Asıl Tedbir Alınması Gereken Salgın; MÂNEVÎ HASTALIKLAR

Raif KOÇAK raifkocak@gmail.com

Hayatımız normal seyri içerisinde devam ederken, son birkaç aydır fevkalâde bir gündemle meşgul olmaya başladık. Ağırlığı bir miligram bile gelmeyen bir varlık, dünyanın düzenini altüst etti. Evvelce belki ölümü filân düşünürdük de bu vesile ile biraz daha yakına geldi, daha net bir şekilde hisseder olduk. Evvelce; «Vazgeçilmez!» dediğimiz; «Olmazsa olmaz!» dediğimiz birçok alışkanlığımızı, salgın sonrasına tehir eder olduk. Marketlerden yapılan alışverişlerin kalemleri bile değişti, lüks tüketim azaldı, sadece hayatı idâme ettirmek için zarurî olan şeyler alınır oldu.

Hayatımızın kısa bir dönemine tesir eden bu virüsle ilgili; ülkeler ciddî mânâda tedbirler alıyor, devâsâ bütçeler harcayıp, bu hastalığı iyileştirmek için gayret gösteriyorlar. Bizler de ferdî olarak birkaç aydır tavsiye edilen tedbirlere riâyet edip, bu hastalıktan kendimizi muhafaza etmeye uğraşıyoruz.

Müslüman; iki hayata inanan insan demek. Dünya hayatı; bize tayin edilen zamana kadar devam edip, takdir edilen sebeple son bulacak. Ondan sonra, âhiret yurdunda ebedî olan asıl hayatımız başlamış olacak.

Hastalık denilince aklımıza evvelâ fizikî hastalıklar geliyor. Bu hastalıkların bazıları son derece tehlikeli olmasına, yakaladığı insanı belki yıllarca veya bir ömür boyu sıkıntıya sokmasına rağmen; neticede ölüm ile bu hastalıklardan kurtulabilmek mümkün. Ama öyle hastalıklar da var ki tesirini hem dünyada hem de neticeleri açısından âhirette görebilmemiz mümkün.

Fizikî hastalıklardan korunmanın yolları mevcut. Öncelikle bu hastalıklara yakalanmamak için tedbir almak, şayet yakalanmışsak tavsiye edilen ilâçları kullanmak yeterli. Bu tedbirler için ülkeler; sağlık sistemleri kuruyor, müesseseler inşâ ediyor, ciddî bütçeler harcayarak bu konuda uzman insanlar istihdam edip aşılar ve ilâçlar geliştiriyor, daha çocukken bu aşılar insanlara yapılarak hastalıklardan korunuyor. Neticede bazı hastalıklarda bu tedbirler işe yarayıp başarılı oluyor, bazılarında ise başarılı olamıyor.

Günümüz insanı karşılaştığı her şeyi müşahhas şeylerle kıyaslıyor. Onun için eliyle dokunmadığı, gözüyle görmediği şeylere yaklaşımı farklı oluyor. Bundan dolayı hastalık denilince akla; bedenine ağrı veren, acı çektiren, kendini sıkıntıya sokan şeyler geliyor.

Oysaki kaynaklarımızda «mânevî hastalıklar» olarak tabir edilen birçok hastalıklar var ki kişiler bu hastalıklara yakalandıklarının farkında bile olmuyorlar. Bazıları da bu hastalıkları iyi bir şeymiş gibi sahiplenip, bu hastalıkla övünebiliyor bile. Bu hastalıkları tek tek saymaya yerimiz müsaade etmiyor; ancak ilgilisi bu konuyla ilgili eserlere müracaat ettiğinde, kendisinde bu hastalıkların mevcut olup olmadığını ve varsa yapılması gerekenleri teferruatlı bir şekilde öğrenebilir.

Örnek olması açısından, bu hastalıklardan çok yaygın hâle gelen bazılarını sayacak olursak bunlar; îmansızlık, fitne, kibir, iftira, gıybet, riyâ, haset, cimrilik ve şehvet gibi günümüz insanına hafif gelen, ama mühim neticeler meydana getiren belâlardır. Bu hastalıkların tıpkı diğer hastalıklarda olduğu gibi önceden tespit edilerek, tedbirlerinin alınması mümkündür. Nasıl ki diğer hastalıkların aşısı varsa; bu hastalıkların da aşıları, ilâçları mevcut. Talep edene, tedavi olmak isteyene.

Bu konuyla ilgili Katâde -rahmetullâhi aleyh-;

“Kur’ân, hastalığınızı da ilâcınızı da göstermiştir. Hastalığınız günah işlemek, ilâcı ise istiğfâr etmektir.” buyuruyor.

