BU TOPRAĞIN GÜR SESİ

M. Nihat MALKOÇ mnm61mnm@hotmail.com   Öz canından fazlaca sevmişti aziz yurdu, İstikbâlimiz için nice hayaller kurdu, Hakk’ı terennüm etti, o bir kalemli ordu; Huzurun tek adresi sensin Mehmed Âkif’im! Bu toprağın gür sesi sensin Mehmed Âkif’im! Önce mideyi değil, aç ruhları doyurdun, Azığı kelâm olan, sofralara buyurdun, Mazlumların sesini insanlığa duyurdun; Al bayrağın gölgesi sensin Mehmed Âkif’im! Bu toprağın gür […]

Continue reading »

YÂRENE GÜL YOLLANINCA…

M. Faik GÜNGÖR m.f.g.023@hotmail.com   Dağılır sis, biter keder, Yârene gül yollanınca… Âcizliğini fark eder, Dili zikre dolanınca… Hak gelir, eğik doğrulur, İlim irfanla yoğrulur, Âkıbeti hayır olur; Hayal hayra bulanınca… Gam yüküyle bel bükülür, Güzellik tenden sökülür, Sararmış yaprak dökülür; Gövde hafif sallanınca… Ağlamak varken gülünmez, Gönüller fetheden ölmez, Kelimeler kâfî gelmez; Akraz çocuk dillenince… Câhil, mürşidiyle pişer, İyiliğe […]

Continue reading »

BAHARDAN HAZÂNA…

Kelâmî Cihan Dede   Berg-i ömrüm döküldü saçıldı, Gülşen-i dehrde şükûfe-misâl. Meyve-i maksad olmadı hâsıl, Zâyi etti havâdis-i meh ü sâl. Gel bahâr u hazân-ı âlemden Gözün aç gāfil olma ibret al! Berg: Yaprak. Dehr: Dünya, cihan, âlem. Şükûfe: Çiçek. Meh ü sâl: Ay ve yıl. Zâyi etmek: Kaybetmez, boşa vermek. Vezni: feilâtün / mefâilün / feilün (fâilâtün) (fa’lün)

Continue reading »

HESAP VAKTİ

Kemal AKGÜL kemalakgul1903@gmail.com   Ömrü törpülüyor zaman törpüsü, Fânîlik sırrına ermen gerekir. İnsan ölmez bitmeyince görgüsü, Hepsini yaşayıp görmen gerekir. Bir kısır döngüye takıldın yine, Gün, hafta, ay derken tükendi sene, Gitgide hesabın kabardı gene; Zararın farkına varman gerekir. Senin olsa şu dünyanın yekûnu, Olamazsın ebediyyen meskûnu, Hasat edebilmek için ekini; Vaktinde tarlayı sürmen gerekir. Uyanık olanın kurtulur başı, Çok […]

Continue reading »

MEVLÂNÂ’NIN GAZELİNİ TÜRKÇE SÖYLEYİŞ -10- ELİNDE BEN BİR ASÂ!*

Harun ÖĞMÜŞ harunogmus@gmail.com   Sen od peşindeki Mûsâ, elinde ben bir asâ! Tutunca bir odunum, attığında ejderhâ! Zaman ve yerle mukayyet değilsin aslā sen, Benimse savrulur ömrüm eserken aşk u hevâ! Fakat değil bir ömür, bende bin ömür olsa, Senin yolunda ederdim inan bir anda fedâ! Duyunca vasfını gözden, gönül göz olmadadır, O anlatışta ne dil var, ne ses, ne […]

Continue reading »

UYANIŞ HAZİNESİ

GÜNBEYLİ (Mahmut TOPBAŞLI) mahtopbasli@hotmail.com   Çocuksu yüreğime nice hayal saklanır, Gönlümün aynasında, meçhul melâl saklanır. Düşüncemin közünü yoklarken fırtınalar, Kuşkunun kollarında, bin bir cidal saklanır. Başıboş umutlara değerken kirpiklerim, Zağlı hasretlerime, hepten muhal saklanır. Ah çekip yutkunurken bahtıma sitem ile, Zamanın kıskacına, sorgu sual saklanır. En çetrefil cevaba muhatap olan aklım, Söyleyemez zikrini, dilime lâl saklanır. Her dem yeniden doğan […]

Continue reading »

SÖZ ve ÖZ

ECRÎ (Huzeyfe YÜKSEL)   Hasta kalpten dile kem laf gelir elbet. Tatlı söz söyleyenin kalbini seyret. Bil ki Ecrî sözünün harcı özündür, Söz, özün muhteviyâtından ibâret. vezni: feilâtün / feilâtün / feilâtün (fâilâtün)

Continue reading »

HESAP VAKTİ

CELİL (Halil GÖKKAYA) halilgokkaya@gmail.com   Beşikten mezara bir seyahat var, Kırk yılda bir gelir fırsat durağı!.. Verdiklerin senin, verdiklerin kâr, Ne güzel istasyon hayrat durağı!.. Şeytanlar pusuda nöbet bekliyor, Ölüm, kapımızı her an yokluyor, Her güne en az beş davet ekliyor; İmtihanla dolu hayat durağı!.. Şâheser kubbede, ecdâdın sesi, Kur’ân muhabbeti, hadis hevesi! Ganîmet bilelim bir tek nefesi; Rabbimiz’in lutfu […]

Continue reading »

MUHABBET BAĞI RÂBITA

Bekir İsmet ÇİÇEK bekirismetcicek@gmail.com   Muhabbettir yolda esas sermaye, Kalpler buluşturan usûl râbıta. Âdâba riâyet nihâî gaye, Kararında sevgi makbul râbıta. Ashab candan fazla sevip cânânı, Öyle elde etmiş kâmil îmânı, Her şey fedâ imiş Habîb’e hani; Gönüllere sultan, o gül râbıta. Hani kavak yeli başlarda eser, Süflî bir meşhura meftûn olur ser, Taklit ile olur ondan bir eser; Süfliyse […]

Continue reading »

RUBÂÎ

Ârif Nihad ASYA   Yer yoktur kayda, şarta, istisnâya… Gönlüyle gelen, Hazret-i Mevlânâ’ya, Geçtiğini duyar yavaş yavaş varlığının, Bir tatlı akışıyla maddeden mânâya.

Continue reading »
1 85 86 87 88 89 489