BOĞAZ TURU

Harun ÖĞMÜŞ harunogmus@gmail.com

Eminönü’nde binip orta hâlli bir vapura,
Bir ilkbahar günü çıktım Boğaziçi’nde tura.

Geçince köprüyü Tophâne etti istikbâl,
Durup Kılıç Ali’den, Nusretiyye’den derhâl!

Yukarda sanki Cihangir sürekli el sallar,
Kılar vapur ama Fındıklı önlerinde karar.

Ve âkıbet Kabataş, Dolmabahçe, Bezmâlem;
Binâlarıyla mehâbetli, Yıldız’ıyla İrem!

Yeşil ve debdebe, dünyâ ve âhiret iç içe;
Açar Sinan Paşa sâhilde rûha bir bahçe!

Yukarda ayrıca Yahyâ Efendi’nin gözü var,
Tezatlar ufku Beşiktaş’ta sanki bir ihtar!

Geçirmez Ortaköy ancak tezâdı semtinden,
Büyük Mecîdiye Câmi‘ havâlisiyle ne şen!

Birinci köprü dahî artırır şetâretini,
Cihanda bozmasın Allah onun saâdetini!

Ve son bulur Kuruçeşme’yle sanki teşrifat,
Asıl Boğaz buradan başlayıp biter şatafat!

Sarar bu zevk u safâ hissi Arnavutköyü de,
Boğaz’da yol alanın keyfi yok inan beyde!

Bebek’te yâda gelir şöhretiyle Valde Paşa,
Ünüyle sanki yazılmıştır ismi dağ ve taşa.

Peşinde halkalanır tüm mehâbetiyle Hisar,
Boğaz kesendir o dik surlarıyla ismi kadar.

Onun yanında uzar Baltaoğlu’nun limanı,
Tamamlanır yeniden canlanan fetih ânı.

İkinci köprüyü görmez dalan bu hülyaya,
Döner -dönerse- Emirgân’da belki dünyaya.

O muhteşem koru tekmil bu sâhilin neşesi;
Açılmış erguvanın, lâlenin güzel köşesi.

Nasıl bütünleşir İstinye Körfezi’yle görün!
Vapurdan atlayıversem ve burda bitmese gün!

Fakat nasıl Yeniköy keşfedilmeden gidilir?
Sait Halim Paşa mehtaplarıyla yâda gelir!

Gelir dedim ya vapur dönmesin mi? Ah bu dilim!
Kalır Tarabya, Kireçburnu, nerdedir Kefeli’m?

Asıl Büyükdere, illâ ki özlenen Sarıyer!
Ve sonra -her iki sâhil için- Kavak ve Fener!

Gözüm ne Yûşa’ı görmüş olur, ne Sütlüce’yi,
Üçüncü köprü ayandır fakat uzaktan iyi!

Homurtu yükselir ancak vapurda, beyhûde!
İlerler Asya hizâsında kaptan âsûde…

Seyir için Paşabahçe’yle Beykoz artık uzak,
Çubuklu’dur bizi eğlendiren şu an bakarak

Çıkıp gezinmeye dâvet eder Hidiv Kasrı,
Ne var ki Kanlıca’nın, Körfez’in taşar sabrı.

Rekâbet etse Emirgân’la çok mu Mihrâbâd?
Bakıp da Körfez’e eyler o eski günleri yâd:

Kayık safâları, mehtaplı coşkun âlemler,
O ihtişamlı fasıllarla canlanan demler…

Fakat o demlere zıt Amcazâde’nin yalısı,
Görünce kalbe çöker kasvetin en ağdalısı.

Şeâmetiyle gelir çünkü akla Karlofça,
Gerildi nazlı Budin çevresiyle burda haça!

Bu koyda anmaya lâyık olan ne çok şey var!
Fakat göründü uzaktan hemen Güzelcehisar!

Ve sonra Göksu, o bülbülleriyle ünlü dere,
Yaşar, adıyla geçip ihtişamlı güftelere.

Küçüksu Kasrı olup sanki bir büyükçe nişan,
Gelip geçenlere der: Başlar Üsküdar buradan!

Gönül de göz de o heybetli taş binâda kalır,
Vapur duraksamaz ancak, inatla hep yol alır…

Bir anda menzilimiz olmuş işte Kandilli,
Yukardan Âdile Sultan bakıp durur, belli!

Lisânı olsa konuşsaydı ah bu sâhiller,
Nasıl bir aşk ile Yahyâ Kemâl’e kıldı eser?

Misâfir olduğu Kıbrıslılarda, değmez mi:
Bilinse ufku Bebek miydi, yoksa Körfez mi?

Ya hangi pencereden söylemişti «Leylâ»yı?
O genç kız ki ölüp yasta koydu dünyâyı!

Bu zor suallere durmuş cevap ararken ben,
Makāmımız Vaniköy olmuş işte beklemeden.

Bu semte hâtıra Vânî Efendi’nin nâmı;
O, Avcı Mehmed’in üstat ve şeyhülislâmı,

Tam Arnavutköy’e nâzır bu semte yerleşmiş,
Vesîlesiyle bu sâhilde herkes eğleşmiş.

Fakat Efendi’nin ikbâl deminde hep bunlar,
Beç önlerindeki bozgunla görmeden idbâr!

Bir an durur mu değişmeksizin yalan dünyâ?
Gülen cemâline aldanmamak gerek aslā!

Bak işte menzilimiz oldu âniden Kuleli,
Ve sonrasında da Çengelköy, ah nasıl demeli?

Bu semtler Kuruçeşme’yle dâimâ bakışır;
Güzel bir inciye benzer Boğaz’da, pek yakışır!

Verir yeşilliğe Çengel, tevâzuuyla hayât;
Sezinlenir ama Beylerbeyi’nde teşrîfât.

Hamîd-i Evvel’e mâil görünce hep sarayı,
Birinci köprü kapatmış hasetle manzarayı!

Şükür, açıp yine Kuzguncuk ufku cennet eder,
O cennet, Ortaköy’ün en güzel göründüğü yer!

Yanında yükselir efsunla yüklü Fethipaşa,
Nazîri bir tepe âlemde var mıdır, hâşâ!

Hem Ortaköy görünür, hem de Yıldız üstünden,
Bütün Boğaz’da gezip konmak isterim ona ben!

O mest eden koru, Sultantepe’yle komşu olur,
Döşünde tekkesi Özbeklerin, medâr-ı gurûr!

Ve Üsküdar… Onu lâkin beyâna söz yetmez!
Vapur da zâten o sâhil boyunca seyretmez!

Uzaklaşır giderek kutlu toprağından onun,
Gönül olur bunu gördükçe an-be-an mahzun.

Gözümde İskele’nin, Valde’nin minâreleri;
Cıvıldayan Salacak, şen Ayazma çevreleri.

Ve en sonunda Harem, kaynaşır telâşla yine…
Fakat vapur demir atmış olur Eminönü’ne!

vezni: mefâilün / feilâtün / mefâilün / feilün (fa‘lün)