Hem mânevî hastalıkların hem de fizikî hastalıkların birçoğunun ana merkezi, çıkış yeri insanın midesidir. Bu mühim hususta İmam Gazâlî Hazretleri muazzam eseri İhyâ’da şu tedbiri bizlere tavsiye etmektedir.

“Mide şehveti; hakikatte bütün şehvetlerin kaynağı, maddî ve mânevî hastalık ve âfetlerin yuvasıdır. Mide şehveti, cinsiyet şehvetini tahrik eder; bu ikisi birlikte mal ve şöhret şehvetini uyandırır; bu şehvetler de her türlü çekişme, kavga, hile, zulüm, kıskançlık, fuhuş ve ahlâksızlığa sebebiyet verirler. Bütün bu kötülükler, başlangıçta mide şehvetine uymanın zehirli meyveleridir. Hâlbuki insan; bu şehveti kırıp az yemek veya gerekirse aç kalmak sûretiyle diğer şehvetlerin uyanmasını ve azgınlaşmasını önlerse, gāilesiz ve lekesiz bir saflık ve sadelik içinde Rabbine itaat etme imkânını bulur. O zaman, dünyayı âhirete tercih etme ve ömür sermayesini geçici şehvetlerin peşinde yitirip mahvetme felâketinden de kurtulur.”

Kısacık dünya hayatında; hastalıklardan korunmak için birçok tedbir alan insanoğlunun, ebedî hayatını etkileyecek olan mânevî hastalıklara, daha fazla ehemmiyet göstermesi ve asıl bunlar için ciddî tedbirler alması gerektiğini düşünüyorum. Bu tedbirler çerçevesinde, malûm salgınla ilgili hazırlanan îkaz afişlerindeki 14 tedbir dikkatimi çekti. Bu tedbirlerden ilhamla gönlümde şu maddeler sıralandı:

1. Mânevî hastalıklardan korunmak için, sürekli abdestli gezmeyi bir alışkanlık hâline getirmeliyiz. Zira abdestli olmanın hadîs-i şeriflerde; ibâdetleri kolay yapmak, günahlardan korunmak, ibâdet sevâbı kazanmak, rızkın genişlemesi ve meleklerin koruması altında olmak gibi birçok faydasının olduğu ifade edilmiştir.

2. Kendisinde mâneviyat eksikliği olan veya haram helâl hassâsiyeti olmayan insanlarla aramıza mesafe koymalıyız. Zira; “Kişi dostunun dîni üzeredir…” (Ebû Dâvûd, Edeb, 19) îkazı son derece mühimdir.

3. İslâm’ın haram kıldığı mekânlardan uzak durmalı, bulunduğumuz mekânları da inancımız çerçevesinde düzenlemeye gayret etmeliyiz.

4. Kılık kıyafetimizin İslâm’ın sınırları içerisinde olmasına dikkat etmeli; hâl ve davranışlarımızda, İslâmî edep ve kaidelere riâyet etmeliyiz.

5. Tâat ve ibâdetlerimizde gevşeklik veya problem varsa, bu eksikliğimizi gidermek için ehil kişilere müracaat etmeli ve onlardan yardım almalıyız.

6. Nâmahrem kişilerle olan münasebetlerimize dikkat etmeli, lâkayt hareketlerden kaçınmalı ve asla tokalaşmamalıyız.

7. Gün içerisinde; gözümüz, kulağımız veya dilimizle isteyerek veya istemeyerek de olsa birçok günaha ortak olmaktayız. Sürekli istiğfâr ile hem bu âzâlarımızı hem de etkiledikleri kalbimizi temizlemeye gayret etmeliyiz.

8. Gerek işimizde çalışırken gerek kazandığımız parayı harcarken, yerken veya içerken helâl ve temiz olandan ölçülü bir şekilde kullanmaya dikkat etmeliyiz. Vücuda giren helâl lokmanın insanı helâl olana sürüklediği gibi, haram lokmanın da insanı haramlara sürükleyeceğini unutmamalıyız.

9. Bize verilen her şeyin bir emânet olduğunu; dolayısıyla bir gün bizden alınacağını tam mânâsı ile idrâk etmeli, bunun için de elimizi hep vermeye ve infâk etmeye alıştırmalıyız.

10. Neye inandığımızı, nasıl inanmamız gerektiğini tam mânâsı ile öğrenmeli; bunun gereği olarak yapmamız gereken tâat ve ibâdetleri hassas bir kalple ve huşû ile edâ etmeye gayret etmeliyiz.

Rabbimiz bizleri maddî ve mânevî hastalıkların tümünden muhafaza etsin. Tertemiz bir yüzle ve parlak bir alınla huzûruna çıkmayı nasip etsin inşâallah.