NEFS

FECRÎ (İbrahim BAZ) ibrahim.baz@hotmail.com

 

Nefs cüzdür cehennemden, doymaz dünyayı yese,

Hakk’a gitmek dilersen, kulak ver sen bu sese…

 

Elbet bir gün dönecek, bütününe her parça,

Nefs ve ona uyan da cehennemden bir parça…

 

İnsanın içinde nefs, sanki ölümsüz şeytan,

Sahibine dört yönden, emreder usanmadan…

 

Yedi başlı ejderhâ, ölmez son nefese dek,

Ondan kurtulmak için, ıslah eylemek gerek…

 

Örter insan kalbini, gaflet perdesi bürür,

Kimin tutsa kalbinden, başını yerde sürür…

 

Perdeler görüntüsü, gazabın ve şehvetin,

Sorarsan perdeleri, hırs ve haset bir de kin…

 

Mal ve makam sevgisi, yanlarında cimrilik,

Ucub ve kibirde var olmaz bunlarla dirlik…

 

Nefs-i emmâre derler, bu vasfın cümlesine,

Yaşar câhiliyyede, kulak veren sesine…

 

Ebû Cehil bunlarla, bulmuş idi büyük nâm,

Onu takip edenler, olur dâim ke’l-en‘âm…

 

Tevbe edip sorana, zulmetten kurtaran râh,

Verilir ilâç diye Lâ ilâhe illâllah

 

Yakar yüreği bazen cehennem gibi günah,

Bir an işte o kalpten yükselir şûle-i âh…

 

Nedâmet hâlidir bu, adı nefs-i levvâme,

Kınayarak nefsini, Hakk’a yazılan nâme…

 

Bu nefsin alâmeti, kalpteki pişmanlıktır,

Lâkin dâimî değil; geçicidir, anlıktır…

 

Çünkü henüz bulunur; fısk, ucub ve cehâlet,

Yemeklere düşkünlük ve de süslü kıyafet…

 

Kalpteki pişmanlıktan, doğar kalpte bir velet.

Burada; «Allah!» denir kalbi sarar muhabbet…

 

Nedâmet yolunda kul, gösterir ise sebat,

Lezzet vermeye başlar, yapılan her itaat…

 

Nefsin bu makamına, denir nefs-i mülheme,

İlim yanında hilim, ulaştırır erdeme…

 

Kanaatin yanında, tahammül ve tevâzû,

Libas olur insana, zikredilir burda; «Hû!»…

 

Sabır, şükür ve tevbe, yanlarında cömertlik,

«Hû!» dedikçe dervişler, yerleşir kalbe mertlik…

 

İlham gelir gönüle, açılır gönül gözü,

Nefs çekilir köşeye, ruh söyler burda sözü…

 

«Gözler kör olmaz fakat kalpler kör olur.» nedir?

«Hû!» zikrine devamla, kalpte doğar bir bedir…

 

Karanlık gecelerde, insan secdeyle pişer,

O bedirden yansıyan, bir şûle-i aşk düşer…

 

Hangi gönüle düşse bir damlacık o aşktan,

Mutmainne olur nefs, yer verilir o köşkten…

 

Sarar derviş kalbini, tefekkür ve tevekkül,

Açlık ve riyâzetle, sıfat olur tezellül…

 

İncelir insan kalbi; gönül güler, yüz güler,

«Hak!» der diller bu demde, her dem Hak’la beraber…

 

«Hak!» dedikçe açılır, kapısı hakikatin,

Giydirilir o vakit, hırkası velâyetin…

 

Velî candan geçendir, o Hudâ’ya dost olur,

Ayağının altında, bütün dünya post olur…

 

Mutmainne makamı, kulun yakîn ânıdır,

Hakka’l-yakîn ilminde, can cânânın cânıdır…

 

Velî Hak’tan râzıdır, gül de güzel hârı da,

Lutfu da bir kahrı da, kışı da baharı da…

 

Bu makamın adına nefs-i râdiye derler,

Ulaşır bu makama, dünyaya zâhid erler…

 

Vefâ, verâ ve ihlâs, cömertlik ile zikir,

Rızâ ehlinin süsü, Allâh’ı etmek fikir…

 

Râdiye makamında «Hay!» der dirilir gönül,

Dönüşür gülistana, dört yanında açar gül…

 

Kul Allâh’ı sever de Allah kulu sevmez mi?

«Râzıyım kulum senden.» sözünü söylemez mi?..

 

Mardiyye makamında terk edilir mâsivâ,

Orda kalbe dikilir, mârifetten bir livâ…

 

Allâh’ın ahlâkıyla, bütün beden süslenir,

Bütün beden o demde, «Kayyûm!» diye seslenir…

 

İçi boşaldığından, üflenir içine söz,

Hudâ olur o kulda, tutan el hem gören göz…

 

Hak’la işitir artık, Hak’la yürür ve duyar,

Bu velî kula uyan, aslında Hakk’a uyar…

 

Makamların sonuna, derler nefs-i kâmile,

Zirvesidir kulluğun, varılır bir lutf ile…

 

Tükenir burda kesret, geride kalır hasret,

Âşık mâşuk bir olur, budur istenen vahdet…

 

Bu makamda insana, derler insân-ı kâmil,

Hilâfet makamında, sanki dünyayı hâmil…

 

Yürünen bunca yollar, yalnızca «ol»mak için,

Kırarak nefs putunu, «Hak» ile dolmak için…

 

Erişse de kemâle, yine insan insandır,

Lutfedilen nefesle, yaşayan fânî candır…

 

Nefsin makamlarında, yola düşüp geçerek,

«Kurtuldum!» demek olmaz, aşk bâdesi içerek…

 

Son nefes gelene dek, kulun kulluğu bitmez,

Secdelerden kalkmasa, gözün şükrüne yetmez…

 

İbâdet denilenler, ancak kulun gayreti,

Girilemez cennete, olmasa Hak himmeti…

 

Yâ Rabbî! Merhametin üstündür gazabına,

Fecrî ve sevdikleri, düşmesin azâbına…