BİR ÇINAR DAHA TARİH OLDU! Ali ÖZTAYLAN Amca.

Hikmet AÇIKSÖZLÜ

Son Osmanlı çınarlarından biriydi.

Bu teşbih, belki pek çok kimse için söylenmiştir. Fakat Ali Amcanın çınar gibi hâli bir başkaydı.

Çünkü;

Her şeyde, her hususta, her meselede ve her özellikte bir çınardı o.

Edebiyle çınardı. Ahlâkıyla çınardı. İrfanı ve basîretiyle çınardı. Üstün muamelesiyle çınardı. Hâtıralarıyla çınardı. Mehmed Âkifler, Tâhiru’l-Mevlevîler, Ali Haydar Efendiler, Sâmi Efendi ve Musa Efendiler ve daha nice büyük üstatların hususî sohbet ve dostluklarıyla çınardı. Uzun ve hayırlı bir ömrün bereketi olan tarihî dağarcığıyla çınardı. Dalları, etrafındaki herkesi kanatları altına alan bir çınardı. Haşmet ve gölgesi altında gönüllerin huzur bulduğu bir çınardı.

İslâm’ın incelik, hassasiyet ve vakarı ile güler yüzü onda çok tabiî bir karakter hâlindeydi.

Gönlü bütün gönüllere açıktı. Bütün mahlûkat onun dostuydu.

Üstün şahsiyet ve ahlâkında her zaman âlîcenaptı. Tıpkı bir arı gibi. Nasıl ki bir arı, yaptığı balı şu yesin bu yemesin diye bir şey demezse, o da öyleydi. Kendisini seven, sevmeyen herkese karşı faydalı olur, her hâlükârda faziletli davranırdı. Yine nasıl ki arı, temiz yiyip temiz ikram ediyor ve konduğu dalı da kırmıyorsa, o da öyleydi.

Şahsına münhasır pek müstesna bir insandı.

Gönlü devamlı Hazret-i Mevlânâ gibi herkese: “Bâzâ, bâzâ/Gel, gel!” demekteydi. Elbette ki gelenleri de irfan düstûru ile, daha doğrusu gerçek tahsilin edebiyle yoğururdu.

Onu Ali ÖZTAYLAN Amca yapan da zaten küçüklüğünden beri tahsil edip mezunu olduğu bu gerçek tahsildi.

Bu tahsil ki;

İnsanlık tahsili… İnsanı, ahsen-i takvim sırrına erdirerek velâyet tahtına oturtan bir tahsil. Kulluğu idrak ettiren bir tahsil. İlim dünyasındaki doktorluk, doçentlik, profesörlük gibi bu âleme ait bütün kariyerlerin çok çok üstünde bir tahsil. Zira o unvanları belli bir gayret ve liyakatle almak, şartları çerçevesinde kolaydır, ama bir Ali ÖZTAYLAN Amca olabilmek, oldukça zordur.

Etrafımıza şöyle bir bakalım.

Binlerce ilim adamı varken kaç tane Ali ÖZTAYLAN Amca var? Demek ki onun tahsili, sandığımızdan daha büyük. Herkesin mezun olabileceği basit bir tahsil değil.

Bu sebeple müstesnaydı.

Çünkü her hâli, gerçek tahsilin mayasındandı. Hayatı da, herkesin muhtaç olduğu o gerçek tahsildeki muhabbeti tevzi etmekle geçti. Öyle ki, bir cennet bahçesi hâlinde olan kalbi, çekim gücü itibarıyla dev bir mıknatıstan daha kuvvetli bir muhabbet merkeziydi.

O; bu muhabbetin ihtişamını, ebedî istirahatgâhına çekildiği gün daha bir başka sergiledi. Kanat kanat, halka halka herkesi son kez kucaklayarak…

Nitekim;

Cenazesinde her kesimden insanlar vardı. Hepsi de ona karşı son vazifelerini yapmanın coşkusu içindeydi. Belki de çoğu, hayatî derecede önemli işlerini bırakıp gelmişti.

Çeşit çeşit gönüllerin sevgisi oradaydı.

Demek ki Allah bir kulunu sevdi mi, herkese de işte böyle sevdiriyordu. Ve sevenlere; «Kişi sevdiğiyle beraberdir.» gerçeğini nasip ediyordu.

6 Ağustos 2008 günü bu nasipten en çok pay alan ise, yine Ali Amca oldu. Rûhu rahmet-i Rahmân’a kavuşurken mübarek na’şı da bir dergâh kabristanında sevdiği zatların yanına defnedildi.

Onun bize ebedî yâdigârı da;

Hâfızalarımızda silinmez bir şahsiyet hâlinde bıraktığı güzel ahlâkı, çınar misali herkesi kucaklayan karakteri ve muhabbetindeki Muhammedî meşrebi oldu.

Velhâsıl:

Ömrünce onun rûhu bulut gönlü pınardı,
Kış mevsimi yol kesse de her hâli bahardı.
Târîh idi Seyrî o mübârek Ali Amca;
Osmanlı vakârında bir efsâne çınardı…