ile âyin besteleyen Cinuçen TANRIKORUR, «Destursuz
Bağa Girenler» in «el-muhâcim dâima»sı Orhan şaik GÖKYAY, ısrarla alfabesini asla değiştirmeyen Ziyat Ebuzziyâ, Melâmî-meşrep Ahmet YIVLIK Hoca, nesli kesilmiş sahaflardan Ali İhsan YURD, Mevlânâ âşığı Annemarie SCHIMMEL ilh…

Satır aralarında da birçok tanıdık isme rastlamak mümkün…

İsmail KARA kitabının önsözünde sebeb-i teli kabîlinden şunları söylüyor:

“Bu kitapta tesadüf edeceğiniz zevât hakkında hâtıra-deneme metinleri kaleme almanın benim için vazife diyebileceğim bir tarafı var. Onlar kaderin sevkiyle tanıdığım, bilgi ve görgü itibariyle istifade ettiğim, dünya tasavvurları hakkında fikirler ve intibâlar edindiğim, bir ilmî çabanın nasıl yürütüleceğiyle alâkalı tutamaklar yakaladığım hayatımın tesadüfleri oldular. İyi ve bereketli tesadüfler…”

İsmini Arşî tarafından Hayâlî’nin vefatına düşürülmüş olan: «Sözü dilde, hayâli gözde kaldı.» tarih mısraından alan kitap, titiz ve edebî üslûbu ile de ayrı bir değere sahip.

Sözü Dilde, Hayali Gözde
İsmail KARA
Dergâh Yayınları
(0 212) 520 46 96